Son günlerde iyice dövizin ateşlenmesi ile ekonomik krizin artık imkar edilmez dönemden geçmekteğiz. Yine de tuhaf siyasal açıklamalarla adeta tersinin de ekranlarda sırtılışına seyici duruluyor. Ekonomik kuramın içeriğinden boşaltırsanız, yaşanan koşulların grçeklerinden kaçarsanız, siyasal çıkar adına uzman ve aydınalr da sıraya dizilip istenileni konuşursa, tam da günümüzün resmini karşımızda bulmaktan kaçamayacağınmız sonuca ulaşırız. Ekonomi öteki bilimler gibi kendi içerikleri ve teknik özleri ile bilim halindedir. Yaşanan koşular ise size mesajla yaşamınızın kendisini öğretiyor. Ekonomi kaçınılmaz olarak tek deyildir. Her konumda kazanan kaybeden veya savunup eleştiren kesimlerin de olması kesindir. Mutlak teklik yoktur. Fakat, son dönemde daha da işbirlikçilik ile dolar esirli bilimsel kuşatılmışlıklara tanık olmaktayız. Onca gerçek ekonomik yaşantılar olurken, hala normalmış veya büyüyormuşçasına siyasal mesajların da karşılık bulmasına tanık oluyoruz. Çünkü, çelişkili konuşmak veya krizden faydalanma gerçekleri, bizi yaşanan olgulardan kopartmaya yettiğine acıyla izliyoruz. Dövizin ateşlenmesi ve cepleri vurması, işten atılmaların yoğunlaşması ve buna karşın hala birilerin hiçbirşey olmamış gibi koltuklara sarılma politiğin siyaysal dansını izlemekteyiz.
Son yıllarda net şekilde Kapitalist sistemin ekonomik finansman krizleriyle haşırneşir olduk. Bunun bir ayağı da dövizdeki ateşlenme oluyor. Bir ek bilgi verelim: kolayca algı esirliği sonucu sanki tüm ekonomiyi dövizle özdeşleşme gibi garip bir düşünce de oluştu. Oysa, para ekonomideki deyişim birimidir. Finansman kaynağının resmi kulanımıdır. Bazen para ekonomik seçkiyle kulanılır. Örneğin, siz yoğun ihracat yapmak isterseniz, para birininin düşük olmasını da istersiniz. İtalat yaparsanız da dövizin düşük olmasını yeylersiniz. Ancak, normal deyil de kriz dönemlerinde yaşıyorsanız veya ekonominiz sarsıntılar geçiriyorsa, bu isdikrarsız ve kontrolsüz şekilde kendi para biriminize de yansır. Hele de K. Kıbrıs gibi kendi birimi olmayan ve Türkiyeleşen koşllar gerçeği sonucu para konusunda resmen teslim olan tutsağa döner.
Bir noktayı daha açalım: politikacılar bolca konuşur. Kendi yandaş “akademisyenlerine” de yer verip onlar da anlatmaya girişir. Fakat, Eğer daha ilk adımdan yaşanan koşulların gerçeğinden koparsa, güvensizlik yaygın ise önlerindeki gerçekleri dahi söyleyemezler se saatlerce nutuk çekseler dahi ikna edemezler. Sadece, birilerine yaranıp, birilerine de cihaletce moral verirler.Eğer, siz döviz krizlerinde sadece oda net olmayan fayizler le paranın tercihi sözleri söylerseniz, sonuçta biraz anlayan “bunlar hiçbirşey bilmiyor” inancına gelir.
Yönetimler ta baştan kurgulayıp enjekte yaptıkları yalanların kriz dönemlerindeki yönetememe tuşuna geldiklerini de görürüz. Uzağa gitmeyelim: kaçınız örneğin eflasyon rakamlarına inanırsınız. İşsizlik verilerine doğrudur dersiniz? Bunları artırmak mümkün. Ama, bu yalanlar la çıkar sağlayan potansiyel destekler de olur.Bunu da son seçim öncesi yandaşlama işe alışlarda yaşadık. Sınav kazanmadan sırf yandaş olduğu veya hanedan içindeki kişilere iş uydurma konumu, sistemin yalanlarına da destek bulacak kitleleri de oluşturuyor neyazık.
Son dönemde döviz iyice ateşlendi. Üstelik, Dolar düşerken, Sterlin sarsılırken, TL karşısında yükseldi. Ek olarak Türkiye yetkilileri basit finansman kararlarının tersini de uygulayarak ateşlediler. Örnek mi, klasik kapitalist finansman kuralıdır: fayizler ile eflasyon dengede giderek kontrol edilme amacında uygulanır. Türkiye bunu dahi ters uygulayıp fayizleri düşürerek dövizi durduracağı teziyle hareket edildi. Hele de şu yalan bilinmesine karşın hala yutuluyor: “İMF Türkiyeden borç istedi” lafı iyi taraftar morali oldu. Enson eski Merkez bankası başkanı Yılmaz bunun en hafifiyle yalan olduğunu söyledi. İMF ne olduğunu ve devlet olmadığını bilmeyenler veya çıkar adına bilmek istemeyenler için de iyi bir kulanım mavzemesidir.
- kıbrısın Türkiye gerçeğini unutursak, Türkiyenin ekonomisindeki dış sermaye hareketlerinin belirleyici rolunu görmezden gelirseniz, genel kapitalist sistemdeki girilen finansman krizinin devam etiğini bilmemeye vurursanız, ekrandaki atan politikacı ve alimlerin de işbirlikçi devamcısı olmanın ötesine gidemezsiniz. Kriz olup da söyletmeme adına baskı uygulanıp dışta da savaş kartına sarılınır. Türkiyenin Akdeniz hamleleri de bunun sonucudur.
Tekrar edecem: para ekonominin tümü deyildir. Kulanılan deyişim birimidir. Bir ülkede seçki deyil de resmen kontrolsüz yola girdi ise bu yerde krizin olduğu nu da haykırmaktadır. Hele de her yerde kriz varken, bazı ülke para birimnlerindeki daha çöküş oluşu ise ilgili devletlerin daha kırılgan olduğunun kanıtıdır. K. Kıbrıs gibi ülkeler ise bağımlı olmanın sonuçlarını yaşarlar. Sonra konuşurken de bu gerçekleri görmezden geldikleri için de en ünlü ekonoislerin dedikleri dahi sokak insanının ötesine gidemeyecek lafazanlıklardır. Konu bu kadar net.
Kim Olgunun veya Tatarın dediklerinin doğru olduğunu kabulleniyor? Dokunulmaz Türkiye desteği denilirken, pandemi hastahane müjdesini dahi “Ankaradan iyi haber” gibi verilişinin de sonu malumdur. Hele de Türkiyeleşme gerçeğimiz ile Türkiyedeki azalan çalışan ile işsizliğin azalma tesbitinin şahanesi de nereden beslendiğimizin rengidir.
Kısaca, eğerlerle gerçeklerden kaçıp konuşurken, gerçekler son döviz yükselmesi ile gelip bizi de vurur. Yine de şahane ekonomislerimiz bize döviz veya TL borçlanıp borçlanmama lafazanlığı yapmaya devam etsinler.