Genellikle karıştırdığımız kuram çok. Birileri itiraf gibi konuşma yaparken, sırf işimize gelmediği için, bunu doğrusuyla anlamaya uğraşmıyoruz. Birileri, kendi görüşlerini şu veya bu şekilde itiraf ederken, hat ta farkında bile deyilken, bazıları da bunu anlamakta zorlanmaktadır. Onlar gibi gerçekleri söyleme yerine, etrafında dolaşma veya ileride ayni koşullarla kazanmayı yeylemektedirler. Doğrudur, söyleme şekli belki başkadır. Fakat, gerçekten kendi kendini itiraf etmesi de gerçeklerle bağdaşıyor. Tabi genelinde, var olan koşulların ret edilmesi gerçeğinden epey kopmanın acı durumu vardır. Koşulların ret edilmesi ve oluşan şartlarla kendini belirlemek istenmesi, sonuçta net itirrafların dahi kulanılamayacak sonuca gelinir.
****
Konuyu fazla analizlerle dağıtmayalım: bbasit söylemlerle oluşan itiraflara gelelim. K. Kıbrısta koltukta oturan her yetkili şu cümleleri kolayca kulanır: “Türkiyye ile birlikte, Türkiyesiz olmaz” demenin ezberin de ötesine gelindi. Son dönemde hem de tüm parlemento partileri ayni nakaratı koltukta “paketleri imzalayacağız” da vurgulanıyor. Bazı nüyanslar ise kimisi “bizim de istedikelrimiz” derken, geneleşen öteki tutum da “paket imzalanıp para gelip işler düzelecek” tekerlemesi de yapılmaktadır. Bunları da geçelim….
Son günlerde saraydan tutum önemli makamlarra dek şu laflar hep ses yükseltilerek anlatılır: “Türkiyenin sayesinde, Türkiyenin desteği ile” denilip konular açılıyor. Yapılan en ufak salon açılışında dahi bu cümleleri yükselen sesle duyarız. Buna aslında sıkılmamak gerekir. Birincisi, ilgili koltukçular itiraflarını yapıyor, ikincisi deK. Kıbrısın yapısal özünü ortaya sermektedir. Yanlış mı: Birielri koltuklara nasıl gelindiğini nerede ise 58 yılından beri hep yaşadık. Açık baskıtan parasal dağılıma dek yöntemler deyişse de baskı ve yeri net di. Bu koşullarda ise saraya girmek, yönetimde yer almak ve giderek belediyelerin kaynak bulmanın atersleri de ortada. Bağımlı ilişkisine en son Kordinasyon ve gidrek Türkiyedeki Cumhur Başkan Yardımcısına dek kurumsallaştırıldı. Buna itiraz edecek pek kimse yok.
Şimdi gelelim daha net itirafa: sadece şunu düşünün: normal koşullar olsa yazılan “doğru yanlış farketmez” yasalara uygun yapılıyormu? Uluslararası interpolde tutuklama kararı olan, yasalara göre suç işleenler, belirli yerlere gelme şansları varmı? Bu durumları düzelten kim? Mühürsüz etler, Hava alanı sözleşmelerindeki sgandallar, İnterpol aranmalara, adı yolsuzluklara karışıp hala davalarında adım atılmayanlar, akademik yönü yetersizken ansızın makamcı olma durumlarının nedeni ne: işte bu nedenle ilgili yerlere gelenleri kötülememek gerekir! Onlar sistemin yaratığı koşulların sonucu desteklenerek bu yerlere geldiler. Tabi ki destekle gelenin ertesi gün sıfırlanması da normaldir. Üstelik, ganimet paylaşımdan gayrı nizami sermaye gerçekleriyle epey kazançları da oldu. Bunalrdan yeniden yasal sürece dönüşü beklemek durumu sorguludur.
