arşivUlus IrkadKıbrıs Cumhuriyeti ve uluslararası hukuk - Ulus Irkad
yazarın tüm yazıları:

Kıbrıs Cumhuriyeti ve uluslararası hukuk – Ulus Irkad

279 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

Kıbrıs Cumhuriyeti uluslararası hukuk temeli ile oluşturulmuş bir cumhuriyettir (Elbette eleştirilemeyecek sorunsuz bir yapı değildir ama evrensel hukuk çerçevesi içinde bu ülke de dava edilebilir ve yargılanabilir ama tekrar edeyim Evrensel Hukuk Çerçevesi içinde,u.ı.). 1960 yılında oluşturulan Cumhuriyeti üç Garantör Ülke garanti etmiş ve bu üç ülke de Cumhuriyeti garanti ederken hem ilhak edilmemesini hem de bölünmemesini taahhüt ederken hatta başka bir Cumhuriyet kurulmasını yasaklıyan Garanti Andlaşmalarını da imzalamışlardı. Hepsi de sadece bir toplumun değil veya sadece adanın bir tarafı için değil, bir garantör olarak adanın tümü için bu Garanti Andlaşmalarını imzalamışlardı. Hepsi de NATO üyesiydiler ve NATO da bir şekilde adada 1960 yılında kurulan Cumhuriyeti üç üyesi ile garanti etmişti. İşin başından itibaren gerek Kıbrıslıtürk fanatik ve de egemenler ve de Kıbrıslırum fanatik ve egemenler de bu cumhuriyete karşıydılar, ama sonuçta gelinen noktada Kıbrıs Cumhuriyeti yaşadı çünkü uluslararası hukuk birçok şekilde cumhuriyetin yaşamasını sağladı. 1950’li yıllardan itibaren kurulması için çalışmaların başladığı Avrupa Birliği üyeliğini de 1962 yılında Temsilciler ve Cemaat Meclisleri içinde bulunan hem Kıbrıslıtürk üyeler hem de Kıbrıslırum üyeler imzalamışlar ve kabul etmişlerdi : “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Birinci Protokolü, 1962’de yani Aralık 1963’ten önce KC’nin ortak parlamentosu olan, Kıbrıslı Türklerin de dahil olduğu Temsilciler Meclisi tarafından onaylanmış olduğu için, Kıbrıs Türk hukuksal rejiminin bir parçası olarak uygulamadadır. Bir başka deyişle Sözleşme, Kıbrıs Türk yönetimindeki bölgede yürürlükte olan iç hukukun bir parçasıdır. Ancak KKTC, Sözleşmeye taraf değildir ve olması da mümkün değildir- çünkü uluslararası alanda tanınmamaktadır…” (1). Gerçi 1963 yılında ülkede kriz başlasa bile bu taahhüt bakiydi ve Kıbrıs Cumhuriyeti bu uzun süreçte her iki toplumun da onayını almış olarak AB üyeliğini 2003 yılında kazandı. Bu süreç içinde herhangi bir karşı çıkış olmadı.

