Gerçekten, yaklaşık iki saat içinde kafamda yazmak istediğim konularla, daldan dala geçiş yaptım. Önce, Türkiyeden Sicilyaya Kovit salgını hakında görüş belirtmeye yöneldim. Sonra, gelen iran suiksti ve İsrail denklemine dümen kırdım. Bu arada ikidebir K. Kıbrısta yapılan saraydaki koordinasyon toplantısını da içerecek yerel konular da aklıma gelmiyor deyildi: Bunlar yetmezmiş gibi birçok yakın tarih olayı da ordan oraya akılımı zorluyordu. Hepsinde karar kılmazken, Hakan Aksayın da prokramıyla yakın tarih Rusya Türkiye gelişmesi de parmaklarımın ucuna dek geldi. Sıra hala kaynıyor ve ordan oraya yeni bilgilerle yazılım sırasına ekleniliyordu. Fakat, düşünmeden de edemedim: onca zangin seçenekle okuyucu buluşması ne derecede başarılı buluşacaktı? Soru devam ediyordu, onca konuyu ilgisine sokacak duyarlılık varmı? Bunlar hep kuşkularla beni biraz düşündürtü. Bir ufak müzik tınısını Giritden aldığım Curayla hafifçe çaldım. Sonra, ilgili makaleyi yazarak, kendi tutarlılığımla da çelişmeden bilgisayar müsaadesine dek sıralamaya başlıyorum.****
Aslında özetlediğim gibi; yazılacak önemli çok konu kafamdan geçiyordu. Her okuduğum yazı veya izlediğim televizyon yenilerini de ekliyor. Ardından, okuyucu konumunu da benim duruşumu düşünerek seçki yaptım. Dinlerken zaten aklımdaki yakın tarihler de gelip beynime kuş gibi kondu. Bu yakın tarihlerden birisi önem bakımından yeri de vardır. Çok deyil, beş yıl önce 24 Kasım günü alışılmamış bir haber duyuldu. Bunun en ufak korkusuyla “savaş dahi olası” haldeydi. Türkiye, Rus uçağını Suriyede vurdu. Üstelik birgün sonra şimdi AKP dışına düşen, o dönemin başbakanı Davutoğlu “gerekirse bir daha vururuz” diyordu. Kahramanlık şovu kadar, meraklı korkuyla da Rusya izleniyordu. Gelecek karşı hamle düşünülüyordu. En tuhafını daa ozaman Kıbrıs Medya yayınında İsmail Kemal ve Serhat incirli yaşatıyordu: Serhat incirli gayet gülümsemeli ifadeyle “Türkiye Suriye politikasını çok iyi yönetiyor” tesbitini yaptı. İsmail Kemal da bunu onayladı. Bu diyaloğu epey zaman ben eleştirel şekliyle yazdım. Tabi ki bizim gibi küçük yazara kocaman gazeteci ve Akademisyen dikate alacak deyildi!
Konu cidiydi. Üstelik öyle kolay kolay kimse Rus uçağını vuramazdı. Hele de ileri sürülen görüşlerin kuşkulu oluşu, düşürülen uçak pilotlarından birisinin cihatçılarca katledilmesi de epey düşünsel beklentiler yaratıyordu. Üstelik bu olay üzerine pek de önemli askeri karşılık olmazken, yine pek de Rusyaya yapılmayacak başka bir faaliyetle, Rusyanın Ankaradaki temsilcisi de öldürüldü. Gerekçe veya arızlar bir yana bunlar Amerikanın dahi baş vurmadığı durumlardı.
