1957 yılında emeği ve sol mücadeleyi savunan Kıbrıslıtürk ilerici ve sol aydınlar Kıbrıs’ta iki toplum arasındaki bölünmenin çok yanlış olacağını, savaşmak ve kan dökmek yerine en iyisi oturup anlaşmak ve de asgari müştereklerde birleşmek olduğunu vurgulamaya başladıklarında birer birer tehdit edilmeye ve öldürülmeye başlandılar. Sonuçta çoğu adayı terkederek dünyanın belli merkezlerine göçettiler. Çoğunluk da Londra’da yaşamaya başladı. Aradan geçen onlarca sene sonra haklılıkları anlaşıldı ama iş işten geçmişti. Hem toplum darbe yedi hem de onların temsil etmiş olduğu o barışçı ve birleştirici dinamizm bir daha gerçekleşemedi.
Dr. İhsan Ali de bir aydın olarak Kıbrıslıtürk ve Kıbrslırum toplumların biraraya gelmesini savunuyordu. Üstelik bu görüşünü 1930’lu yıllardan beri tekrarlamaktaydı. Sonuçta milliyetçi liderler ve yeraltı teşkilatı galip geldi. Doktor toplumdan izole edildi. Söyledikleri doğruydu ama Doktorun temsil ettiği halk kesimleri sessizleştirildi ve doktor da artık ses çıkaramadı. 1970’li yılların başlarında Makarios’un danışmanı oldu ama artık çok geçti. Aslında elimde kanıt yok ama doktorun yalnız başına hareket etmediğine ve çevresinde kendisine inanan gerek Türkiye’de gerekse Kıbrıs’ta bir akil adamlar gurubu olduğuna bugün de eminim (Birçok insanla konuştum, indirek belgelerden bunları gördüm veya o dömenlerde etkin olan kişilerin de bana verdiği bilgiler var elimde).Doktorun bu hareketi bile Kıbrıslıtürk liderliği tarafından hainlik olarak nitelendi. Oysa Danışmanlığı sırasında bile Doktor toplumu için birçok çalışmalar yaptı. Bu çalışmalar bile toplumda duyurulmadı. TC elçiliğinin birçok sorunları, pasaport işlemleri, 1973 yılında Erkin Gemisi Sorunu onun tarafından çözümlenmişti. Doktor hala daha hain biliniyor, fakat savundukları bugün açıkça haklı olduğunu gösteriyor.
1990’lı yılların başlarında AB’nin ilk Büyükelçisi Jill Anouil’le hem YKP aracılığı ile hem de kişisel dostluğum olmuştu. Ona Kuzey Kıbrıs’ta KTÖS ve Mağusa’da konferans verme olanağı sağladım. Anouil aslında Fransa’da önemli bir politik kişilikti. Mitterand’ın Cumhurbaşkanlığı döneminde danışmanlığını ve basın sözcülüğünü yapmıştı. Jill Anouil özetle Kıbrıslıtürklerin muhakkak AB komisyonlarına girmelerini ve çalışmalarını, AB konusunda önderliği Kıbrıslırum liderliğine kaptırmamalarını savunuyordu. Olmazsa Kıbrıslıtükler AB konusunda çok zorluk çekeceklerdi. Sankide doğru söylemez diye Kıbrıslıtürk liderliği Jill Anhouil’in Kuzey’e geçişlerini yasakladı. Ona konuşma olanağı vermemeye başladı. 2003 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti’nin AB üyesi olmasıyla yaşanılan güçlükler ve sorunları herkes yaşamakta. Pandemi sonrası şu anda müşterileri olmayan, turistleri olmayan boş bir çarşı var, gerçi yardımlar çıkıyor, AB projelerinden Kuzey de zaman zaman yararlanıyor ama bunlar yetersiz. Şu and Jill Anouil’in ne kadar haklı olduğunu kendi gözlerimle yaşıyorum. Hem Türkiye’nin bugün karşılaştığı zor şartlar ve dünyaya uyumsuz bir liderinin Türk halkının haklarını pervasızca harcayışıyla karşılaştıkça ne kadar yanlış yapıldığı da ortada. Şu anda Orta Doğu’da Türkiye, dünya ve bölgeyle en fazla kapışan veya çekişen bir ülke. Bu politikalar devam ederse Türkiye belki de AB Gümrük Birliği’nden de çıkarılacak ve kırılgan ekonomisiyle daha da darbe yiyecek.
Toplumlarına liderlik yapacak olan liderler veya elitler önceden gelecek olanları, zararları veya sorunları öngörüleri veya öngörüşleri ile görmezlerse daha sonraları toplumlarına sorun yaşatabiliyorlar.
Bugün Kıbrıslıtürklerin ve Türkiye Cumhuriyetinin yaşadığı sorunlar işte öngörüsüzlüğün de bir yansıması ve herşey anında ileriyi görüp toplum liderliğinin zamanında doğru hareketiyle olabiliyor. Boşuna eskiler “Demir tavında dövülür” dememişlerdi.