Uzun zamandır görüşecekler mi görüşmeyecekler mi diye konuştuğumuz görüşme oldu bitti şimdi bu önemli konuda ne oldu diye konuşmaya devam ediyoruz. Çünkü Türk tarafının ilgililerinin bir söylediği bir söylediğini tutmaz. Dış politikada diplomaside yalan söylemek küçük düşürmez kazanç sağlarsa övünç getirir çünkü düşmanı aldatma becerisi sayılır. Üniversiteleri de öğrencilerine bunu öğretir. Basını da aldatan makbuldür yayını yapar.
Kıbrıslılar daha yeteri kadar yalana alışmadılar o yüzden gülerek dinliyorlar, konuşmaları… hani iki devletli çözüm modeli de görüşülmeyecekse katılmayacaklardı gibi anımsatmalar yapılıyor ama kimse de Türklerin katılmayacaklarını düşünmüyorlar. Katılacaklar ama Kıbrıslılar Türkiye’yi bekliyorlar onun için beklemededirler.
Ne yazık ki Kıbrıslı Türklerin ne istediklerini bilemiyorlar ve bizimkilerin arasında dediğini cidden diyen kişi, Kudret’e de yol verilince içlerinden kimseye güven kalmadı. Kudret maceraya sürükleyecek düşünceler ileri sürdüyse de samimi idi. Hayalleri kursağında kaldı. Altı üstü tutmayan Maraş adımı da havada kaldı. Politik etki yapacağına sululuk örneği oldu.
Haberlerde konu edilecek bir şey bulmak için uğraşanın dişe dokunur bir şey bulması mümkün olmadı.
Konunun önemi büyüktü. BM bıkmadan elli yıldır gündemine almış masraf yapıp emek harcıyor. Tehdit altında olanlardan Türk tarafı ise daha ne amaçla temasları sürdürdüğünü saptayamadı. Federatif bir çözüm mü ister yoksa iki ayrı devlet mi diye lafazanlık ederken aslında insanları kendi aralarında oyalanmayalım yahu bir vali gelsin olsun bitsin diyenleri çok.
Dünyaya yapılan vaatlerde ise “Türkiye’nin kimsenin toprağında gözü yok”.
Kimse Maraş’ın vakıf malı olduğunu aklına bile getirmezken kendi yüksek mahkemesinin Kıbrıs’ta tüm emlâk tapusu çıkmıştır diyen karar aldığını da bilmezden geliyorlar ama “Vakıf mal elden çıkarılamaz, bu bir evrensel kural derken kendi meclisinin çok defa meclisten karar geçirip istibdal (tebdil etme) ettik deyip özelleştirdiklerini anımsamayacağımızı zannediyorlar. Maraş’ın yalnız statüsünü değiştirmeye değil yağmalamaya da hazırlanıyorlar.
Değil yutmak hem yutacaklar hem de başka kaldı mı diye bakınacaklar ama hakkımızı yediler bunlarda ahlak yok demeye de devam edecekler. Korkutup evden kaçırdıkları insanların evlerine dönmeleri için izin vereceklerini sananları çok edecek şeyi kapalı bölgeyi açmak olarak takdim etmeleri de ayrı bir utanç. Uzun yıllar sonra iskâna açacaklar ama mal sahiplerinden bahsederken arada bir gün Kıbrıs sorunun çözüm ü için takasta kullanmayı ertesi gün tazminat vererek iskan etmeyi onun için de puanla ganimet yiyenlere ŞEREFİYE vergisi alarak masrafı yükletme iması yapıyorlar.
Kısacası zavallı insanlara ülkelerinde insan haklarına aykırı ve antlaşmalara ters idari ihlalleri cezalandırmama tazminatı ödettirme gibi iddialarla politik numaralar çeviriyorlar ve bunların saptanmayacağını sanıyorlar.
Dünyamız zor durumda ama daha zora sokmak için yapılmayan kalmıyor.
Ahde vefa diye bir şey kalmadı ama savaş kapıda. Çıkarmakta olduğumuz sorunların sonucu bir çok diğer durmak bilmez çatışmalarla alarm veren silahlanma çabaları patlayıcı ve silah satıcılarına çok kâr getiren bir yarışa neden oluyor. Kıskanan susmuyor, basında yayımlanıyor. Yarışın ne zaman vbir patlamaya neden olacağı da belli değil.
Bizimkiler adamızın belânın içinde ulunduğunu da unutup petrol adası ve zengini olacağız sanarak tüm komşularımızı uzaklaştırdığını da unutup BM genel sekreteri kaldığımız yerden görüşmelere başlayın deyip çağrı çıkarınca “görüşmeye hazırız” diyen birine kanıp kalındığı yerden devam dediğine de bakmayarak biz de hazırız dedik. Ancak neye hazırız derseniz kelime aralarına sıkıştırılan “başka görüşler de koyabiliriz” dedikleri masadan rahatça kaçacaklarını mı sanıyorlar yoksa görüşlerine hayranlık duyanların olacağını ve çözümün sağlanacağını mı?
Bunları düşünürken beraber yola çıktıkları Biden kazandı diye mi, ABD Çin yarışmasında kilit haline gelen bir devlet destek olduğu için mi yeni bir şans açıldı da federal bir devletle BM üyesi bir devlet bölünmekten kurtulacak ve yeniden birleşecek sanıyorlar? İnanmak olanaksız.
Uzun aradan sonra Berlin görüşmesinin akabinde buluştular ama uzlaştıkları her şey artık tartışmaya açılacakmış. Federal değil iki devletli olacaklarmış. Ancak bu yılki (2020) program yani devletlerinin bir eksik tüm yapacaklarının ne kadarının yapıldığı düşünülürken kimin kararı olduğu daha önemlidir. Beş yıllık uzun vadeli plan gitti yerine ansızın Ankara’dan üç yıllık program geldi ve içindekilerden kimsenin haberi olmadı. Şimdi değerlendirilmesinin yayımlanmasını bekleyeceğiz ve Bizi (Kıbrıslıları) başarısızlıkla suçlayacaklar.
Bizim seçilmiş sorumlularımız da suçlamaları duymamış gibi yapacaklar.
Uluslararası kurumlara yalan söylemekle yetinmezler kendi aralarında da birbirlerine yalan söylerler. Sözlerinin hiç değeri yoktur. Meğer ki tutmazlarsa ağır cezaları olsun!
Görüşeceklermiş. Görüşseler ne olur ki. Halka karşı görüşmelerin sonuçlarının tersine iddialarda bulunurlar ve karşıtlarının iddialarına “böyle iş olmaz. Kaldığımız yerden dedik. İşitmediniz mi?” demezler.
Halkın içinde de gelecekleri ile ilgilenmeye çalışanlar ne yapacakları belirsiz olan yalancıların amaçları hakkında yorum yapıp demokratik görevlerini yerine getirecekler; olacak iş mi?
BM en yüksek kurumumuz olarak çaba harcıyor, işe yaraması için uğraş vereceğimize seçimlerde kime ne kazanç sağlayacak hesabı yapanları izlemekle yetinmek zorunda kalıyoruz.