Ülkemizde idaredeki birinin diğerinden bihaber olduğu aynı kurulda görev yapanın diğerinden habersiz kararlar ilan ettiği gibi işaretlerden çok açık meydandadır. Başbakanın sağlık bakanından başka emirler salladığı da işitilmiş ve alay konusu olmuştur.
Bu böyle devam edemez. Salgın vardır ve korunması gereken insanlar ve mali sıkıntıya düşmekte olan kitleler devlet koruması beklemektedir. Hem ekonomik önlemler alarak üretimde israfı önlemek ve verimliliği artırmak hem de kaynakları krize neden olmadan yatırıma kullanmanın yollarını artırmak gereklidir. Onun için de mutlak bir kamu yönetimi etkinliğini artırma gerekliliği vardır. Bunun için de mutlaka hesabı kitabı iyi yapan, dediğini yaptıran ve yapmayan ücretlisinden hesap soran yönetim olmak zorundadır. Kıt kaynak deyimi asıl şimdi kullanılmaya hak kazanmıştır.
Savsaklamalara, yanlış kararlarla kaynak israf etmeye kaynakları sulama suyu gibi çok kullanılan bir kaynakta kullanılan ödemeleri, elektrik harcamalarını ve en önemli ve değerli ücretsiz kullandırmayı da kaldıramayız.
Devlet sayısı kadar para var gibidir ama bazı devletler Dollar’ı da ek olarak kullanırlar ve biz de TL yanında Sterling ve € Avroyu kullanan üç paralı bir devletiz. Onun için işi
Ne gelen ilgililer bizim para politikamız olmazdı ve onun için yoktur derler. Bir para politikası ise uygulanmaktadır. Sorumluluklarını kabul etmemek yoktur derler ama bizim emek ve yem gibi diğer masraflarla ürettiğimiz sütü devletten para harcayarak desteklediğimizi ve ihraç edip masrafımızın ancak üçte birini aldığımızı yani yabancılara ucuz süt ürünü sağlamak için yüz binler harcadığımızı gazetede okuyunca bizim para politikamız yoktur deyip sahip çıkmamak doğal olmuş anlaşılan.
Ama buna rağmen sütün fiyatını az bulan üretici ile hellimin fiyatını çok bulan tüketici sorumluyu duymakta hakkına sahiptir. Sütü ucuza alıp ürününü ucuzlatılmış olarak ihraç etmek ve yem verip de süt üretimini devam ettirmekte zorlanmak her yıl izlediğimiz bir saçmalıktır. Şimdi salgın karşısında da böyle zırvaları işleyip durduğumuzu izah etmek için para politikamız yoktur demek kimseyi kurtarmaz. Salgın hem insanlarımızın gelir kaynaklarını korumalı hem de verimliliği artırıp iç ticarete de ihracata da hız verip ithalat yapmalıyız. Bunu destekleyecek olan da para politikasının bir kısmı olan ucuz kredi (faizi az) ile kredi güvencesine destek uygulanmaya başlamıştır ama süt ürünleri gibi ihracatı ithal eden ülkeye yarayan ticarete değil hesaba uygun üretim mallarına yardımdır. Hemen üretimin incelenmesi ve uygun fiyata gerçekleşmesi için dikkatli olunması gerekir.
Eğitim sektörünün bin türlü sorununu sırtımıza yükledik ve şimdi de gelecekler mi diye öğrenci arıyoruz ama eğitimden biz ne anlıyorduk ki bu yola çıktık diye sormadık. Şimdi gelecekler de “denize nazır” “diploma hazır” cinsinden eğitime devam mı yoksa paarlık mı olacak?
Ülkemize kira ödeyen gelsin dedik diye dertlerimiz çoğaldı ama dünyaya da gelenlere de dert olmuyor muyuz diye de düşünmeliyiz. Mezunlarımızla iftihar ediyoruz da doğru dürüst bir yönetim becerisi kazanamıyorsak öğrencilerimiz yeterli eğitim alıyorlar mı? Yoksa arsa spekülasyonuyla mahvımızı hazırlayan yapılaşmalara bir de Yahudi istilasını m ı ekleyeceğiz.
Devlet veya yönetim dediğin halkın parasıyla iyi bir yaşam süren tip demektir. Öderiz inxeleme araştırma ve değerlendirmeye dayanan üretim planı ve verimli türlerin seçimiyle destelenen ihracat programı görmek isteriz.