Uluslararası hukuk, İnsan Hakları ve tüm taahhüt ve maddeler de AB üyeliği ile Kıbrıs anayasasına girdi. 1974 sonrası , 1983 yılında ilan edilen KKTC ise anında BM ve çeşitli uluslararası hukuk organları tarafından reddedildi hatta bu konularda gerek Türkiye’ye bağlanma, gerek KKTC’nin tanınmasını önleme ve hatta Maraş’ın açılmasını engellemek için önlem ve engel maddeler kondu:”KKTC’nin Türkiye dışında hiçbir devlet tarafından tanınmamış bundan dolayı da ‘uluslaraarası toplum gözünde gayrimeşru’ olarak kalması genelde iki BM Güvenlik Konseyi Kararıyla ilişkilendirilir: 541 (1983) ve 550 (1984) sayılı kararlar. Bu kararlar, yukarıda söz edildiği gibi KKTC’nin hukuksal tasarruflarının detaylı olarak göz önüne alındığı AİHM’ninki de dahil olmak üzere, uluslararası toplumun KKTC’ye karşı olan tutumunu belirledi”(2) Uluslararası Hukuka göre Türkiye işgalciydi. Buraya 1974 sonrası nüfus taşıması, ayrı bir cumhuriyetin kurulmasına destek vermesi de suçtu çünkü Garanti Andlaşmalarının altında Türkiye’nin imzası vardı. Buraya nüfus taşıması ise başından beri suç olduğu kendisine bildirildi. Bu arada gerek BM’de gerekse 1983’te ayrı devlet ilanında Kıbrıslıtürk egemen kesimler ve liderlik, bu cumhuriyetin kurulmasının aslında iki bölgeli federal devlete geçiş için bir olanak sunduğunu belirttiler. “Genelde 1975 KTFD Anayasasını temel alan ,Federal Kıbrıs Cumhuriyeti’ne herhangi bir atıfta bulunulmadan bağımsız bir devlet öngörülmekteydi. Ancak, bağımsızlığın ve KKTC’nin kuruluşunun açıklandığı 15 Kasım 1983 tarihli KTFD Yasama Meclisi kararında, ilanın Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar arasında bir federal ortaklığın yeniden tesis edilmesine engel teşkil etmeyip aksine bunu kolaylaştıracağı belirtilmişti”(3). “Aynı şekilde İnsan Hakları Evrensel Hakları Evrensel Beyannamesi de Kıbrıs Türk hukukunun bir parçasıdır. Buna ek olarak KKTC Yasama Meclisi şunları da onaylamıştır: Her türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan kaldırılmasına ilişkin Uluslararası Sözleşme; Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme ve Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme” (4) 47 yıldır toplumlararası görüşmelere katılan Kıbrıslıtürk liderler ise her görüşmede varılacak olan çözümün federal bir çözüm olduğunu kabul ettiler ve vurguladılar.

Çok hazindir…Son seçimlerden sonra başa gelen Cumhurbaşkanı ve iktidardaki UBP-DP ile YDP ilgilileri ise amaçlarının KKTC’yi tanıtmak olduğunu, İki Devletli çözümden başka bir çözümü kabul etmediklerini görüşmelerde de bunu vurgulayacaklarını devamlı olarak vurgulamaktadırlar. Tabi tüm bu açıklamalar 47 yıldır yapılan veya görülen yukarıdaki sonuçlara göre olmaktadır. Öngörülerinin 38 yıldır kabul edilmediğini ve reddedileceklerini hatta bu uluslararası kararların varlığını bile bile böyle konuşuyorlar.

Aslında Türkiye’nin esas çalışması, 1974 yılından beri Kuzey Kıbrıs’ın demografik yapısını bozmak, sürer durumu yani statükoyu devam ettirip , uluslararası hukuktan soyutlanan ve demografik yapısıyla oynamış olduğu bu bölgeyi bir şekilde ya ilhak etmek, ya da zaman ve durum içinde konjöktür de izin verirse, bir şekilde kendi nüfusunun da baskısıyla ve de kimlikle de oynayarak Türkiyelileştirmek…

Rahmetli Arif Hoca birçok yazısında Kıbrıs’ın çok küçük olduğunu ama bir bataklığı andırdığını ve de birçok imparatorluğu da bu bataklığın yuttuğunu belirtiyordu. Maharet bu bataklığa düşmemek ama belli ki tarihi bilmeyenler gelip gelip bu gerçekliğe toslayıp bataklığın içinde kaybolmaya devam ediyorlar…

KAYNAKÇA

(1)Gürel, A (2012) Kıbrıslı Türklerin Yarattığı Yasal Çerçeve,Peace Research Institute, Oslo,sf.18.

(2) Aey.Sf.32

(3) Aey. Sf.7

(4)Aey.sf.19.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin