Konuşmaya başlarken, gerçekleri sırlar deyip ötelersek, giderek bunalrı yok saymaya dek gelinir. Artık, gerçek koşulları göz önünde tutmadan gündemler oluşur. Gerçekler önce sır diye yok saydırtılıp etrafında dolaşırken, kaçınılmaz olarak, kulanılan yanlışlar yerleşir. Gerçekler ise unutulur. Öyle bir hale gelir, anımsanması dahi sır nitelikten çıkıp sizi düşmanlığa dek taşır. Son K. Kıbrıs gündemi yakın tarihte kaçınılan ve bilinip sır diye konuşulmayan birikimin, günümüzdeki acı yüzleşmesidir. Tabi ki bunu da yine babazen çıkar bazen de resmen belek kaybı nedeniyle unutmanın da gelinen sonucudur….
K. Kıbrıs seçime doğru ilerliyor. Tabi ki aynen kendi temel gerçeği gibi Türkiyenin de direk katılımcı şeklini de yaşıyor. Yapılandırılan K. Kıbrıs Türkiye ağının kaçınılmaz pratiğidir. Bu gerçek sırlaştırılsa da başka hamasetli örtüye konuşa da farketmez. Bu seçimin önemli bir yansıyışı da Türkiyenin bazı medyalarında K. Kıbrısta kendine muhalif diyen bazı akademisyenler ve gazetecielrin de konuşmasıydı. Görülen sonuç deyişmiyor. Gerçekler yerine bazıalrı kendilerine dokunmama adına, bazısı da çıkar aşkına söylenmez. Hele de Türkiye medyasında dincisinden Kemalistine her kesim direk adayı bizim diyerek yorumlama şekli de itirafın daha ansıl yapılacak sorusunun cevabıdır.
Bu koşullarda Maraş veya Varoşa gündeme geldi. Daha köylü eski adıyla Varosi deniliyordu. Yazılı kararlara ve yaşanan gerçeklere karşın, resmi idoloji ve Türkiye rejim gerçeği, bize göstere göstere gelen maraşı yaşatıyordu. K. Kıbrısın birbirini tamamlayan gerçekelri yaşatılıyor. K. Kıbısın Türkiye yapılandırma şekli ise Türkiyedeki devlet deyişimli siyasal çizgilerin Maraşa dek gelişinin mesajıydı. Halbuki ben kısa zaman önce boşuna yazmadım: Maraş artık hamlelerle gündeme gelecek. Türkiyedeki rejim deyişim ile TC hukukundan Osmanlı hükük geçiş hamleleri ve Kıbrısın ürkiye bakımından siyasal hedefindeki fırsatçılık koşullar haykıra haykıra birşeylerin zorlanacağı belliydi. Örneğin, Ayasofya olayında nasıl Danıştayla Osmanlı hukuk uygulaması yapılıp uygulandıysa, benzerninin ne yazzık Mağusadaki yerel mahkemedeki Maraş kararı da alındığı akla gelmedi Önemsenmedi. Yine, türkiyenin dış politik çıkışları da mutlaka Kıbrısa da yansıyacağı zaten Deniz alanlarındaki Limasol açıklarına dek uzanan deniz sahasıyla mesajı çakılıyordu.
Bunları kimse dikate almadı. Hat ta Türkiyedeki Kemalistler dahi hegemonik açılıma destek yaydırıyordu. İç politikada Erdoğanı desteklerken, özellikle dış müdahalelerde inanılmaz hazırola geçiyorlardı. Son dış politikada askeri müdahale tesgeresine verilen destek net kanıtdır. Fakat, K. Kıbrıslılar önce buradaki gerçekleri sır deyip veya zamansızdır savunmasına geçip ret ederken, kaybedilen koşulların da yokluğunu hala anlamak istemiyorlar. Küçümseme veya inanılmaz cılız bahanelerle hala etrafında dolaşmaya devam ediyorlar.
***
Maraşın hikayesini eskiden yazdım. Nasıl hayalet yeri geçilirken, yağmalama ganimetcilikle de nelerin olduğu artık giderek unutuluyor. Halbuki, Varoşa için güvenlik konsey kararları dahi var. B.M. kontroluna verilip sahiplerinin evlerine dönme yanılmıyorsam 43 karar var. Hani şimdi moda haline gelen Karabağ için B.M. kararlarıyla hukuki haklılık savunulyor ya, aynisi Maraş için de var. Yine, AKP iktidarının devlet içi Kemalistleri tasviye etme sürecine dek sürdü. Boşuna demedim: Türkiyedeki deyişimlerin de dikatle izlenmesini dikate alma önemini tekrarlamadım. Nitekim, AKP Türkiyede devlet etkinliğini kontroluna alırken, K. Kıbrısta vakıflar ve müftülük resmen güçlendirildi. Birçok yerde olduğu gibi eski toprak talepleriyle Osmanlı vakıf sorgulaması Maraş için de başladı. Mağusa mahkemesi bu konuda Kıbrıs veya Kuzey Kıbrıs hukuku veya AB aanlayışı deyil de Osmanlı ilk işdihaatlı kararla pimi çekti. Ben Türkiyedeki Ayasofya Danıştay kararını da görünce, konuyu hemen uyarıcı görüp yazdım. Dikate alan olmadı. Yapamazlar denip B.M. lafı kondurtuldu. Oysa, uyarımda Güvenlik konseyinin en etkisiz dönemde olduğunu da ekledim.
***
Maraşın yok sayıllan başka bir özeliği de daha 74 yılından beri buradaki görünümlü yerel yönetime verilmedi. Direk TC askeri kesimin kontroluna brakıldı. Kapalı kılınıp denetim dierk TC tarafından yapılıyor. Oysa, buda yok sayılıp sanki Ersin Tatarın veya Kutretin elindeymiş gibi de algılar oluşturuldu. Halbuki rahmetli Denktaş hem vakıflar durumunu hem de açma adına hammleler yaptı. Vakıflar konusunda yapacak birşeyin olmadığını, açma konusunda da gücü yetmedi. Şimdi oluşan boşluk ve Türkiye fırsatçılığı yeniden tetiklemeye yetiyordu. Oysa, hala buradaki kendine akademisyen ve muhalif gazeteci diyenler dahi, konuyu buradaki hükümetin karar almamasına, sarayın haberinin olmamasına indirgemeye devam ediyor. Halbuki Maraş sınırında olan elçi ve aaskeri kumandan direk Erdoğana “talimatınızı bekliyorum” açıklamasını televizyonlardan verdiler. Ersin veya Kutretden alacak deyillerdi.
***
Bir not daa hükümet bozulmasından: dedik ya gerçekleri sır yapıp konulşmayınca, havızalar da siler. Kutretin hükümet bozdurup UBP ile kualisyon kurdurulurken, direk Çavuşoğlunun Özersaya başkan olma sözü dde verdi. Hat da Ersin de hükümet kurma adına kabulendi. Gerçi sonradan Ersin herzamanki teslimiyetçi işbirlikçi danga dungacılıkla “sözlü dedimle” bu konudan da syrıldı. Kutret planlanırken, seçilemeyeceği anlaşılınca, AKP Ersine doğru kaydı. Kutret öylesine dışlandı ki son Maraş hikayesi ile su borusu tamir törenine şovcu olarak haberdar bile edilmedi. Böylelikle Kutret kulanıla kulanıla “oyuncu” olacak ken boşlukta kaldı. Bu konuda yine benim yerinde yazılarım var. Sonuçta, sonucu tam da böyle görmese de savrulmnanın sonucu kutret tavır koydu. Ama çok geç kaldı. Hele Türkiye gerçeğini hala sır diye tutup da dalgalanmaya devam ediyor.***
Maraş olayı salt Ersinlik deyildir. Bir yoklamadır. Bir de vakıflar hikayesiyle hukuki deneyim de gündemde. Türkiyenin Kıbrıs konusundaki tutumu net. Akıncı bunu yaşamasına rağmen ve kendi de sığınacak limana dek yakınlaştırsa da tuturamadı. Ama, bizler işin kolayındayız. Ne Maraşı olasılıklarla değerlendiriyoruz, nede doğru dürüş seçenek arıyoruz. Burdan deyil de Erdoğanı destekleyen kesimlerin tutumuyla bu yolun nereye gidileceği anlaşılacak. Bir de Maraş hep ayrı pazarlıktayken, sanki hiç olmamış gibi de konu basit sözlerle geçiştirilmeye uğraşılıyor. Türkiye devlet eksenliler ise fetihçi ve bizimdir görüşüne çoktan kabulendiler. Bakalım yağmasıyla, talanıyla harabenin hayaleti olan Maraş, daha neleri bize yazdırtacak.