Beklentiler oluştu. Ben arada Türkiye Rusya ilişkilerini anımsatıp ilerde çok yönlü durumlara dikat çekmek istedim. Türkiye efelendi. Yaptığını kahramanlık olarak savundu. Fakat, Rusya daha dikkatliyken, diplomatik açıklamalarla uzun vadeli hesapları işaret ediyordu. Fakat, ısrarla o dönem benim yazılarımı okuyanlar, Sovyetler dönemindeki Mustafa Supilerin katline rağmen Türkiyenin bağımsızlık savaşını destekleme politikasıyla, genel Rusya Türkiye ilişkili konuları işledim.***
Aradan beş yıl geçti. Peki nemi oldu: aslında beklenen korkuyla alakalı tırmanış olmadı. Tam aksi, Türkiye verdiği sözleri yerine getirmemesine rağmen, Rusya önemli açılımlar yaptı. Örneğin, Türkiyenin Suriyeye ilk adım atmasına ışık yaktı. Afrinin işkaline onay verdi. Bunlar Türkiyenin istediği, ayni zamanda Amerikanın da bekleyip kendi onay vermediği askeri hareketlerdi. Rusya politik çıkarına göre ve Amerikan karşıtıyla oluşan hamleler, gariptir, Türkiyenin Kuzey Suriyeye yerleşmesine de yaradı. Oysa, Türkiye ile Amerika resmen Suriyede Esatın devrilmesi, cihatçıların iktidara gelmesi merkezindeyken, Rusya da Esatın yeniden ülkeyi yönetme bnoktasındaydı. Yine de Rusya Türkiyenin Suriyeye girip yerleşmesine onay verdi. Şimdi de idlipte görünürde ortak ama resmen karşı iki cepede Türkiye Rusya ikilemi yaşanmaktadır. İşkal edilen K. Suriye ise nifus deyişiminden tutun TL yürürlüğe sokulması ve nice başka kurumsallaşmalar hızla yerini alıyor.***
Konu salt Suriyede deyil; Rusya Türkiye ilişkileriyle artık Azarbaycan yardımı ile Türkiye Kafkaslara dek girdi. Tabi şu hiç unutulmasın; Türkiye Nato üyesidir. Her ne kadar, görünürde biraz kırılmalar olsa da tıpkı Kuzey Suriye gerçeği, gözümüzün içine sokuluyor. Üstelik, Baydının Natoyu toparlayıp Emperyalist güç haline döneceği kesin. Halbuki Rusya Türkiye iki devlet ilişkili çıkarlar üzerine yol aalmaya çalışıyor. Bu nedenle bütünsel ortaklık yoktur. Şimdi, Karabağ sorunuyla Türkiye Kafkaslarda yerini güçlendirmekle meşkul. Ayrıca, Batı kendi başaramadıkları politikayı kAzarbaycan üzerinden İsrail ve Türkiye ile gerçekleştirmektedirler.
Türkiye bu politik karmaşa ile Yeni Osmanlı ve itihat teraki eylimlerini politikaleştiriyor. Fırsatı Kıbrısa da yayarak, Maraş hamlesini, Ersin Tatar gibi silik ve kendine kul gibi bağlanan işbirlikçiyi seçtirerek yolunu taşlandırmaya çalışıyor. Aslında, ortakmış veya çıkarlar adına oluşan politika, özünde hep karşıtlarla doludur. Suriyede en canlısı idlipte yaşanıyor. Türkiye Kırım ve Kaarabağı örnek gösterip Kıbrısta ve mümkün olursa K. Suriyede gerçekleştirmek istiyor. Buna olanak olursa, Batı Emperyalizmi de katarak güç dengesi haline getirmek istiyor. Yerine göre Rusya ile uzlaşıp, yol almakta da başarılı oldu. Rusya ise hem çıkar hem de hala Sovyetlerdeki gibi Türkiyeyi batıdan uzaklaştırma siyasetini uyguluyor. Bu konuda Seksenlerde Sovyet yanlısı Türkiyeli sosyalistlerin başına gelenler tarihi ibret konusudur. Doğan Özgüdenin yazıları bu konuda önemli belgedir. Kendileri sürgünde olup de ezilirken, Türkiyenin Cuntasıyla sarmaşdolaş halindeki Sovyetlerin tutumu aynen bugünkü Rusyanın ta kendisiydi.
Rusyalı akademisyenlerin hala sistemsel deyil devletler ilişkisi ile kendilerinin güçlü olma noktasından konuya bakışı da işin cabasıdır. Aslında, biraz da olay, Rusyanın kapasitesine de bağlıdır. Karışık ilişki ile çıkarlar üzerinden oluşan paradikma, kendi içinde de fırsatlar kesitinde çelişkilerle doludur.
Kısaca, uçak düşürülmesinden beş yıl sonra,Türkiye Kafkaslara dek gelirken, Rusya hala devlet üzerinden genel politikaya geçememenin sıkıntısını yaşıyor. Boşuna deyil, yeniden batının kendi nifus alanlarında deneyimlere hız vermesi kırılganlığın kendisidir.