Aslında Çoğulcu demokrasi, Başkanlık sistemi olsa bile ABD’deki sistemin de arkasındadır. ABD sivil savaşı yaşanmadan önce, oradaki buhar makineleri, siyahların köleliğine son vermiş ve bu Abraham Lincoln önderliğinde köleliği savunanların yenilişine sebep olmuştu. Makineleşme ile artık kölelik ihtiyaç olmaktan çıkmış, aksine fabrikalarda çalışacak eğitimli emekçiler ortaya çıkmıştı ve pek tabi bu da bir nevi sömürüydü ama daha önceki kölelik şartlarından biraz daha iyiydi. Daha önceki mutlak sömürüydü, şimdiki ise ücretli sömürü ama eğer örgütlü mücadele edilirse şartlar emekçiler için daha da iyi olabilirdi. Makineleşme döneminde artık eğitim daha fazla önemliydi. ABD’deki bu Fransız Devriminin yansıması ile ABD en demokratik anayasasına sahip olmuş, ABD tarihi de aslında oradaki sonradan gelen çeşitli ırktan insanlara hitap eder duruma gelmişti. Bugün ABD’deki Başkanlık sistemi en demokratik başkanlık sistemidir ve ABD parlamentosu içinde Başkanın görevinden sapması, otoriter bir pozisyona dönüşmesi durumunda onu durduracak hem hukuk mekanizmaları hem de demokrasi içinde birçok frenler mevcuttur. Son dört yılda bu yönde hareket etmek isteyen Trump’ın başarısız olması da bu yüzden olmuş, Trump aradığı veya istediği otoriter başkanlık istemini kuramamıştır. Zaten Amerikan hukuk istemi de ona bu şansı verecek durumda değildi. Gerçi Trump’ın kendisi ırkçı söylemlere ve ırkçı uygulamalara girerek Meksika ile arasında bir duvar örmeye, kaçak göçmenleri sert tedbirlerle engellemeye çalışmıştır ama bu ırkçı ve otoriter uygulamalar pek uygun bulunmamış, bilhassa siyahlara yapılan ayrımcılıklar ve cinayetler halkın sert protestoları ile karşılaşmıştır. Son birkaç aydır pandemi olmasına rağmen ABD’de birçok vilayette büyük olaylar olmuştur.
Tabi bunlara rağmen ABD’deki Trump otoriterliği de, dünyada maalesef liberal ekonominin de etkileri ile dünya üzerinde birçok otoriter başkanlık rejimlerinin gelmesini sağlamıştır. Türkiye’de de maalesef bu tip bir rejim son 20 yılda gerçekleşmiş, halkın elinde olması gereken tüm haklar tek bir otoriter liderin elinde toplanmış, Türkiye halkı bilhassa son on yılda birçok sert önlemler ve politikalarla karşılaşarak, yargı, yürütme ve yasama yetkileri, otoriter anti-demokratik başkanın elinde adeta bir oyuncak haline getirilerek, halkın aleyhinde kullanılmaya başlanmıştır. Türkiye’nin son zamanlarda birçok ülke ile kavgalı olması ve de ekonomisinin çökmesi de aslında bu rejimle direk olarak ilgilidir. Bunun yanında Putin Rusyası, Çindeki yönetim de maalesef son zamanlarda kişiselleşerek, adeta orada yaşayan halklar için dayanılmaz duruma gelmiştir. Başkanlık sistemi veya rejimi olmasalar bile Macaristan , Polonya ve Avustralya’da bile maalesef sertleşmeler bu modaya ayak uydurmuştur.
Türkiye’deki ve Doğu’daki otoriter rejimlerin elbette Avrupa’daki aydınlanma çağından feyiz almamalarının büyük etkisi vardır. Mesela Rusya gibi daha önce sosyalizmle (!) idare edilen ülkelerdeki bu yeni tip ama eskiden kalan ve Batı Avrupa Demokrasisine uymayan anlayışlar, bu ülkelerde tarihsel ve ideolojik nedenlere de dayanmaktadır. Türkiye, Rusya ve Çin gibi ülkelerin Batı normlarına, insan haklarına ve de demokrasisine karşı oluşlarındaki egemen zihniyetin de aydınlanma
çağının bu ülkelere gelmeyip yaratıcı ve demokratik burjuva kültür ve burjuva demokratik devrimlerinin, feodal kaynaklı kültürlerin de bu ülkelerde etken olduğunu elbette düşünebiliriz.
Bu tip ülkelerdeki aydın veya entellektüel kesimlerin öncelikle platformlarla toplanarak bu konuları tartışmaları, bilhassa Rusya’da sosyalizmin başarısızlığının feodal kaynaklı bir ülkede sosyalizme eksik değerlerle sıçramadaki başarızılığı, kendi içinde burjuva demokratik kültür ve geleneklerinin gelişmediği sorunlardan kaynaklanıp kaynaklanmadığı tartışılmalı, teze senteze dönüştürülmelidir.