Yazıyı yazarken, tarih 4 Aralık Cumartesi. Gecenin içine doğru gidiş devam ediyor. Sesizlikle duvarlarla arkadaşlandım. Televizyon Hakan Aksayın prokramını yayınlıyor. İki kulak olma ile beyin odaklaşma çeşitlemesi, benim havızamın ikilemine yardımcı oluyor. Tarih 4 Aralık. Çok deyil, iki yıl desem, yeterlidir. Birden aklıma Mayıs Ratyo ve internetindeki Bilim ve Siyaset prokramındaki parknerim Mustafa Onurer geldi: “Eğer” prokram devam etseydi, Mustafa mutlaka ağzını açıp sesini yükseltip, elini de işaretlerle oraya boraya savuracaktı. Gerçekten, Ciklostaki katliyam günleri ve birinci yıl dönümünde Mustafa oldukça heycanlandı ve mükün olduğu kadar olayı deşti. Sistemsel yönüyle başlayıp yerel kesimlere deyim yerindeyse veriştirdi. Ortak olduğumuz sonuç; olay hasır altı edileceği idi. Araştırma ise oyalama ve sildirtme şeklinde süreceği inancı yaygındı. Nitekkim, bunu şimdiden unutan çok. Sadece, acıyı çeken kesimlerin yaraları hala canlı. Uğraşlar veriyorlar. Karşılarında hep suskun ve “unutun” diyen kurumsal yapı vardır. Tabi önemli eksiklik, nerede ise herkes ta baştan tüm resmi görmek istemedi. Buda, K. Kıbrısın acı ama gidrek yerleşen kötü düşüncesinin kurumsallaşmasıdır.
Ciklos yolu daha açılırken dahi sorular çoktu. Yine, K. Kıbrıstaki alt yapı yanlışları, rant gözüyle bakma, ekolojik bozulmayla doğa olaylarının ağırlaşması da eklenen önemli tehlike koşullarıydı. Ciklos yolu bunun aynasıydı. Yağmurların yoğunluğu, yapılırken ki yanlışlar, ihalelerin tıpkı tüm yetkiler gibi Türkiyeleşip Ankaaralaşması deneyimi, bazı Türkiye merkezli yanlışların söylenmemesi ve sonuçta denetimin dahi yapılamadığı gerçeği ile Cİklos katliyamı gerçekleşti. Acılar çoktu. Tepkiler de duygusal yüklüydü. Fakat, hedef bir noktada hep duruluyordu. İstifa mı: o bizde hiç yok. Mühendisin denetimini dahi bilmeyen ve yolun denetlenmesini gerçekleştirmeyen bakan dahi suçlu sanbdalyesine oturtulmadı. Bozulup ve kurulan yeni hükümetde bakanlığın ayni katrosunun yerinde kalması da elbet tesadüf deyildi. Çünkü, her gerçeğin kendi yaşandığı ülke koşulalrıyla ancak anlamı olduğu anlaşılıyordu.
