Genellikle bazı kararlar, bizim gündeme pek düşmez. Birkaç yayın ve bazı köşe yazarları yazar. Okadar! Avrupa gazetesinde iki haber mahşete çekildi. Tamir edilen su borularının parası K. Kıbrısa fatura edildi. Beraberinde de yapılan pandemi hastahanesinin ihaleye 35 milyon denilirken ödenen para 100 milyon olduğu vurgulandı. Ayni anda, bazı “muhalefet kesimi” ve belediyeler su sorunu ve projelerin gerçekleştirilmediğinden söz ediliyordu. Birşeyler denmek istendi de nedeni ile sebep olanın adını koymadılar…. Kısa zaman önce, yine Avrupa gazetesinde Katarlılarla işbirlik yapan kesime Girnede yer kiralandığı yazıldı. Kıvırmalar oldu da yazının etkisi ve kıvırma kaçışından öğrendik ki aslında makamcıların ve TC kesiminin de konuyla alakalı ortak duruşlarının olmamasından kaynaklanan gelişmeler yaşandı. Nitekim, önce 50 yıl denilirken, bir makamcının yetmesiyle 10 yıllık anlaşma yapıldığı söylendi. Buda bulanık şekliyle kaldı. Fakat, kurulan yeni kabinede olayla alakalı adı dolaşan iki makamcıdan birisi direk koltuktan uzaklaştırılırken, öteki de makamından alınıp başka yere görevlendirildi…..
Buna benzer birçok başka gelişme de yaşanıyor. Fakat, resmi açıklama yapılmaması ve muhalefetin de beklentielri nedeniyle seslendirmemeleri sonucu, şimdilik burada belirtmiyorum. Belirtmiyorum da ayni zamanda seçimden ekonomide yaşananlar ve giderek idolojik anlayışlı başta pandemi kararları hep işareti bir odakta yoğunlaştı. İkili sorgu yapanlar var. Birileri neden böyle net davranıldığı sorularında debelenirken, öteki kesim her şeye niçin müdahale ediliyor kuşkularını taşıyor. Yine ekleyelim: Erdoğan Maraştaki Piknikte Ersin Tatarla Azarbaycana gideceğini açıkladı. Oysa, bunlar K. Kıbrsta yaşanırken, resmen Erdoğan Azarbaycanda yeni hedeflerle açıklama yapıyordu. Buda manzaranın devamı şeklinde yaşandı.****
Yukardaki açıkladıklarıma ek olarak normal şekilde seslendirilen şu olgular da hükümet oluşumundan gelecek beklenti duygularını yansıtıyordu. Politikacılar Türkiyeden parayı alacaklarını ikna etmeye çalışıyordu. Türkiyeden su geldikten sonra şimdi de elektrik gelmesini epey kesim sevinçle karşılamaya başladı. Politik seçki olarak konuşulması dışında atanan iki makamcıyla idolojik nedeni de sırıtıyordu. Arıklı ve Ertoğruloğlu bunun simgeleri oldular. Türkiyeden para alınma ile sudan enerjiye Türkiye borularıyla gelişleri söylenip siyasal hedef kılınıyor. Tabi su konusunda yaşananlara rağmen…..
İzlerken, aklıma Fikret Başkaya hoca geldi. Zaman zaman deyindiği, son Yeni Yaşam gazetesinde de yeniden genel tekrarı yapmak zorunda kalışını hatırladım. Başkaya, sömürülen veya sömürgeleşen ülkeyi sömürenlerin savunur hale getiren kültürleşmeyi anlatıyordu. Öyle bir an olur ki sömürge ülke kültürüyle sömürgeciliği gayet normal biçimde savunur hale getirilir, diyordu. Örnek verip, sömürülmenin iyi olmayı ve sömürgeciliği savunma düşüncesinin getirildiği aşamaları örnekliyordu. Bağımlı olmanın kalkınma ve ilerleme getiriş anlayışının sömürgesel kültürle bağdaştırdı. ***
Benim de 179 yılında arkadaşların da yardımıyla hazırladığım seminerde “K. Kıbrısın salt sömürgeleşmeyle yetinilmeyerek, amacın olanaklar ölçüsünde ilhak edilme süreci da yaşandığı” sonucuna vardım. Bunu hep adım adım izleyerek ikili kuramla birlikte konumlatırdım. Şansım şu: örnek, Sanayi HOldink iflasının gerçekleştiği masa benin oturduğum yerin karşısındaydı. Sanayi holdink fabrikalarının özelelştirme adıyla peşkeşleşmesi ve kapatılması,koperatiflerin özerklikten merkezi siyaset arpalığı oluşunu, Bazı Asil nadir olayı ve CMC tesislerinin yağması direk yaşayarak aklıma koydum. Bunlar aslında sömürgecilik kurallarının ekonomik ayağı oldu. Daha sonra, ilhaklaşma tamamlama yöntemiyle işbirlikçilikten başlayıp dedönüşümle dış srmayeye devir dönemi de gerçekleşti. Ganimet tipi paylaşım ve el deyiştirme ilkeleri gayet kolay uygulandı.***
Gelelim girişteki ekonomik net ifadelere: siz eyer hala K. Kıbrısı normal ülke gibi görür, anlaşma dneilen belgeleri iki devlet ilişkisi gibi algılatırsanız, sorunu anlamaktan çok uzaktasınız. Hem net bağımlılık kurumsallaşması, hem de Türkiyedeki rant işleyişinin resmi birlikte karşımıza kondu. Tesadüf olmayan şekliyle, ayni anda TC Meclisinde bütçe tartışmalarında mütahitlere getirilen milyonluk veya milyarlık vergi afları, yapılan ihalelerdeki abartılı ödemeler ve hat ta ihale miktarının çok üstündeki ödemeler, bir anlamda Avrupa gazetesinin Pandemi hastahenesi örneği veya Su borusu tamir fatura olayına tam çakışıyor. Buda K. Kıbrıstaki ratnlaşma ve Türkiye sermaye gerçeğinin ayni zamanda genel Türkiye ekonomik politikasının ayağı olduğunu da işaret ediyor.
Birileri hep kızar da hangi devlet suyundan elektriği başka ülkelere bağlatıp ekonomik bağımsız kaldığını da düşünsün. Fakat, K. Kıbrısta normal konuşursanız bunu çoğu kesim kabulenir. Ancak, iş resmi alana taşıyınca da tam aksi savunulur. Sömürge kültürleşmesi çoktan yerleşti. İlhaklaşma süreci ise idolojik son üst yapılanışla ve siyasal yetkiler müdahalelerle aslında nerelere gelindiği kanıtlanırken, sorun bunu dahi konuşamama nedenidir. Nasıl ki Türkiyede muhalefetin başına gelenler ortadayken, ayni durumu anlayan ve bu koşullarda koltuk alma kar etme öncelik olduğu için ilgili koşulalr da yaşamda karşılık bulmaya devam ediyor. Birine kötülemek le ihbar ederek işe girilip makam alınıyorsa, bu işbirlikçiliğin de yeri geldiğinde daha silikleştirilmesi de normaldı. Konu, bunu hala anlamama duruşuyla geçiştirmede yaşanır. Hat da konular dahi yazılmayarak geçeceğini anlaşılır. Şimdi de maaşlar gelecek parayla ödenecek lakırtılarıyla tam bir teslimiyetin işareti çakılıyor. Boşuna böylesi bir kabine kurdurtulmadı.
Peki: parası olmayan, tüm kurumları ya direk veya koordinasyon gibi idare edilen yerin adı ne?