Son dönemde, ne zaman füzleler krizi veya daha somutuylan Rusya Yapımı Sfüzeler gerilimleri duyunca, aklıma hep atmışlar meşur “Küba Füzeler” krizi gelir. Özellikle yetmişlerde araştırırken ki öğrendiklerim, bana dikate almam gereken ek kurallar da yaşattıydı. Çünkü, Atmışlardaki Küba Krizi, Sovyet ABD arasında yaşandı. Yapılan anlaşma da sonuçlandı. Fakat,ben ilk defa anlaşmayı okurken, öncelikle kuşkularla birşeylerin gizlendiğine inanç getirdim. Merakla araştırdım. Haklı olduğumu, Sovyetler kaynaklarından gelen bilgielrle de haklı çıktım.
Olay şu: Küba Krizinde anlaşılırken Kübadan Sovyeltlerin nükler başlıklı füzelelrini geri çekeceği belirtildi. Üstelik, Sovyet füzleleri tam bir üstünlük getirdiği aşamadaydı. Bu ilkeyle aslında Sovyetlerin geri adım atığı inancı da Batıda yerleşti. Halbuki iki önemli yansımayan nokta vardı: Amerikan başkanı Kenedi krizin savaşa çevrilmesini istemiyordu. Aynen, Soviyet lideri Kruvçevde benzer yakalşımdaydı. Gizli temaslar yapıldı. Aslında batının pek seslendirmediği Türkiyedeki bulunan nükler füzeler de vardı. İki lider her iki taraftan da “Küba ve Türkiyeden” nükler başlıklı füzelerin çekilmesinde anlaşdılar. Kenedinin, pek bilinmeyen Türkiye füzelerinin anlaşmaya eklenmesine rağmen, belirli dönem yayınlanacak belgeye konulmaması rıcasını da Kruşçev kabulendi.
Sonuçta batı zafer naraları atarken, konuyu bilenlerin arada söyledikleri Türkiyedeki füzelere kimse bakmadı. Acıdır: Türkiyede atmışlarda Nükler füzelerin olduğu ve bu anlaşmayla geri çekilindiğini en son duyan kamuoyulardan birisi de oluşu tesadüf deyildi!****
İlgili araştırma öğrenimim, bana böylesi anlaşmalarda ve giderek çoğu uzlaşılan konularda kuşkularımı giderecek sorgulama yapma düşüncemi oluşturdu. Hele de tarafcılık olunca kuşkular hep yoğunlaşır. İşin tuhafına bakın, hep de haklı çıktığım da kesin.**
Gelelim Sfüzelerine: Aslında Kıbrısta yaşayan ve akademik veya politik yönden sorgulamayı seven insanlar için, bu tartışma oldukça zengin deneyimler coğrafyasında oluşlarından, epey ek bilgi bulma koşulu da vardır. Kıbrısta yaşanan S300 füze krizi, Rusyanın müttefiki olmasına ve savaş halindeki Suriyeye en moderin Sfüzelerini deyil de S200 satması da başka siyasal olgu olarak değerlendirmelere sokulması gerekir. Şimdi de görünürde Türkiye Amerika, ama aslında Amerikan Rusya politikasının krizi yaşanıyor. Türkiyenin S400 füzelerini Rusyadan alışıyla kriz ortaya çıktı. Aslında kriz silah almayla ddeyil silahları Rusyadan alışıyla alakalıydı. Üstelik, pek söylenmeyen şekliyle, ABD genel Rusyaya karşı anbargo poilitikası da uyguluyor. Hele de rekabet oluşu ile S400 füze silah sistemiyle bozulacak denklem de vardır.
Türkiyenin bu silahları alırken Nato ülkesi olduğunu, Nato ortak askeri güç ve politik itifak olmasını unutmamak gerekir. Teknik olarak silah sistemindeki bozulma veya kırılmaya öteki Nato ülkelerine de benzer yol açma durumu da gelişecekti. Tekrar edelim, Amerika sadece silah deyil ekonomik alanda da Rusyaya karşı anbargo uyguluyor ve sert tetbirler de koydu. Türkiyenin silah alışının birçok eleştirisel konumu bir yana, Amerikanın en başta alınan ülke Rusyanın oluşu nedeniyle tepkisinin yoğun olması normaldı. Unutmayalım: Doksanlar sonunda Kıbrısın aldığı daha düşük füze sistemine en sert tepkiyi Türkiye verdi. Vuaacağını dahi söyledi Sonunda Kıbrıs S400 füzelerini aldı, ama Girit mağralarında braktı. Türkiye zamanında karşı çıktığı silahı alınca, bu defa da Rusya ticareti ve silah sistemi nedeniyle Amerikan tepkisine uğradı.
Birçoğunun anlamadığı, Suriye müttefikine neden Amerikanın en moderin füzeleri vermemesidir. Bundandır ki israilin Suriyeyi vurması daha kolay gerçekleşiyor. Hava savunma sistemi SUriyede son döneme kadar S200 füzeleleriyle sağlanıyordu. Demek ki Rusya da füze satarken, belirli hesapları vardır. Türkiyeye S400 füze satarken, hem ticari, hem satmakla silah sistemine katılıyor oluşu ile temelde hedeflediği Türkiyeyi Amerikayla krize sokmayı şimdilik tamamladığı görülüyor. Elbet bu silahla Türkiye Amerikan net itifatk stratejik birlik bozulmayacak. Ama, alınan ülke Rusya olma sıkıntısı vardır. Ancak siyasal ortaklık hala sürüyor. Amerikanın merkezi güç Türkiyenin yeni sömürge veya alt merkezi ülke oluşunu da akıldan çıkarmayalım. Dengesiz güçler gerçeği de var.
Kriz kimini Avrasyacılığa dek çekip milliyetçilik oynatırken, kimini de bağımsızılaşma duygusuyla şahlandırlıyor. AKP projesini, nato gerçeğini kimse örgütsel siyasal boyut olarak akılda tutmuyor. Olayın kendisini deyil de siyasal arşivine örnek olarak yakalama peşindedirler. Hele de devletçi milliyetçilikle tüm gerçeklerden kopunca, sanki Amerikayla ilişkilerin sıfırlanacağı beklentisi oluşturulmaya başlandı. Daha acısı, S400 füzelerinin gerekli olup olmadığı dahi tartışılmadı. Kaynkaynakların silaha ayrılma biçimini sorgulamıyorlar. Barış savaş ikilemine pek de bakan yok. Üstelik itifak, egemen siyaset ve silah ticareti ilkelerine bakıp deyerlendirme yapma ihdiyacı da yok. Avraasyacılar llkışlıyor ve önemli güç olacaklarına inanıyuorlardı. Yetnişlerdeki Amerkan anbargosu da böyle olmadı mı: peki sonrasında ne çıktı? Bu dönemi yaşayanlar bir defa daha düşünsünler.
Sorun aslında Rusya Amerikan ekseninden kaynaklanıyor. Türkiye bu çelişkiyi kulanırken, ayni çekilde Rusya da hem silah satıp hem de bunalım çıkarmayı başardı. Nato gerçeği Amrikan ilişkileri ve iktidardaki AKP projesini unuttukça, bu tip krizler ayni zamanda başka sorunları gizlemede, içsel olgularda ayar yapmak ve beraberinde birilerin ceplerinin dolmasına sonuç getiriyor. Ben ce bu füze konusu kendi özüyle dyeil, siyasal fırsatçılıkla kulanılıp, yeni siyasal hamller için de fırsat oluşturmaktadır. Tabi bir de Baydın dönemiyle kurumsal geçişteki ayrlarda çok iyi koşul da hazırlandı. Kriz arayışlı ve fırsat kulanım kabusunda oluşumuzu sakın kafamızdan silmeyelim.