Cumhurbaşkanlığı seçimlerine giderken 46 yıllık statükonun da pandemi katalizörü ile çağdaş dünyaya, evrensel hukuka ve siyasal andlaşmalara ayak uyduramamanın getirdiği sorunlardan ötürü fireler verdiğini de yaşamaktayız. Seçimler öncesi hızlı bir şekilde bir bilişim yasası geçti ve hemen birilerinin kulakları da çekildi. Belli ki egemenler fazla eleştiri istemiyorlardı. Daha fazla da vatandaşların sözlerini serbestçe veya özgürce söyledikleri yer olan sosyal medya payını aldı bundan. Güya sosyal medyaya daha önceleri, yani bilişim yasası öncesi ders verilemiyordu. Herneyse, ama bir bakıyorsunuz, Türkiye’den Türkiye kökenli bazı komutan, amiral ve generaller, buradaki Cumhurbaşkanı’na bile sosyal medyada veriştiriyorlar. Yedi kat ceddine kadar sövülüyor buradaki insanların ama ne hikmetse ceza veya tehdit yerli Kıbrıslıtürkler’e veriliyor, sanki de onlar ağızlarını açtığında yer yerinden oynayacak. Türkiye’nin TV kanallarından, bilim insanı geçinenler bile gece gündüz buradaki seçimlere müdahale ediyorlar ve tek hedef de Sayın Akıncı oluyor. Elbette ki Sayın Akıncı’yla farklılıklarımız var. Aynı düşünmüyoruz ve arada ideolojik farklılıklar da olabilir ama Sayın Akıncı doğru yaptık sonra da elbette bizden de destek bulacak. Ehven-i şer olsa bile…Yanlışları da bir bir eleştireceğiz. Ama Türkiye’den bu saldırılar da pek kabul edilemez ve Sayın Akıncı’ya ta başından beri yerli dinamikleri kucaklaması gerektiğini, bunu yaparsa haklılığını ve de kendini savunabileceğini başından beri söyledik.
Benim esas sözümü söylemem gereken de burada 2003 sonrasında solun gittik sonra zayıflaması, sesinin duyulmaması ve de kafasını eğerek kaderine razı olması. Bu neden oldu? Niye, nerede sol denilen gruplar ve örgütler halk üzerinde güvenlerini yitirdiler? Buna sebep olan ne oldu? En başta başından beri sol adına ortaya çıkan partilerin, 1990’lı yıllardan sonra ortaya çıkan değişimleri iyice ve temelde algılayamamaları ve de değerlendirme yapamamaları büyük bir etkisizleşmeye ve zayıflamaya neden oldu. Solcuların ittifak yapamamaları da en büyük zayıflıkları ve de güvensizlik kaynakları oldu. CTP’nin verdiği vaadler, hükümetteyken yaptığı yanlışlar, vaadlerinin birçoğunu yerine getirememesi ve de tabi ki bu arada artık liberal politikalar denilerek halkın dertlerinden uzaklaşılması, Sol denilen parti veya partilerin, aynen Sağ partilere dönüşmeleri, 1990’lı yıllardan sonra emekçilerin artık göçlerle, ülkelerinden, bilhassa refahı daha iyi olan kapitalist ülkelere göç etmeleri ile ortaya çıkan taşeronculuk olayları maalesef sendikal örgütler tarafından da anlaşılamadı. Göçmen işçilerin ise örgütlü olamaması, başından sendikaların başında bulunan bazı klikler tarafından kendi menfaatleri doğrultusunda kullanılma yoluna gidildi ama şu anda taşeronculuk ve göçmen işçilik artık mevcut sendikaları etkiliyor, hatta işgücü ücretlerinden tutun, siyasal gelişmeleri de etkiler duruma geldi. Bundan da zararlı çıkanlar sendikalarda örgütlenmiş olan emekçiler olmakta. Pandemi dolayısıyla Kuzey Kıbrıs’taki hükümet ekonomik önlem behanesiyle örgütlü ve sendikalı orta kesimlere saldırdı, onların ücretlerini kesti, kumarhaneler, oteller ve pavyonlara denetleme getirilmedi. Bankalar ise kar yapmaya devam ettiler.
Pandemi sorununun yükünü örgütlü olan orta kesim emekçiler ve sömürülen emekçiler çekti. Oysa bankalara ve bu kesimlere vergiler getirilip hatta Güney Kıbrıs’ta olduğu gibi mecburi olarak kazanımlarından alıp bir şekilde tekrar ödenmek üzere kısıtlamalara gidilebilirdi, olmadı, zavallı memurlar ve örgütlü-örgütsüz emekçiler bu işin yükünü çektiler. Baştaki UBP-HP koalisyon hükümeti salgını önlemede ilkin başarılı görülse bile sonra iflas etti. Bu konuda büyük bir çöküş ve başarısızlık var.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerine doğru gidiliyor. Elbette Akıncı’yla görüş farklarımız var ama Kıbrıslıtürk Sol’undaki donma ve mücadele dinamizminin geriye gitmesi, Kıbrıs sorununda Türkiye’den kaynaklanan, Batı ve demokrasi düşmanlığı ile Kuzey Kıbrıs’ın “İstirdat Planı” şeklinde ilhak çalışma ve gayretlerine karşı ne isterse olsun desteklenmesi gereken tek aday Sayın Akıncı kalmıştır. Bu ne şekilde isterse olsun, ehven-i şer olsa bile, Sayın Akıncı da çeşitli dinamiklerle sıkı temaslar kurarak, onlara diyaloğu elden bırakmayarak , yeri geldiğinde Kıbrıslıtürklerin varolma kavgasına katkıda bulunduğu müddetçe elbette kendisine de büyük destek verilecektir. Sayın Akıncı daracık bir kilik yerine daha da fazla grup, örgüt ve kişilerle bile olsa temas oluşturmalı ve bu görünümünü teşhir etmelidir. Solun söz hakkının, etkisinin, örgütsüzlükten zayıfladığı bu dönemde Sayın Akıncı elbette her doğru tavrında destek bulacaktır. Ve bu kazanım elbette sandığa da yansıtılacaktır…