Üretim der demez destek diyen ve bir bina dikince ve bir mal ithal edip satınca bir işçi istihdam etti diye tafra satan değil kendi için çalıştığını unutmayan ve vergisini ödeyen insan değerlidir. Emeğini satıp zorunlu olarak vergisini de tam ödeyene selam olsun ama gözü de açık oldun.
Kazanç vergisini %80 kaçıran mali gücünü yönetimi istismara kullanırsa gün gele pişman olur ama siyaseti yolsuzluk ve nepotizmden, partizanlıktan ve kayırmacılıktan ve aşağılayıcı şey olan apaçık suçları ve görev istismarını cezasız bırakanlardan hesap sormayanlara seçimlerde paçayı kaptırma aşağılığına kapılmamalıyız.
Hiç unutmayın siz geçerken sizi tanıyan ve seçimlerde yolsuzlara oy verenlere gülerler. Daha da önemlisi seçtiklerin sana güler.
Konuşmalarını izleyin. Oyunuzu kapacaklarına emindirler. Onun için sizi çözmüşler gibi konuşurlar. O aday olmuş ondan oy alacakmış. Şu oyunu ona verecekmiş diye konuşurlar ve bunu seçim kampanyası sayarlar ama para politikası yok diyecek kadar alakasızdırlar. Yani bir derde çare bulma fikirleri yoktur ve hiçbir derdi derinliğine işleyen bir partiden değildirler. Onlara oy vermek sizi aşağılar. Kanmayın.
İdare etmeye cidden önem verselerdi idarenin yapısını hükümet nedir, bakan ne ş yapmalı ne iş yapmamalı öğrenirlerdi. Hiç tanımadığı birini yanında emekçi olarak işe başlasın diye bir daireye yollamakta beis görmeyen birisine bakan veya başbakan diye saygı duymanın anlamı olamaz. İngiliz devrinde istek en alt birimden memur veya işçi eksikliği vardır diye istek gitmeden işlem başlayamazdı ve işlem başladığında birinin alınmasından önce dosyalar dolaşıma çıkıp adaylar belirlenir öncelikle istekliler sonra yeni başvurular incelenir. Önemli olan birimin yetkilisi personele muhtaç olmalı ve ne istedi ise onu almalı ki sorumluluğunu alsın.
Bizde ise daire gönderileni ilk kez görür. Liyakatmiş boş iş.
Artık seçilen nedir, nereye kadar karışmaya görevlidir? Bir siyasi başına seçildiği kurumun işlerine ne kadar karışabilir ve mesleği o olmadığı halde nereye kadar karışıp da sorumluluğu üstüne almalıdır? Bu gibi sorulara yanıt vermeden seçilip eline yetki alana esas sorumlu olan memurlara verilen yetkileri konuşup anlaşmadan geçip gitme yetkisini kim verir ki! Kendisinin işi olmadığı hale görevi kişisel olarak yerine getirmeye çalışmak nasıl cüret edilebilir!
Yasal olarak yetkiyi alanı dikkate almadan anlamadığı işlere personel atayan onun başında olduğu birimin başarısızlığını omuzlayamaz, esas görevli de kahvehanede, kulüpte veya dernekte bunlara laf söyler. Ülkede oy cezp etti diye, tezgah kurup başkalarıyla hatta başka partililerle dayanışıp arkadaşlarını kesip kendine yol açanların yetkiyi almış gibi olması çok zararlı sonuç olur. Demokrasi yalnızca halkın dinlenmesi, seçilip göreve gelince süre bitti seçilemedi gidecek olması değildir. Esas olan yasalarla sınırlanmış yetkileri kullanmak, yasaların belirtikleriyle iş görmek ve başka birimden başka birisinin belli konuda ondan yetkili olması da demektir. Esas armi yadsır ilkesinin bilfiil gerçekleşmesi ve kimsenin kimseye sana emrediyorum amirinim gibi değil yasa şunu emreder onu yap demekten başka yetkisi olmamak demektir.
Bir gün çağdaş demokratik devleti ve etkin verimli yönetim usulünü öğreneceğiz ama üniversite ülkesi olduğumuz halde bir tek böyle bir devlet nasıl çalışır diye tek bir araştırmayla nasıl ulaşabileceğimizin çalışması yapılmamıştır yapılırsa göreceğiz.