Yetmişlerde ve seknsenlerin başında, konuları seminerleştirip aktarırken, kavram ve içeriğini net olarak konuşuyorduk. Kandırılma politik uygulamalara “faşist demogoji, politik aldatmacalar ve otoritr baskılanma yasaklılık” diye kuramın altını dolduruyorduk. Yaşanını deyil de yalanla kaçırılma çabalarına hep ilgili uygun kavramı yerleştiriyorduk. Yalan söyleme probaganda şekli, öğretilme biçimini böylesi net cümlelerin için konulan kelimelerle özetliyorduk. Sosyalist hareketin gerilemesi, aydın gerçeğinin içeriğinin iyice boşaltılması ve egemen kesimin kendini gizleme adına ilgili kuramlar şimdi unutuldu. Özellikle faşist demogoji ve yalan söylenmesine karşın yalanın söylendiğini söylememe tutumları yaygınlaştı. Berabberinde yanılgılar ve yanılsamalar da oldukça artı. Hele de bazı başarı veya olumluluğun her kesime göre deyil de kimine göre deyişen özellik de taşımasını örtme adına yasaklama ile ulusal çıkar kurgusunu kulanıp gerçeklerden koparılıp tersinden ucuz başarı hikayesi de yazılmasını sağlamaktadır. Son dönemdeki gerek K. Kıbrıs gerek se Türkiyede pandemiden ekonomik verilere bu kurallar uygulanıp norlmal halde bilimselik algısı sosu da eklenerek kulanılmaktadır.
****
Şubat ayında yayılan, buralarda daa görüldüğü söylenen Kovit salgını Mart ayında dünyayı kuşattı. Bilinmezlik ile çöken siyasal yapı ikilemi kendini hemen gösterdi. Konuyla ilgili her dönem önemli noktaları yazdım. Özellikle kocaman sağlık sektörlerin çöküşü ile sağlık hizmet kamu anlayışın başarı olayınaa hep dokundum. Son günlerde özellikle Türkiyede netleşen, K. Kıbrısta ise üstüne gidilmediği için hala önemi konuşulmayan KOvit salgını ile gerçekler oldukça bıçak keskinliğinde. Herkesin değerlendirmelere önem verdiği rakamsal açıklamaların dahi yalan olması ve bunu bilrek politik seçenek yapılması ise konunun nereye dek gelindiğinin acı kanıtıydı. Özellikle gerçeklerin açıklanmaması için sıkışıldığında “ulusal çıkarların gözetilmesi” söylemi piyasadaydı. Fakat, demokratik örgütlerin önemi burada ortaya çıktı. TBB kuruluşlarının sayısal doğruları açıklaması ve dikat çekmesi ardından bazı belediyelerin “başta İstanbul” olmak üzere doğru sayıları açıklamaya çalışması, devletin “ulusal zırhını deldi”! Öylesi fark vardı ki demeyin gitsin. Sonuçta çoğu medya denetimi ile başarılı hikaye uydurmalar yetmedi. Birden oluşan kamuoyuna karşılık vermek zorunda kalındı. Doğru rakamlara yakın veriler verilince başarılı mücadele deyil vaka sayısındaki yükseklik öne çıktı. Bir anlamda bakanlığın yalan rakam verdiği ortaya çıktı. Yine de bu yalanı söyleyenlerin, insanlara dönük suçlama devam edildi. Durumun nedeni insanlardı. Bilgi alamayan ve bbaşarı hikayesine inanan halktı.
Nitekim,tetbir konusunda da gerekenler deyil kendini kurtarma ile karar alırmış gibi davranıldı. Deyişmeyen gerçek, korona konusunda da rakamlarda dahi yanlış bilginin verildiğinin kanıtlanmasıdır. Yalan verilerle de başarılı gurur hikayesinin yazılmasıydı.
Aynisi bizde de hala sürüyor. Doğrusu yapılan test sayısının dahi azlığı şimdilik dokunulmuyor. Türkiyedeki gibi meslek odaları ve belediyeler konuyla alakalı net açıklama yapmıyor. Dahası, hala grip aşısı gelmemesine karşın, muhalefet sesi çıkmamasıdır.Bunlar bize pandemi sürecinde sistemin kendisinin bu alandaki yeniden üretilmiş şeklini göstermeye devam etmesidir. Hele de boş konuşup önce başarı hikayesi örneği sunmak da moda haline sokuldu.
******
Benzer konu ekonomik alanda da yaşanıyor. Son en net örnek Türkiyedeki büyüme rakamında geldi: “Y6.8 büyüme gerçekleşti”! yaşanana bakılırsa ve fırlaynn döviz gerçeği düşünüldüğünde, zaten kuşkular peşinden gelmesi normal. Başka taploda ise gelir düzeyinin düştüğü ve işsizliğin 2 milyon artığı da açıklandı. Burada da bir çelişki oluyor. Büyüyen ve rakamsal olarak dönemsel oldukça iyi veriyle sunuldu. Ama işsizlik de artıyor, gelir ise azalıyor…. Bu ne biçim ekonomi?
Burada en kısa net açıklama şu: büyümeyi sağlayan Tüketim harcamaları. Beeraberinde de Y.32 kredi borçlanmasının da artığı anlaşılıyor. Tüketim, borçlanma ve büyüme. Borçla büyüme. Piyasaya sürülen paraa fazlası ve edilinen borç Olayın özeti bu. Buda yeni bir tehlikeyi “borçlar sorununu” işaret ediyor. Yunanistaandaki krizdeki dönüşümü anımsarsanız, yeter. Oysa Türkiyede kredi vererek tüketim canlandırılırken, Koronaa serbesleşmesi ile piyasa canlanırken, öteki çoğu ülke destek yapıp borçlanma yapmadı. Hani derler ya hormonlu büyüme ekonomi, işte budur.
Tekrarda yarar var. Gerek Türkiye gerek se K. Kıbrısta ekonomik krizin nedeni tek tek unnsurlar deyil, yapısaal nedenlerle sorunlar yaşanmaktadır. Yapısal deyişim gerekmektedir. Ekleyelim: K. Kıbrısta da T.D. sıkıllmadan ekonomide sorun olmadığını ve özellikle küçük esnaf konusunda söyledikleri şahanedir! İşbirlikçi olmanın, Türkiyeleşme nedeniyle dokunamama ve yönetimle olan bağımlılığı ona böylesi “muhteşem” buluşu yapmasına neden oldu. Hele harcamalar konusundaki görüşler tarihi yeni ekonomik buluştur. Güneye yapılmayan harcamanın hepsinin Kuzeyde yapılmması tesbiti oldukça güzeldir! Ama, ekonomi böyles dilenen veriyle abartı muhteşemlik yaratmak deyildir. Bir konuda haklıdırlar: K. Kıbrısta hala bu tip konuşmalar prim yapıyor ve gerçeklerden uzak, sisteme dokunmadan laf söyleyip çıkar alma kuralı işliyor. Ne diyelim: haydi ras gele.
Deyişmeyen gerçek, korona salgını sürüyor, ekonomiyi vuruyor ve insanları da tüketiyor. Ekonomi ise zatan çözemediği genel sistemsel kurumsallaşmasından, yerel yapısal boyuta dek krizden krize dalıyor. Elbet, kriz dönemi sermaye birikimi de yapanların olması da doğaleşerek sürüyor. Bunlar, sistemsel, ülkesel ve sektörel olarak epremler yaratmaya adaydır.