Son günlerde tam da teslimiyetin medya yayağını yaşşıyoruz. Ayni zamanda, iletişimin, medyanın bilgi edinmedeki önemini de anlamaktayız. Tam aksi, medyanın yanlışının, teslim oluşunun da en doğal habercilikte dahi nasıl sustuğunu da kavrıyoruz. Suskunlukla ve haber yapmamakla da en basit gelişmeyi nasıl duymayacağımız koşulu da öğreniyoruz. Önemli bir de şu tekrarı anlıyoruz. Ne Türkiyedeki olanlar K. Kıbrısta tam anlaşılıyor, nede K. Kıbrısta olan resmi bakış dışındaki gelişmeleri de Türkiye kamuoyunun haberi oluyor. Daha da acıtanı, Türkiye muhalefetinin eleştirdiği Devlet şeklini K. Kıbrıs muhalefeti genelikle uzak dururken, ayni şekilde Türkiyedeki muhalefet hem de kıyasıya eleştirdikleri yönetimin Kıbrıs politikasının arkasında duruyorlar. Benzeri, K. Kıbrıstaki muhalefetin Türkiye yaklaşımında da yaşanıyor. Buda, bazen çakışması gereken iki tarafın muhalefetinin ayni noktada eleştiri yapar gibi olurken, özde ikisi de karşıt yerdeki devlet politikasına esir düşüyor. Günümüzde K. Kıbrıs genel siyasal eksenin AKP duruşu ile Türkiye muhalefetinin hala Denktaşcı duruşuyla resmi Türkiye devletiyle özdeşleşen politikaları oluştu. En basitiyle, Türkiye ve K. Kıbrıs muhalefetleri ayni baskıya uğramalarına karşın, onlar kendi dışındakilere pek yaklaşamamamaları oluştu. Öyle ki son K.Kıbrıs seçimlerinde Sosyalistler ve HDP gibi kuruluşlar bir yana, Türkiyenin AKP karşıtı Kemalistlerin resmen AKP ile birlikte Ersin ekseninde buluşmasının anlamı budur. Ayni şekilde tersinden, K. Kıbrıs muhalif gibi geçinen CTP gibi partielrin de AKP yanlısı olup CHP eleştirleri oluştu. Kısaca, konuşulmayan gerçeklerle,devletleşen merkeziyetçi idolojik bakışlarla bir anlamda muhalefet olup sistemi sorgulamayan muhalefet, konuşturulmamanın sonucunu, birlikte davranamamasına dek getirdi. Zaten içsel olarak da hem CHP hem de CTP ve hat ta Akıncı, sosyalistler le deyil sağa yanaşarak devlet iktidarında yönetime gelme eylimi hep gerçekleşti.****
Fazla uzatmayalım: somut gündeme gelelim. Yaşanan iki gelişme, resmen başlıktaki anlamın içeriği doldurma sonucunu yaratıyor. Türkiyede önemli bir istifa gerçekleşti. Fakat, yönetim gereği buyuran şahsım bunu hala kabul edip etmediğini açıklamadığı için, başta ana akım medya, konuyu haber dahi yapmadı. Söz konusu istifa sahibi, Damat Berat Albayrak. Hazine Maliye bakanı. Ayrıcca başka önemli görevi de var. Bu nedense vurgulanmadı: Meşur kurulan vakıf yani bankaların ve kamu kuruluşlarının havvuzu olan vakıf başkan yardımcısıdır da. Fakat, dünya yorumladı, nedenlerini üzerinde tahminler yapıldı. İstifanın nedenleri giderek yoğunlaşarak artıyor. Fakat, Türkiyenin ana akım medya ve büyük amirral gazeteleri haberi hala vermedi. Bir anlamda TRT veya Hürüyet gazertesi veya NTV GNNTÜRK iletişim medyası haberi vermedi. Türkiyede konuyu benim izlediğim kadarıyla 3 televizyon kanalı verdi. Dünyada konu epey tartışıldı. Berat Albayrak hem Erdoğanın damadı, hem hazine maliye bakanı hem de kurulan varlık vakıfın da yardımcı başakanıdır. Enerji ve başka alanlarda da işletmeleri vardır. Fakat, böylesi bir bakanın istifası bağımlı olmanın ve konuşurketn ki talimat alma geleneği nedeniyle hem Türkiye ana akım hem de K. Kıbrısta medyanın önemli kısmı konuyu yok sayarak başka alanlarda haberler sıralıyorlardı.
Aradan epey zaman geçiyor. AKP parti yönetimi toplanıoyor. Soru soruluyor; yanıt malum: “Atayan da görevden alan da belli! Onun için istifayı ancak Erdoğan açıklayabilir”. Aslında Türkiyenin yönetim şekli ile medyanın gelinen aşamasını anlatan basit yanıtın ötesinde bir şey deyildi söylenen. Sadece, birkaç medya olayı deşiyor. Siz ana akımı dinliyorsanız, Berat Albayrağın istifası ile nedenlerini de bilmeyecek durumda olacaksınız. Aynen, K. Kıbrısta yerel medya takıntınız ve hele de dokunmayan kolaycıl büyük gazeteleri izliyorsanız, televizyona bakıyorsanız, konudan epey uzak kalmaya adaysınız. Bilmeyince de beraberinde etkilenen koşulları da bilmemiz mümkün olmayacak.****
- kıbrısta başka bir gelişme yaşanıyor. Aslında, gelişmelerin yükselişi seçimlerle başladı. Klasik AKP yönetimi ile siyasaal hedefine bağlı tutumun adaya yansımasıydı. Bunu bilmeyen veya haberi olmayan, pek de anlayamaz. Önce seçimde yaşandı. Örneğin spor kulüplerine dahi mavzeme dağıtıldı, çekler yatırıldı. Direk TC damgalıydı. Probagandada kural dinlenmedi. Bildik taplo yaşandı. Seçim sonrası unutulup devam denilecekti ki bu defa çoğunun anlamadığı UBP başkanlık yarışına gece yarısı müdahalesiyle adaylar durduruldu. Banbaşka bir sürece sokuldu. Buda direk Türkiyeden gerçekleştiğini herkes bilir. Çünkü alıştı. Ama, bunlar hiç konuşulmaz. Muhalefet müdahale der de kimin müdahale adını koymaz. Ayni ş Berat ve Sucuoğlu bu olayın iki figürüdür. Başka bir anlam yüklemeyelim.ekilde göreve gelecek ken durdurulan UBP lideri nedense susmanın ötesine gitmiyordu. Biraz da şaşkınlık vardı. Müdahale lehlerindeyken kabullenenler “yok olmadı” diyenler, şimdi aynisini hem de gece yarısı müdahaleyle yaşadılar. Konuşamıyorlar! Normalmış gibi davranıp müdahaleye uygun davranıp koltuğa yapışılıyor. Saraya sokulan Ersin klasik bahanesiyle “haberim yok” diyor.Sıkışınca da “müdahale edildi lafına sıkılıyorum” deyip demokrasi lafazanlığı yapılıyor.
Bu gelişmeyi de Türkiye medyası söyleyip yazmadı. Buda başka gerçek. Aslında Pazaartesi günü iki makale ve haber dikatimi çekti: Birgün gazetesi Hatay valisinin Afrin için yol ve köprü ihalesi açtığını yazdı. TELE 1 yorumcusu Musa Özuğurlu da bunu Suriye toprak bütünlüğüne aykırı ile eleştirdi. T24 sitesinde Akdoğan Özkan, idlipteki petrol hikayesini yazdı. Şirketler ve cihtcılık gerçeğini yorumladı. Aslında, Türkiyenin önemli aydınları eğer K. Kıbrısı iyi inceleşseler, aynen K. Suriyeyi de anlayacaktır. Üstelik dünya ne der sorusunun ayni dönemde Kıbrısta da olup sonradan doğaalaştığına da tanık olacaklardı. Kuzey Suriye veya son Somali gelişmeleri de genel TC devlet politikası oluşunu da yorumlayacaklardı.
Gerçekten, konuşturmamakla başlanıp, sonra konuşmamaya gelinen süreç, önünüzdeki gelişmeyi dahi müsaade alınmadan yazmayan gazeteci tipini oluşturdu. Bunlar yaygınlaşıp kuvetler ayrımı da hiçleşince, yönetenin esrumanı haline gelir. Buna yönelen kitleler de tıpkı yukarda saydığım iki gelişme gibi de haberleri olmama veya özünü bilmeme noktasına gelirler. Buda, cihalet ile tavur koyma tutumuna dek ulaşır. Daha bilmeyen birine neden istifa yapıldı veya müdahaleyi dahi konuşamayana Türkiyenin istediği Kıbrısı nasıl anlatacaksın? Hele bu yanlıştan mevki alan kocaman medya olma da ve önemli yerde olanların ne yapacağını nasıl bilecen. Bilmeyen ve bilmek isteyenin koşuşmamaya gelişi, sonuçta kamuoyunun otoriter kısgaca teslim olmasını da sağlar.
Teslimiyetle başlayan, konuşmayarak gerçeklerden kaçmakla, yeni açılım yapmak kolay deyildir. Hele bilmediği duymadığı duruma karşı durmak da gerçekleşemez. Bunları yaşayıp da konuşmayanlar ise teslimiyetin kendisinin resmini oluşturma dışında hiçbir anlamı da olmaz.