Temuz ayına yükselen sıcaklıklarla girdik. Tıpkı benim bir yaş daha yaşlanmam gibi. Sonra, ikinci gün Sivaş katliyamının Madımak yakın tarih günüyle aklım uyandı. Derken, temuzun üçüne geldik. Cumanın gecesine de geldim. Hava iyice bunaltıyor. Ama, ilk günkü gibi artık iyice sıkmıyor. Klasik gerçektir; her olgu, ilk başlarken epey sarsar. Bunaltır veya yaşamın normal akışını etkiler. Devam edilince de artık alışıp normal hale gelir. Tıpkı K. Kıbrıs yaşamındaki anormallerin normal yaşam kabulenme gerçeği örneği gibi. Birielrine buranın gerçeklerini söylesen, hat ta yaşayana aktarsan, “olamaz” der. Ama, olamazların veya yanlışların nasıl normal hale gelişini, direk K. Kıbrıs koşullarında yaşıyoruz. Şikayetler de deyişmesi için deyil, çıkar sağlamama adına olmaktadır.
Gün geceye geldi. Ağustos bölceklerinin sesi kısıldı. Güvercin uğultuları da duyulmaz oldu. Gün iyice nemle doldu. Epey yük taşıyarak mevsimin bunaltan şekliyle üstümüze yıkıyor. DBeyinin donması, sıcak hararetiyle kalma şansı da verilmiyor. Gelişmeler sağnak halinde yağıyor. Ama, şu habercilik de tuhaf: istenilen haber yapılıp istenilen yapılmıyor. Üstelik, sistemsel idolojik eksene de oturtuldu. K. Kıbrısın Türkiye gerçekliğine karşın, orada olanların direk buraya yansıyış kaçınılmazlığına rağmen, onca sayısal “özgür medya” bunların çoğunun haberini yapmıyor. Dünya Türkiyedeki Barolar gelişmelerini ve yeni yapısal sancıları mahşetleştirirken, K. Kıbrısta hem de Baroları olmasına rağmen haber pek yapan yok. Onca Türkiyeleşme koşuluna rağmen gazetelerin ön sayfalarında bulamazsınız. Televizyon ekranları konuya yabancıdır. Yine, hem de medya bakımından da önemli Tele 1 ile Halk TV 1 haftalık karartma RTÜK kararına rağmen buradaki kendini öven medya eksenine uğramıyor. Bir tuhaflık var elbet!
Gerçekten, Türkiyede oldukça önemli gelişmeler oluyor. Aslında, dünyada desem daha doğru olur. Yazılarımı okuyanlar bilir: Korona salgınıyla önemli ön görüler yazdım. Özellikle de Korona salgınıyla Kapitalist sistemin sağlık yapısındaki çöküşü de yazdım. Korkumu da belirtim….”Sermaye her ne kadar başarısız olsa da fırsatı kulanıp daha otoriter yapılara yönlenecek” seçeneğinin önemli olduğunu uyardım. Nitekim, ekonomik krizle başlayıp enson Korona sağlık salgınıyla adeta kağos yumağına dönen dünyamız, yine de tüm gelişmelerin temel nedeni olan politikalar, fırsatı kulanıp kendielrince dünyayı şekilendirmekle hız alıyorlar. Türkiye de bunu net şekilde yaşıyor.
Korona salgınında aslında genel kapitalist sektörel özelel sistemin iflası insan bedeniyle ödendi. Ancak, örgütlü olup devlet gücünü elinde tutan siyaset, kendi fırsatını da uyguladı. Koronayla alakalı çözümler veya yanlış giden sağlık sistemini düzeltme yerine, tam aksi krizi fırsata çevirmekle meşkuldurlar. Öyle ki daha otoriter ve yeni krizlerle nefes almaya çalışıyorlar.
Türkiye örneğini vurguladım: Türkiyede Korona salgınındaki yaşananlar malum. Fakat, medya denetimi ve insanların yeterince bilgi edinmemesi de fırsat kulanım için önemli fırsat tı. Nitekim, salgınla alakalı düzenleme veya sistemdeki yanlışın deyiştirilmesi deyil, ekonomik çıkar ile devlete yerleşme hamleleri hızlandı. Korona salgınında Bekçiler yasasıyla meclise merhaba dendi. Birlik adına, 3 vekilin dokunulmazlıkları kaldırıldı. Yeni baskı uygulamaları peşpeşe geldi. Yoksuluk la mücadele deyil, sağlık aksaklıklarını düzeltme yerine, kıdem tazminatı yasıyla haklar da gidiyor. Barolara denetim ve mesleki konumunu elden alacak hamle de yapıldı. Avukatlarla yaşananlar, dünyada önemli yankı buldu. Sınırlı kalan medya da nasibini aldı. Nede olsa, haber yapılmayacak, bazı konulara bilgi olarak sunulmayacak. İki televizyon kanalına 5 gün karartma cezasını RTÜK verdi. Kılıçla da lisans iptalı mesajını verdi. Apdülhamit bilgileri veya Libya koşulları nedeniyle ceza verildi. Zaten, Apdülhamit yeni mit olarak senboleştiriliyor. Libya ile alakalı haber yapmak da riskli. Varrsın dünya bu bilgileri akıtsın. Türkiye kamu oyu bu bilgileri bilmemesi gerekiyor. Nitekim, öldürülen ve mecliste dahi konuşulan insanın haberini yaptı diye gazetecilerin başına gelmedik kalmadı.
