yaklaşımlarÖzkan Yıkıcıİnkar ederek oluşturulan cennetlerden! – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

İnkar ederek oluşturulan cennetlerden! – Özkan Yıkıcı

333 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

İnsan içine karıştıkca, daha yaygın oluşan düşünce modeliyle karşılaşıyorum. Bana şu ilginç asırlar öncesi Çin deyimi geliyor. “ Cahil birine meram anlatmak zor. Ama, cahil deyil de bildiğini zanedene anlatmak çok daha fazla zordur”… ülkemizde çok yönlü kendine göre bakış şekilendiren vardır. Çin sözüyle de bildiğini zaneden de boldur. Öyle ki kimisi gerçekten yandaş olduğu veya bilmeden bildik kimliği ile davranır. Fakat, bazısı da gerçekten iyi niyetli veya öğrenmek için öğrendiği kaynağın algısıyla davranır. Bunun sonucu, sizinle konuşurken, gerçekten öğrendiğinin doğruluğunu kanıtlamaya çalışır. Bilgi kaynağının yalan veya eksik algısıyla direk karşılaşırsınız. Son günlerde, biraz da dolaşım sonucu, resmen böylesi sohpetli katılımım oldu. Karşımdaki, savunduğu bilgiyi kanıtlama adına televizyondan gazeteye, bana kaynak gösteriyor. Bazı bilgileri de “gazetenin yazmadığını, televizyonun söylemediğini” belirtip, şüpesini anlatıyordu….

Bir başka yaşam sorunu daha var: genelde farkında olmadan bizim dahi yanılsama geçirdiğimiz koşullar da olur. Çok basit kıyasalama yapacam: genelde hata ile görüşün sonucu çıkarsamalarda kolayca yanılma veya yanıltma tutumları kolayca gerçekleşir. Yapılan özellikle siyasal tutumlarda, kolayca hata denip olayı hafifletip sanki tesadüf veya bilmeden gerçekleşen hareket olarak algılarız. Halbuki her kendimize ters gelen tutum, eşitdir hata deyildir. Hata, bilmeden, farkında olmadan, yetersizlik veya koşulların dayatılmasıyla yapılan anormal tutumdur. Halbuki bize göre yanlış olup da direk hatadan dolayı olmayan olaylar da vardır. Bunalr hata deyil, resmen dünya görüşüne, gelecek hesaplı siyasetin adımları olarak gerçekleşir. Hataların düzeltme veya kabulenme şansı vardır. Oysa, düşünsel nedenlerle ve gelecek hesaplı tutumlar, hedefin birer adımı olarak gerçekleşir. Bu konu özellikle politika alanında sık sık yanlış deyuerlendeyerlendirilen ikilemdir….

Bir başka açıdan: insanlar gündemi medya veya öteki sosyal medya araçlarıya takip ederler. Egemen gücün bu alanı kulanıp kendi lehine kamuoyu oluşturur. Bu kurumsal yapıyı kendi lehine de kulanmaya hep uğraşır. Probaganda alanı kulanımla, kitleler etkisini oluşturur. Bazen direk baskı ve yasaklarla, bazen de uygulamadan, medya kendine göre sınırı çekip otosansürle ile insanları devlet merkezi çizgi lehine yönlendirir. Türkiyede ilki, burada da ikincisi yaşanıyor. Tele 1 Hayat TV yasakları veya gazeteci tutukluluk liderliği bunun sonucudur. Burada da daha haberleştirirken ki konulan kontrolu yok sayma, imkar etme tutumuyla baskı gelmeden kabulenme uygulaması kültürleşti…..

Gerçekleri görmezden gelme, imkar edilerek onun yerini kendi çıkarına göre oluşturma sonuçları da gelişen önemli gelişmeler yerine kurgulanan resmi idolojik bilgielrle oluşan imker eden ve cenetlik kurgularla yaşamaya devam etmek zorunda kalıyoruz.

