Öncelikle şu yanılgıyı düzelterek başlayalım. Konuşulan izmir depremi bence yanlıştır. Depremin merkezi Ege denizidir. Sisam adısının çevresinde merkez üstü olmaktadır. Bunun etkileri izmirde yaşandı. Daha doğrusu, birkaç yerinde etkisini gösterdi. Bu bilgiyle yorumlarsak, izmirdeki Fay hatları kırılmasıyla oluşmadı. Bu nedenle direk tam etkisini söyleyemeyiz. Yine de direk şu kanıtlandı: depremler deyil sömürgecilik,rant yöntemiyle yapılan binaların sonucu insanlar ölüyor. Kabahatın en önemli kısmı, bu yanlışlara göz yuman veya yeri geldiğinde imar afları veya denetimsizliklerle neden olan siyasal birokratik yönetimlerdir. Boşuna dyeil “Japonyada ayni derecede deprem olup ölüm yokken,sömürge veya yeni sömürge gibi gelişmekte olan, geri braktırılan ülkelerde” bu durumlar oldukça zarar verip ölümler saçmaktadır. Bunu her deprem sonrası şöyle klişeleştiriliyor: “depremler deyil yanlış binalar öldürüyor”!
Başka ikilem de şu: bilimsel aydınlanma yöntemiyle bakanlar, hem depremlerin gelişini,, jiolojik olarak nedenlerini sıralıyor. Oysa, geri brakılmışlığı ve cihaletle beslenen kesimler de ortaçağ kuralıyla “alahın sınavı, kaderimiz” gibi bakışlarla olaya yaklaşıyor. Bir anlamda doğal afet olup bilimsel gerçekliği varken,konuyu insanların bilgisiz ve inançlalrına kondurtup kadercilikle inanca havale edilen kesimler ikileminde sunumu yapılıyor. Buna siyasal güç ve devlet seçkileri de eklenince, izmirde yaşanan deprem etkisinin tartışma şeklini karşımızda buluruz.
Örnek verilen yerlerden birisi de Rıza apartmanı. Yapılış şeklindeki eksikliklerle başlar. Alt taraftaki marketin kolonları kırıp alan açma kuralıyla da konunun nedenli potansiyle yıkıma geldiğini anlıyoruz. Üstelik, zaman zaman bölgedeki bazı öteki binalarla birlikte Rıza apartmanının da oldukça tehlikeli olduğu, zemin sorunundan kulanılan mavzeme kalitesizlikleri de konu edildi. Ama, rant aşkı ve siyasal tercih gerçeği sonuçta bu apartman yanındakiler bazısı dimdik dururken, kendisi yerlebir oldu. Bunun kıyası zaten neden onlar ve ötekiler iklemiyle yıkılan ile sağ kalmanın soruları sorulması da normaldır.
Depremle birlikte, yaşanan yıkım ile acılar, başka genel soruları da yüksek sesle sorduruyor: Doksanlardaki Marmara depremiyle konulan vergiler nerede? Hemen iktidar da yüksek tsesle parmak salayıp toplanan vergilerin yanıtını vermeyerek duruş sergiledi. Benzer sorular da artarken, devlet yasağı, din kulanım esrumanıyla bilimsellikleri öteleme çabası artırıldı. Bilgi veren konuyla alakalı bilim adamlarına da medya kanalıyla da saldırılar yapmaya başladı. Bilimselik deyil de kadercilik ile Alah üzerinden baskılama tehtitler yapıldı. Ama, Rıza apartmanı yerlebir oldu. İnsanlar hala cesetleriyle çıkarılıp, çocuk kurtarma sevinçleri arasında tüm depremin simgesi haline geldi.
Önemli son noktayı yazının sonuna brakıyorum.
****
Türkiyedeki izmir resmi böylesine özetle anlatılırken, aklıma K. Kıbrıstaki birçok gerçek geldi. Siyasal güç ile bilimsellikten uzak rant veya işbirlikçi aşk beynimde zonklandı. Kasımın ortasında Törenle Pandemi hastahanesi açılıyormuş! Bu bina daha yapılırken, başta Mimarmühendisler odası zeminin yanlışlığı ve dere yatağından sel gerçeğine birçok sorunu açıkladı. Bazı örgütler de buna katıldı. Bölgedeki kimi insan da dere yatağı nedeniyle yaşanan sel gerçeklerini anlatılar. Ama, kimse dinlemedi. Üstelik, binayı direk TC yapıyor. Törenler de şahane yapı olarak siyasal reklamlaştırmaya hazırlanıyor. Hiçbir kurala dikat edilmedi. Denetimsizlikten tutun seçilen zemin etütleri yapılmadı. Oysa, çok basitdir: orada bulunan hastahane gerçekleri de biraz fazla yağmur yayınca bölgeyi sel alır. Hatırlarız hastahaneye konulan kum torbalarını, suların basıp cihazları dahi bozduğunu. Hastahaların nasıl taşınıp, pencerelerden girme çabaları hala canlı canlı aklımızda. Üstelik, sağlık kurumunda olanlar bizat yaşayarak tanıktırlar.
Fakat, Pandemi hastahanesi sanki başka yer yokmuş gibi derenin kapatıldığı yerde yapılıyor. Binanın reklamı ve Türkiyeciliğin damıtılışı sık sık vurgulanıyor. Zemin etütü yok. Mimar Mühendis odası konuyu eleştirdi. Dikate alan da yok. Bunu şimdiden not ediyorum. Tıpkı zamanında hastahane uyarım gibi.
*****
Gelelim ertelediğim önemli nota: son dönemde gerek Türkiye gerek se doğal olarak K. Kıbrısta artık denetim görevli mesleki odaların konumunun sıfırlanma çabasına doğru gidiliyor. Bu odalara karşı eleştiriler yükseldi. Şimdiden Türkiyede bu tip örgütlerin iktidarlaştırılıp demokratik denetim rolü sıfırlandırma sürecinde. K. Kıbrısta ise son pandemi olayı il görüldü ki artık bunlar devre dışına kolayca yasalara dokunmadan da gerçekleşiyor. Pek direnç de olmadı. Türkiye endeksli yapılarda örgüt hep dıştalandı. Vize alma veya etüt konusunda bilgisine dahi sunulmadı. Böylelikle rant yağmalama dünyasında da karlar ceplere girerken, bedelini hep yoksul insanlar ödemeye devam edecektir. Üstüne bir de kader sosu ve Alahın taktiri denilince tamam olacak.
****
Size iki kısa örnek verdim. Sömürge tipinin ne olduğu, neden bilim deyil de etiketle metalaşma ile inanç üzerinden kadercilik eğitiminin anlamını da siz anlamanız gerekir. Boşuna dyeil, türkiyede imam hatipler öne çıkarılmıyor. Bilim ret edilip inançla dünyaya bakma eylimi yükseldi. Denetimin demokratik örgütlerden alınmak istenmesi boşuna olmuyor. Ama, deprem gibi olaylara da alahın işi ve kadercilikle de ekleyince, insanlara sadece sınandıkları veya “ne yaptık” sorularıyla bahane aramayı teşvik etmektdir. İzmir de zina olayı veya kadın erkek ilişkili suçlamalar, karşılık buluyorsa, bilimin gericiliğin tutsağı haline getirilme tehlikesinin, imdat çağrısıdır. Rıza apartmanı ve Pandemi hastahane örneklerini yeniden inceleyip şöylesine artık düşünün. İngiltere görmüş saray neferinin teslimiyet sonucu nerelere dek geldiğinin de ibretliğine bakınız.