Son olarak, sosyal medya yasası da gündeme düştü. Gariptir, bizde de geçenlerde apartopar Bileşim yasası geçirildi! Mimar Mühemdis odalarının da sırada olduğu söyleniyor. Türkiyede ne K. Suriye, ne Libya nede öteki dış konularda çoğu defa yaşanan gelişmelrin haberine raslamak mümkün olmuyor. Kıbrıs için sadece Ruma veriştirme dışında bilgi yok. Kitleler böylesine bilgielrle de donanınca, öğrenilen yanlışın düzeltilmesi de oldukça zor.
Yazıya başlamadan önce, kalan birkaç Türkiye televizyonuna baktım. Apdulhamit tartışılıyor, Baroların mecliste başına gelenler konuşuluyor, yeni sosyal medya hamlesindeki nedenler anlaşılmaya çalışılınıyor. Belli olan, Türkiyede gelecek oldukça karışık. Her dokunanın kendi tepkisi oluyor. Aslında, her dokunulan alanda tepki de oluyor. Fakat, devlet tüm kuruluşlarıyla tavır korken, muhalefet ekseninde sadece dokunulan kendi alanında karşı durmaya çalışıyor! Buda önemli denklemdir.
****
Birden girişteki tarihi gün aklıma takıldı. Madımak katliyamı: onu da katliyam ifadesinin yasaklanması da seslendiriliyor. 27 yıl öncesine gidiyorum. Katliyam ve ardından TBMM toplantısı aklıma geliyor. Demirel, Erbakan, Yılmaz konuşurken salt Madımak katliyamına yoğunlaşmıyorlar! “insanların duygularına dokunmanın” tehlikesiyle savunma yapıyorlardı. Çiler ise “protestoculardan ölüm olmaması sevindiricidir” diyecek derecde açıklama yaptı. Kürsüye çıkan Aydın “ne diyorsunuz, insanlar diri diri yakıldı” haykırışını yaptı. Bu konuda Perşenbe günü T24 sitesinde Gökçer Tahıncıoğlunun yazısını okumanızı öneririm…
Bir başka anım da Oktay Ekşiyle alakalı: Tele 1 ve Halk TV cezası üzerine konuştu! Aklıma doksanlar sonu ve ikibinler geldi. Ekşi Gazeteciler birliği başkanıydı. Amerikaya gitiği toplantılarda ona “Türkiyede 156 gazeteci tutuklu” denilince, Ekşi” onların çoğu gazeteci deyildir” dedi! Bu ibretlik belgedir. Zamanında Türkiyenin batı kesimi yakalanan, kapatılan veya öldürülen Kürt gazetecilere sahip çıksaydı, şimdi kendileri birkaç medya kısgacında olmayacaklardı.
*****
Yine bazı kesimler şunu diyecekler: “bize ne Türkiyeden”! Çünkü, geri çekile çekile eskiden duyduğumuz haberleri dahi haber yapmayarak teslimiyete oynamayı normaleştirdik. Ne barolar yasası ile gelişmeler, ne ceza alan televizyonlar, dokunulmazlıkları kaldırılan vekiler ve nice gelişme buranın görüntüsüne düşmüyor. Nemi düşüyor: artık teslim olup talimatla politika yapmanın siyasal ekseninde oyalanma kaldı. Hele de BRT gibi yayında Tatarla başlayıp Kutret hazretleriyle köpürtülen habercilik normaliği, insanların izleme şefkini de kırdı.Zaten kaçma kültüründe olan önemli insanlar, medyamızın bilgi vermeme ve yanlış aktarma tutumlarıyla, sık sık “ben haber dinlemiyorum” sözlerini duyarız. En tuhafı Diyalok: Televizyon yayınını RTÜK keserken, yine de Şükran çekmekten geri kalmıyorlar. Böylesi teslimiyet politik mesleki kültür oluştu.
İnsanlar izlerken, bir denilenin ertesi gün deyil birkaç saat sonra aksi söylenmesine de alıştı. Üstelik, Korona gibi sağlıkta yaşanan önemli konuya rağmen. İnanırlık ile çıkarın saydamlaştığı düşünce şekline geldik. Olmayan başarıdan mit çıkaran tuhaf politik kültürümüz kökleşti. Bile b bile, savunamadıklarının kararını alan makamcılarımız meşurdur. Ama, bu yöntemlerle bakan oluyorlar, mevki alıyorlar ve talimatla da yönetmeye adaydırlar. Yeter ki dokunmayalım. Hem tedirgin hem de savunma kaypaklığı oluştu. Dışardan gelecek kişilerin korona korkusu ile sırf Türkiye olduğu için de gelsin savunma uyumsuzlukları en üst makamdan başlayan uyuma geldi.
Haber dinlesen vay: dinlemesen vay. Dinlersen yanlış bilgiyle öğrenip savunacan. Ozaman da gerçeği söyleyene “şu gazete, bu televizyon dedi ki” ile savunma yapılacak. Makamcıyı dinlersen, Başbakan ayni demecinde birbirini tutmayan sözler edecek. Ali bey kendini övüp başarılı kılarken, resmen ipin ucunu çoktan kaçırdı! Kutret ise köpürtülüp de boşta kalmanın dil canbazlık oyuncusu gibidir. Muhalefet ise göklerde gezip sırasını bekliyor. Ama, duyulduya protokol imzalandı! Sanki kasa para dolmuş gibi herkes istiyor. Sorası mı: bildik hikayenin yeni acemi versyonu ile kendimizi övemeye gelinir.