*****

Baştan birçok gelişmenin haber yapılmaması veya bilgi verirken tam tersi veya sloganlık şeklinde kitlesel iletişimle konular algılanır. K. Kıbrısta ta baştan gerçekler direk imkar ediliyor. Resmi tarih bu ilkelerle yazılıyor. Güncel gelişmeler merkezi kontrol bakışla gerçekleştiriliyor Bundandır ki kendimize has ezberlerle “başarı ve madur” hikayeleri yazıyoruz. Türkiye gerçeğine karşın, ne Türkiyede olanları normal akışta tutuyoruz, nede buradaki direk etkisini de bilgilere ekleme şansımız kalıyor. Son olaylar yeniden gösterdi ki onca hem de paket anlaşmayla belgelenen Türkiye kontroluna rağmen, sorunlarda Türkiyenin etkisi veya yönlediriliş şekli hiç konuşulmaz.Hep, sanmakla olan normaliklerde dolaşıp dururuz. Daralan politik kulanım alanı sonucu da silikleşme daha bir kısırlıkların üretilmesine neden oluyor.Bu yetmezmiş gibi, bir şey başarmadan, hat ta tutrsızlıklara rağmen, “başarı” hikayeler de yazılır.

Bunu direk Korona salgınında yaşadık. Brakın alınan kararları; kararlar dahi birbirini imkar eden derecede saatlik farkla demeçlerle haykırdı.Ayni kişi “Tatar, Kutret veya Pilli fark etmez” ayni demeçte dahi tutarsızlıklarla dolu sözler uçuştu. Son uçak olaylarında bunu net şekilde yasadık. Ayni zaman diliminde iki makamcı ters denecek şekilde karar açıkladılar. Uçaklardan gelenlere uygulanacak kuralalrda dahi tutarsızlıklar oldu. Yaz boz kararlar da işin cabası. Özel uçak veya sınırlardaki uygulama gelişmeleri anormaliğin kanıtıydı. Oysa, bunu normal kabulenip konuşmanın da acemiliklerini yaşadık. Sonra, tüm yaşadıklarımıza ve açıklanan her bilginin bizat açıklayanın terse çevirmesi de oldu. Sıkılmadan da dünyanın bu örneği en iyi kabulenip tescil edilmesini de savunup beklendi.

Korona yeniden K. Kıbrısın resmini çekti. Girişlerdeki tutumlar da nedenli tutarsızlıklar içerdiği de malum. Burada, onca Türkiyeleşme gerçeği karşısında, buradaki en azından Elçiliğin tutumu veya Özel uçak sgandalındaki bilgisiz ve acemiliklerin özü hiç konuşulmadı. Gerçekte bunu muhalefetin yapması gerekirdi. Tabi ki normal kurumları olan bağımsız ülke iseniz! Oysa burası anormal ve direk sistemin de kabulendiği “yasadışı bölge” olarak veya “Türkiyenin alt idari birimi” diyerek yerini aldı.Muhalefetin eleştirisine bakın: “onlara yardım önerdik, ortak kriz masası kuralım dedik, kabulenmediler le” yetindiler. Türkiye konumu hiç dile alınmadı. Özel uçak olayında “nasıl oldu da Türkiyeden kalktı veya buraya gelip pozitif çıkan vakaların neden Türkiyede çıkmadığı” soruları dahi seslendirilmedi. Barbaros Şansal bunu yaşanırlılığı ile açıkladı. Buna da koltukcular sanki konuya hakimmiş gibi de “yalanmış” savunusuna sığındılar.

Korona ile oluşan gelişmeler yeniden buranın ne olduğu ve neleri imkar ederek bu noktaya gelindiğinin yeniden üretilen şeklidir. Hele de yayını dierk RTÜK tarafından kesilen kanalın kendine yapılanı yok sayıp “şükran çekmesi” de bilgilendirmenin nereye gelindiğinin kanıtıdır.