Bunlar hep doğal. Doğal olmayan şu: Sadece son dönemi düşünün: müdahaleler net, kurdurtulup bozulan hükümetlerin de tetikleri çekenler kesin. Parti kurultaylarına dek beyenip beyenmeme baskılanmayla olanlar da gözlerimizin içine sokuldu. Beklenmedik şekilde düşünülmeyen kişilerin makamlara gelişi ve üstelik en uygunsuz deneceklere konması da yaşandı. Bunalrın hep dizayinleştirildiği de biliniyor. Koltuğu alan hemen ikidebir “Türkiyenin desteği, sayesinde” cümlelerini sık sık kulanması da normal. O talepleri de savunması sürpriz deyildir. Sürpriz olan veya beraberinde eleştirilmesi gereken şu: eksik fazla, egemen blokta yer alanlar atresi ve desteği söyleyip işbirlikçilik simgelerini yansıtıyor. Peki şikayet edenlr: hala birileri, dış müdahale kelimelerle dolanmaya ve öze gelmemekte direniyorsa, demek ki oluşan yapı kendini savunmaya, geliştirmeğe devam etmeye hız verecektir. Olmaz denilenlerin fırsat oldukça olacaklarının da adımlarını gerçekleştiriyorlar. Kimse düşünmüyor: övülen Türkiyede neler oluyor da bize de aynisi gelecek! Boşunamı Binali “bizde ne varsa, burada da olacak”!
Belediyeler Elçilik veya yardım heyetini eleştirirken veya Kordinasyon heyeti de olsun: Türkiyedeki başta İstanbul ve öteki ana muhalefet belediyelrine yapılana neden bakmıyor: Süt dağıtmak, ekmek maske dağıtmanın dahi yasaklandığı belediyecilik gerçeği yaşanıyor. Benden olmayan yaşamasın anlayışı direk uygulanıyor. Zaten, Kıbrısta da hem de seçimde desteklenen UBP, kongrede nasıl müdahale ile hiçeleştirilip, hesapta olmayan Sanerin birden “başbakan” mevkinde kendisini bulduk!
Koltukçular boşuna ikidebir söylemiyor mu: “Türkiyenin desteği ile”…. Ayni tekerleme ve bağlılık kuluğu Türkiyede yetkililerin “Cumhur başkanımızın talimatıyla” yaptıklarını açıklamıyorlarmı? Bunlar, yönetim şekli ile oluşan siyasal kültürün yansıyışıdır. Tekrar edelim: gerçekten özellikle Ersin Tatar net şekilde itiraf ediyor. Öyle ediyor ki sorunları dahi “telefon açıp Başkanıma şikayet ediyorum” demekten çekinmiyor. Öylesi siyasal kurumsallaşma oluşturuldu. Sıkılmadan “neyapacaktım” kelimesiyle de yetersizliğini itiraf ediyor. Bunlar yaratılan sistemin anlayışıdır. Eğitim denilince tüm başarısızlığı Çavuşoğlu bize “Türkiye ile yapılan protokol ile EBA da K. Kıbrısta işleme girecek” müjdesi verdiydi. Pilli Pandemi hastahane olayını Türkiye yaptı ile süslüyordu. Ama harcanan paranın miktarı ve borç haneli gerçekler hep ötelenmektedir. Bağımlılığın daha da saydamlaşmasına kimse ses çıkarmaya da meraklı deyildir. Şu sorularla yetiniliyor: “Baskı oldumu, müdahale varmıydı, kim bu işe karıştı, birilerinin yaptığına inanılıyorla” soyut konuşma arızasıyla işler getiriliyor. Çünkü, ayni koşullarla koltuk bekleniyor, gazetecilik yapılıyor ve akademisyenlikle ekranlara çıkılıyor!
Oysa tarihi net buluşmalı günlerden geçiyoruz: Türkiyede Maraş katliyamının haftalık dönemindeyiz. K. Kıbrısta Maraşta yapılan katliyamla alakalı köşe yazıları yayınlandı. Kıbrıs ve Türkiye katliyamları Maraş, Roboski, nicesinin yıl dönümü. Bir de Kıbrısta gerilimn çatışmaya dönüş günlerinin de yıl dönümü. Bunlar sorgulansa, yüzleşilse neyin övülüp neyin düşmanlandığı yüzleşmesi çok acı şekilde anlaşılacaktır. Acı olan Gerçeklerle karşılaşmaktan hep kaçılmasıdır. Egemenlik derken ardından “Türkiyenin sayesinde” açıklaması gelirken, İnterpol, koyunlar ve nice konu akla gelirse, kendi yasasına uymadan seçim propagandasından işe almalara dek işler çevriliyorsa, söylenenler net ama konu ötekilerin ne dedikleri oluyor. Kantarın bu tarafı hala kendini dediği gibi ifade ediyors demek ki yeni koşulalrla onların üstünden bir dalganın yükselmesi gerekiyor. Sömürgecilikte kalmakla sömürgecilik koşullarından kurtulunamayacağını hala söyleme cesaretine dahi gelinemedi.