Ciklos da 4 fidan bile bile göstere gösere hatalar ve oluşşturulan kurumsal gerçeklikle ve Türkiyenin yaptığı ama eksikleri daha baştan net olan yolda can verdiler. Sellerin aktığı ve engelerin konulmadığı bir gecenin sesiz su dalgalarında savrulup can verdiler. Herkes konuştu. Ama, öze yaklaşan da olmadı. Unutulmaya oynandı. Yeri geldiğinde konuyla alakalı tepki koyanlar da devletin şefkatli eliyle jopu da tanıdı! Mesleki odalar yol yapın eksiklikleri söylediler. Şirket mi: piyasada yok. Çoktan ülkeyi terketi. Peki, Ankaradaki ihale gerçeği ile buradaki makamın denetlenemediği olgusu nredemi: beyinlerin sildirtilen bellek bölümünde yok edildi.****
Çok deyil; iki yıl geçti. Öyle uzun zaman deyildir. Hala acılar belirli kesimde canlı. Polis raporu falan denilir. Yargı konulur. Bilirsiniz; K. Yetki alanı dışına bu kurumlar çıkamaz. Onca acıya karşın hataların nedenleri net şekilde açıklanırken, nedenin merkezi veya siyasal bağlantılı sonucu kimse konuşmaya yaklaşmadı. Parmakla sayılacak kadar insan dı bunu yerinde söyleyen. Oluşan sistem ilişkileri ve bunun üzerinden kazanılan çıkara dokunmama özentileri nedeniyle hatalar dahi toptan temeliyle de pek konuşturulmaya yakınlaşmadılar. DUygusalık ve yerine göre yerli bazı makamlara gelen sözler edildi. Türkiyeleşme, ekolojik bozulma, buradaki yetkilerin iyice törpilendiği ve daha en basit hatanın veya yanlış yönelişin dahi dikate alınıp önemsenmemesi zinciri birilikte ele alınmadı. Oysa, konuyla alakalı gerek yol yapılırken, gerek açılırken ve katliyam sonrası yanlışları uyaran insanlar da vardı. Bazı kuruluşlar raporlarla uyardılar. Ama, bizim makamcılarımızın kulağı Ankaradadır. Hele de Ankara merkezli ihale ve şirketin niteliği, onların elini kolunu bağladı. İklimleri bozma tavırlarıyla rrant aşkları ise oldukça yaygın. Zaten bunlar göztilse veya gereken uyarı alınsa, bugünün şartlarında olmayacaktık. Hala istifa dahi eden yok.
Bazı duygusal tepkiler ve spontanel tepkilr oluşup unutulur. Herkes acısıyla başbaşa kalır. Devamı da gelir. Zaten gereken dersler alınsaydı ayni yanlışlar tekrarlanmazdı. İmar konusunda rant aşkıyla karşı çıkma cesareti olmazdı. Her yağmurdan sonra seller sorgulanıp tetbirler alınırdı. Hiçbiri olmadı. Son koltuk hesabında boşuna dyeil “Türkiyeden kim para alacaksa maliye makamına otursun” sözleri pazarlıklarda dolaşmıyor.****
K Kıbrısa yine yağmurlar yapmaya başladı. Her yağmur sonrası yaratılan “vatanın” her tarafından felaket haberleri geliyor. Hükümet krizinde ise kime Türkiye para verecekse davranışı öncelikli. Öylesine silikleştirildi ki artık afetler sonrası ne olacağı da pek konuşulmaz. Çünkü, karşılığı da kalmadı. Hemen, sigorta şirketleri devreye gelip yeni rant alanı olarak felaketleri sigortalamayla para talebine giriştiler. Söylerdik ya: kamusal haklar, sosyal deyerler kelimelerinin artık adı dahi kalmadı. Buradaki yönetimler yandaşları memnun etme ve Türkiyenin dedikleriyle koltuk hesabına takılıp kaldılar. Sonra daa “ilkeler, teknotratlar, kim parayı alacaksa” kelimelerle kualisyon pazarlığı yapılıyor. Oysa, partileri dahi müdahalelerle yerlebir olurken, onlar önerilen paketleri yapma mesajıyla sıralarını bekliyorlar. Bunlar yokmuşçasına da ikidebir ekrana çıkıp “siyasal eşitlik, yok egemen siyasal eşitlik” talepleriyle Güneye mesajları çakıyorlar.***
ciklos yolu katliyamaı üzerinden iki yıl geçti. Arabada sellere kapılıp boğulan 4 gencin sonu. Memleketin olayla net çekilen resmi. Siz bantlarsanız da sansür ederseniz de belleklerden sildirtseniz de yine ayni benzer olaylar yaşanacağı için, pek de anlamı kalmaz. Gereken dersi almayıp unutanların düşünmesi gerekir. Hani medya ile örgütlenip, birçok gerçeği susturup protesto yapıp eve dönenler de kendilerini sorgulasın. Sorgulamadan, geleceğe adım da atılamaz.