Patronlar istedi onlar da gitti. Geldiklerinde söyledikleri davetin çok doğal olduğu ve devam edeceği idi. Bu devam edecek davetler ve konuşmalar gidip gelenlere göre olağan ve gerekli idi ve kendileri aynı görüşlere sahip insanlar arasına gitmişlerdi ve yadırganacak bir şey yoktu.
Düşünürsek tutumlarını anlarız.
Bir yarış var ve yarış siyasi intihara kadar gidecek önemli unsurlar taşır. Yani ziyarete katılanlara seçimlerde seçimin yapılacağı tek merci cumhurbaşkanı ve sözde uluslararası etkiler yapabilecek Kıbrıs sorununda çözüm sağlayabilecek kişi hakkında öneriler yapılacak. Yapacak olan Türkiye olacak ve çağrılanlar arasında şu anda basında yurttaş yapma uğraşısıyla nüfus yapısının değiştirilmesi, bu uğurda Milli davanın ünlü liderinin oğlunun infazı iddiası konuşulmaktadır. Yani çağrılanların nüfus yapısı hakkında bir dertleri yoktur ama çağrılmayanların çağrılmamalarının nedenlerinden biri ortaya çıkmaktadır. Davete katılanlar adına çok konuşuldu. Katılmayanlar için ise aynı şey söylenemez. Onlar kamuoyunda tartışmaya zemin sağlanırsa aleyhe propaganda olur diyenlerden olmalıdırlar.
Biz telkin kabul etmeyiz demek istermiş gibi yapıyorlar ama en büyük basın yayın gücü devletin olduğuna, istihbaratın sivil de askerisi de devlet elinde olduğuna ve devlet her ay sonu maaşları öderken patronu algıladığın göre, korkacak bir şey yok. Beğen de beğendiğini deyip burada sürekli tekrarladıklarını orada da tekrarlayarak asla “milli davadan sapmayacağız, Maraş’tır Mavi Doğu Akdeniz’dir neyse siz söyleyin biz destekleriz” yemini ettiler ki kendi aralarında bile yarışma olmadı.
Kaç partiden davet edildilerse Anavatan’larına bağlılıktan şüphe uyandıracak bir söz çıkmadı. DP gibi aykırı iddialara sapıp geri dönen partiden de sorun çıkmadı. Maşallah milli birlik ve beraberlik içinde gidip geldiler. Aralarında bile su sızmadı.
Yüksek mahkemeye nüfusumuzu 500 000’e ulaştırıp Rumlarla denge kurmak milli amacımızdır diye yazılı not gönderilen ve onun da icrasını kabul edildiği bilinen toprak parçasında dünyanın başına savaş tehdidi ile dert olan bu durumu kim barışa ulaştıracaksa davete icabet eden partilerden umut yoktur. Bunlardan ancak daha belalı istekler gelir ve Türkiye yani anavatanları evet demezse ısrar etmezler.
Tek sorun “masada olmazsanız menüde olursunuz” umdesini benimsediği açık olan Kudret’in bela açmaya elverişli olmasıdır ama anavatan sevgisinden ileri gitmesi beklenemez.
Uluslararası toplumun barış ve güvenlik için devletlerin kesin desteğini alması gerektiği için savaş tehdidi varsa hemen acizlik başlar. Hatta BM devreye girer ama belli devletlerin işine gelmezse aralarında kapışma başlayabilir ve dünya savaşı çıkma tehlikesi görülür. Kıbrıs da öyle bir sorundur ve bölünmesi uluslararası güç dengesini sarsması tehlikesini taşır diye ateşkes yeterli görünerek çatışanların hiçbirini tatmin etmeyen bir sonucu sağladılar. Ancak o kadar çok yararını gördüler ki hala destekliyorlar.
Bunun anlamı uluslararası toplum savaş tehdidini kabul etmeden Kıbrıs’ta statükoyu değiştiremeyeceğine inanmaktadır.
Kısacası statükoyu değiştirme değil koruma görevi dünyanın desteğini aldığı için çözüm çabası ortamın değişmesine bağlıdır. Bizimkilerin emir kulluğu statükonun içimizde birinin çıkıp da Türkiye’den tam destek almadan bir iş karıştırması olasılığını ortadan kaldırır. Yani Kudret siyasalcısının masada değil menüde yer alamadığı gibi masada da yedekte kalacağı bellidir.
Dünya boşuna Kıbrıslı Türklerden umut bekler. Kalkıp da denizlerde bela arayanlar var, bizse çevreye tehdit olacak yatırımdan hayır gelmez diyoruz ama kim dinler! Dünya gıkımızı bile çıkamayacağımızı bilmez mi? Cumhurbaşkanlığı gibi çok önemli bir seçim var ama seçime katılacak partileri iki ayıran (Anavatancı ve karşıtı) bir eyleme eleştiri bile getiremediler. Dünya bizi seyreder ama seçmenimizi denetlediğini göstermekten çekinmeyen bir ülke sorunun anahtarını elinde tutar. O zaman da çözüm statükoyu korumaya başarı gözü ile bakılarak değerlendirilir ve zamana oynanır.
Kıbrıslı Türkler samimi olarak değer verilmediğini düşünüyorsa haklıdır çünkü değerini kendi de bilmez. Bu kadar önemli bir sorunda anahtar elinde olsaydı değeri biçilemezdi ama esas güç onu istediği gibi avucunda tutuyor. Kudret istediği kadar masada mı menüde mi diye söylendi kimse cebinde olmayanı veremez. Dünya biliyor ki onun cebi boştur.