******

Konuyu biraz daha geniş alana taşıyalım: örnek, Libya desem, Türkiyede Can Ataklının tavrı aklıma geliyor. Mahali Libya olaylarını biraz deştiği için,Halk TV 5 gün karartma cezası aldı. Oysa, Türkiye medya “tuzaklar bozuldu” derken, K. Kıbrıs basını gık demezken, dünya medyası başka haberler aktarıyordu. Halbuki direk taraf olan TC, ilgili bilgileri haber dahi yapamıyordu. Kamuoyu sadece resmi televizyonlarla yetinse, işlerin gayet iyi gitiğini bilmenin ötesine gidemiyecekti.

Daha da somutlayalım:geçen hafta Türkiye Savunma bakanı ve Genel Kurmay başkanı Libyadaydı. Pek duyan olmadı. Hele de Libya haberi baskılanmada olan Türkiye… Yine dünya medyasından öğrendiğimize göre, Libyada hava üstü kuruldu. Enerji santrraleri kurulacaktı. Aslında, çaktırmadan bu başarı hikayesi olarak sonradan belki söylenirdi! Ama, Akar ile Aydın Libyadan dönerken, kurulan hava üstü bonbalandı. Orası tahrip edildi. Konuyla alakalı bilgi yine Türkiye ve Kuzey kıbrısta yok. Dünya ise Libya ile alakalı her kesimde olay haberleşti. Tahminler yapıldı. Özellikle Rusya başta olmak üzere tahminler de yürütüler. Ama, taraf olan öteki kesim de bilgilendirme falan pek olmadı. Ben bu konuyu anlatınca, Ekrem bey bana “aha gazete, hiçbir haber yok” dedi. Ardından konuyu dinleyenler “Türkiye televizyonları da demediler” deyince, işin aslını zaten anlıyordum. Anlatma, hele de böylesi ezber bozan gerçeği söylesem de kaçı inanırdı bilemem.

****

Öteki ceza alan TELE 1 ise, nedeni Apdülhamit! Hani bu padişah döneminde adamız da ingiltereye kiralandıydı. Anlatılanlarla, İngiliz askerlerin şilin dağıtarak Lefkoşaya alkışlarla girilen tarihi gerçekli yaşanan dı. Apdulhamiti gerçekleriyle anlatığı için de TELE 1 oda 5 gün karartma cezası aldı. Buda K. Kıbrıs “özgür basınında” karşılık bulmadı. Tıpkı Türkiyedeki Barolar gelişmelerinde en azından destek mesajı vermeyen bizim Barolarımız gibi!

Örnekleri artırmak kolaydır. En basitiyle, sık sık kulandığırılan “Uluslar arası haklarımız” la alakalı anlaşmalardan kaynaklı bilgiler verilmez. Örneğin K. Kıbrısta deniz hukuku anlaşmaları derken, doğrusu, Türkiyenin ada hukuk münhasır alanı kabulenmediği açılımı hiç söylenmez. Dahası, ayni uygulama eğer Mısır kabulense şimdilerdeki Kıbrıslı Türklerin hakları cümlesini de duymayacaktık. Tıpkı Libyanın bir tarafıyla yapılan ve Libya temsilciler meclisinde ret edilen Deniz münhasır alanı konusunda Giritin yok sayılması gibi…..Ama, hep söylenir “uluslar arası anlaşmalardan doğan haklarımız” denir. Garantörlükten son gelişmelere dek belgelere bakınca başka, söylemler tersiyle vurgulanır. Buna medya algı operasyonu da eklenince, işler tamam hale gelir.Kaynak olarak da “gazete böyle yazdı, bakan şöyle dedi veya televizyonda göserdiği gibi” dayanaklarla bilgilendirme düşüncesi kurumsalaştırılmaktadır.

Peki; bunlar bile bile olurken, bunun üzerinden adımlar atılırken, gericilik ile otoriteleşme veya buradaki gibi talimatla yöneterek işbirlikcilikle koltuklara yerleşirken, hatamı, yoksa siaysal yapılanışın devamındaki adımlar mı sorusu akla gelmemesi tuhaf dyeil mi?

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin