Madalyonun iki yüzü vardır. Konular çok yönlü ele alınırken, bu özellikler vurgulanır. Madalyonun bir yanında, yaşanan gerçekler vardır. Öteki yanında ise konuları ret veya doğru kavramak ikilemi sözkonusudur. Bunlar madalyonu tamamlar. Gerçekler ve bakış açısı bütünün buluşmasıdır. Tek tek veya geneleştirme yöntemleri önemlidir. Soruna deyişik yaklaşımlarla kavramak kaçınılmaazdır. Bakış açınız yorumlama şekli oldukça önemlidir. Bazen yaşananın özelikleriyle deyil de sadece bir yanıyla tarafşalıp orda brakılmanın da tükenilmiş ddoğrunun gerçekleşmesidir. Son Güney Kafkasyada Azarbeycan ile Ermenistan gelişmeleri, hepimizin dünyaya bakışının bölgesel aynasını işaret etmektedir. Sizin konuya yaklaşımınız, dünyayı yorumlamanızın turunsoludur. Çok basit bir gerçeklik yeniden karşımızda: konularaın savaşla çözümü ile barışçıl demokratik düşünce ayrışmasının sınandığı günlerden geçiyoruz. Savaşlarla çözüm veya krizleri atlatma kuralları adeta karşımızda seçenek olarak duruyor. Birden ırkçı diktatör dediğimiz devletelrin tarafcıl olarak peşinden savaş savunucuları olarak potansiyel destekçi dizilişine geçenleri de acıyla seyrediyoruz. Konu basit, halkların savaşarak, güç gücüyle sorunalrın çözümleneceği çizgisi siyasetlere hakim oldu. Karşılık, direk barışçıl olma ve bölge halklarının kendi taleplerinin demokratik çözümle gerçekleşmesidir. Boş laf gelebilir: halbuki savaşın karşıt seçeneği barıştır. Devletler ve özellikle diktatörler, içte baskkı uygulayanlar, krizleri yönetemeyenler, dyeişik gerekçelerle hemen seçenek olarak savaşlarla kitleleri uyuşturup denetimde tutmaya çalışırlar.****
Azarbeycan Ermenistan gidrek yoğunlaşan savaş süreci yaşıyorlar. Daha baştan, bilip bilmeme bakılmaksızın, hem de tehlikeli idolojik bakışla etnik temelde tarafcıl olundu. Ötekini baştan nefretle düşman kavrayıp, etnik bakışla tarafcılaşıldı. Öyle tarafcılaştık ki konunun özünü de pek bilen yok. Savaşın ilk katlediği gerçekler yeniden yaşanıyor. Artık, tarafcılık ile yalanın kucaklaşıp sarmaşdolaş olduğu sürece girdik. Şu denilen sözlerin genel sorgusu dahi yapılmıyor. Örneğin, uluslararası kararlar veya Birleşmiş milletlerin kararlarında olduğu gibi denilir. Peki şu basit sorguyu yeniden yapacam: Birleşmiş milletler kararları derken, sadece Güney Kafkaslar için mi deniliyor yoksa genel durumla geneleştiriliyor mu? Mesela, Kıbrıs için de oldukça Birleşmiş milletler kararları vardır. Ayni şekilde yine ülkeler için başka benzer kararlar da alındı. Ozaman, tüm B.M. kararlrrından mı söz ediyorsunuz, yoksa sadece Azarbeycan Ermenistan için mi geçerli hukuktan söz ediyorsunuz. Bu önemli ilk sorun.
Başka bir açıdan yaklaşalım: olaya işkal edilen Azeri toprakları deniliyor: peki, siz genel işkal edilen boyutuyla mı yaklaşıyorsunuz, yoksa işinize gelen şekliyle mi bakıyorsunuz? Kuzey Suriye, Kuzey ırak veya Filistin ardarda sıralarsam, aklınıza gelmeyen Batı Sahrayı drsem, nedersiniz? Örneğin, niye idlipten çekilinmiyor, Afrinde olanlar ne sorularını da birlikte konuşmak istermisiniz. Yoksa, orda düşman bilinen Ermenistan iken Kuzey Suriyede Türkiye olması veya başka ülke müdahaleri bizi ırgalamaz mı denecek. Ama, dün unutturulan B.M. kararları nedense şimdi sadece Kafkasların bir bölümü için savunulup taraflaşmaya gidiliyor. Öyle gidiliyor ki daha bilgi net olmadan hemen karşıtı oluşturup nefretle saldırılar dahi yapılıyor. Yalan bilgiler de peşpeşe sıralanıp milli tabuya konuluyor.****
Nedense kimse Karabağlıların ne düşündüklerini öne çıkarmıyor. Daha ileri gidilip, oluşan savaş koşulunda sistemin bazı önemli hehsapları da sıralanıyor. Ermenistanın girişilen Renkli Devrim hikayesi dahi konuya ekleniyor! Rusyanın tavrı, Amerikanın bölgeye sızması ve Türkiyenin yeni stratejik başarı hikaye arayışları hepsi Azarbeycan Ermenistan çatışmasının etrafını kuşattı. Karabağın ne olduğu veya oradaki yaşayanların ne talep etiği hiç önemli deyildir. Tekrar edelim: işkaller veya Birleşmiş milletler kararları temel eksen ise bizim durumumuz için de geçerli mi?
Unutmadan: bir önemli yalan daha var: Kafkas milli meseler Sovyet dönemine havale ediliyor kimi “akılı çevrelerce”! Oysa, Sovyet başka bir sistemdi ve kendine göre bu konuyu yapılandırmaya girişti. Söz konusu edilen savaşlar, Sovyetler birliği dağılmasından sonra gelişti. Hat ta Karabağ Sovyetlr döneminde Azarbeycanın otonom özerk bölgesiydi. Sovyetler dağıldıktan sonra Karabağ Ermenistanla birleşmek isterken, Azarbeycan ayağına kurşun sıkarak otonom özerk olma kuralını kaldırdı. Bunlar dahi yalanlarla saptırılıyor.****
Genel bir gerçeklik var: Emperyalist yapı, gericileşmeler nedeniyle sorunları çözme yerine, yeniden sömürgeleştirmek için savaşlar kulanıyor. Son dönemlerde hiçbir miletler sorunu çözülmedi. Federal veya özerkleştirmeler genellikle sol siyasal yapılandırmalarda gelişme gösterdi. Emperyalizim bunları geliştirme yerine hep yıkarak parçalama kurralıyla hegemonya savaşlarında kulandı. Nitekim, son Azarei Ermenistan tırmanan çatışmalarda dikat edilirse, Emperyalist hevesli ülkelerden Rusya Amerikaya dek uzayan kesimlerin nifus alanlı taktikleri iyice sırıtmaktadır. Kıbrısın da bundan önemli dersler alması da önemli. İlk alınacak ders ise son dönemdeki Azeri aydınların söyledikleriydi: “Azarbaycan ve Ermenistanda barşışçıl sol güçlü olursa ancak savaş engelenip sorunlar çözülür”. Elbet sol veya sosyalistlik derken, Amerikan fonlarıyla olunan soldan söz etmiyorlar. Eksikliğinin de deneyim birikimini aktarıyorlar. Nitekim, tarafcılaşıp npeşine düşülen Azari devletinin ülke içi baskıları ve uyguladığı anti demokratik yapılanışın acılarını zaman zaman bedel ödeyen gazetecisinden yazarına bu köşede yazıldı.****
Karabağ dağlık bir yer. Burada yaşayan insanlar var. Mutlaka talepleri de vardır. Ama, onlara kimse sormuyor. Tıpkı zamanında Laçin çevresinde oluşan Kızıl Kürdistan gerçeği gibi. Sovyetler Birliği sırf Türkiyeye daha yakın olma adına Kızıl Kürdistanı dağıtı. Nahvcivanda özerk bölge kurup Azarbeycana bağlatı. Hem de sınırı yok ken. Yine de gerek Sovyetler gerek se Rusya tüm taviz ile göz yummalara rağmen istedikleri Türkiyeyi batıdan uzak tutma politikaları hep iflasla sonuçlandı.****
Güney kafkasyada sıcak çatışmalar oluyor. Belli ki Azarbeycan hem iç işlerdeki sorunları örtme, hem de fırsatı kulanıp kendince kaybedilen toprakları geri alma durumunu kulanmaya çalışacak. Elbet gelen haberleri de dikatle süzmek gerekir. Bölgesel barut fıçısına dönüşme tehlikesi var. Hele fırsatı kolayan Amerika israilin Azarbeycana girmesiyle de bölgede Rusyaya karşı önemli konum kazanmaya uğraşacaktır. Dini kulanma, etnik krizleri tetikleyerek klasik emperyalist sömürgeleşme adımlarını hızlandıracaktır. Dağlık ve önemmsiz gibi görülen Karabağın, bölgede yeniden bir felaketin de ateşleyicisi yolunda izleniyor.***
Artık kararı da verelim: dünya konularına etnik ırksal gözlemi yaklaşacağız, işimize geldiği gibi mi algılayacağız yoksa halkların gözüyle ve demokratik barış seçeneklerle mi ele almalıyız sorusunu kafamızda netleştirmeliyiz. Aksi halde gün olup faşizmin terkisinde, gün olup kendi kendimizle çelişen, ve her zaman emperyalizmin peşinden kitlesel destek olan insanlar haline konudurtulup yeniden kapitalizmi üreten nefeerler olacağız.