yaklaşımlarÖzkan YıkıcıMayıs rüzgarında gerçeklerden kaçarken – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Mayıs rüzgarında gerçeklerden kaçarken – Özkan Yıkıcı

333 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

Gün Pazar, tarih 3 Mayıs. Dışarıda zaman zaman artan esintisiyle sanki rüzgar çığlıklaşıp şarkı söylemektedir. Ayni zamanda, gün Dünya özgür basın günü de olmaktadır. Mayıs hem iklimsel karşık ve rüzgarlı başlayıp, Emek günüyle de dünya resmi ezilen cepesinden çizilirken, devamında da 3 Mayıs ile adeta konuları bilgilendirme alanında aktarıp kimine göre merkezin dördüncü kuveti basının da özgürlük zamanı olarak tarihseleşti. Ancak, korona kuşatılmışlıkla eve kapanma ile yaşanıp da zaman hatırlanan ekonomik kriz gerçekleri adeta birçok konuyu hasır altı etmeye yetiyor. Konuşulmama tutumu ve gerçeklerden kaçmak da eklenince, ilgili günler adeta fazla yankı getirilmeden gelip geçiyor. Oysa, Mayıs hem yakın tarih hem de güncel gelişmeler bakımından en zengin aylardan birisi olarak deyişik gündemlerle bolca konuşulmaya adaydır. Esen rüzgarın çığlıklaşan türküsü de şu sözleri nakaret halinde yapmakta olduğu işaretlerini çağrıştırır gibidir: “Gerçek koşulardan kaçtıkca, sonuç almak ve öğrenmek mümkün deyildir. Gerçekleri yok saymak, ne yaşananı anlarsınız nede geleceği öngörmek şansınız kalır”. İlgili sözleri deyişik şekilde hep tekrarlarım. En önemli yanılsama ve sorunlar karşısındaki anlamsızlık, baştan, gerçek koşulları konuşmayarak, yok saymakla başlayan yaşam bakışının olduğu hep yenilerek yaşatılmasındandır. Ne günümüz yorumlanır,nede gelecek hedeflarimiz doğru olur.

Mayıs ayına girdik. Önce,emek günü ile başladık. Şimdi, basının durumuyla karşılaştık. Devamında Denizlerin idamından başlayan devrimci hareket yakın tarihi gelecek. Birçok başka yakın tarihi olayın günü gelip gidecek. Günümüz ise oldukça sorunlarla yüklü dönemden geçilip, insanlar adeta sıkı yönetim tipi evlere kapanma dönemiyle bunları geçirmekle meşkul kılındılar. Finans Kapital kriz 13 yılını bitiriyor. Kovit salgını sağlık krizinin aynası oldu. Ekolojik konu ise geri dönünmez sürecine doğru dört nala gidiyor. Daha sayacağım çok sorun var. Biz ise K. Kıbrısta eve kapanıp, düşüncelerden ısrarla soyutlandırılıp bir de muktedir makamcılarımız ve ne yazık bazı Şahane Akademisyenimizin artık çok konuşmanın ve yetersizliklerin verdiği gerçeklikle bazen saçmalama aşamasına gelmelerinin de dinletisi veya geleceğimize yön bulma kısgacımızda izlemek zorunda kalıyoruz! Gerçekten çok acı. Ama, bunları yaşıyoruz. Öyle yaşıyoruz ki gelişen konuları dahi sırf gerçeklerden kaçarak, yerini koruma çabası sonucu düşünmeğe dahi yönelemiyoruz. 3 Mayıs Dünya özgür basın günü adeta kucağımıza düşen ateş topuna rağmen, kurulan perdenin önüne geçemeyecek derecede düşünce kısırlığı ile engel duvarı örüldü…..

Kuzey Kıbrısın tarihi siyasal tarih gerçeğidir. Özellikle de 74 sonrası kurgulanıp siyasal geleceğe yönelik oluşturulan kurumsalaşma ilk ilkesi gerçekleri imkarla başladı ve devam edip günümüze geldi. Bunu her alanda görmek,yakalamak kolay da konuşup sorun güncesine koymak zor. Öylesi ateş topu kucağımıza düştü ki Kral çıplağı dahi aratmayacak hikaye üretmeye yetiyor. K. Kıbrıstaki televizyon Diyalok Türkiyedeki RTÜK tarafından yayını kesildi. Dikat: çok deyil yaklaşık 2 yıl önce: Afrika gazetesi Türkiyenin Afrine girmesi ve orada resmen uyguladığı politikanın klişesi olarak “işkali” hatırlatması sonucu, yine Türkiyeden Bursa Erdoğan fermanıyla K. Kıbrısta Afrika linç girişimine uğradı. Belediyelerin bazıları direk katılımla desteği verdi. Hırsını alamayan linç kesimi “Kutsal meclisin” tepesine gayet kolayca çıkıp aşiret bayrağı astılar. Sonuç mu: linçcileri bazı vekiler kucakladı. Afrika yazdığı başlık nedeniyle mahkemeye düştü. Daha da acıtıcısı, olayı kınamak için yapılan mitink te linç kültürüne uğrayan Afrika sorumlusu Şener Levente söz hakı verilmedi, bazı sloganlara özellikle Erdoğanı içerenlere engel olunmaya çalışınıldı.

*****

Şimdiki olay daha düşündürücü: çünkü, Diyalok gazetesi ve özellikle medya sorumlusu R. A. Türkiyeye şükranlar çeken, aykırı en kesin doğrunun dahi söylenmesine izin vermeyen gazetecidir. Çalışttığı tüm gazetelerde şu ilke temel di: “Türkiyeye dokunmayın, buradakilere ne isterseniz söyleyin” kuralıydı. Özellikle zaman zaman Kıbrıs medyasında ekranda bazen böylesi yöneliş yapmak isteyen gazetecilere direk müdahaleleri de akıldadır. Afrika konusunda da uğradığı Linç saldırısındaki tutum da anımsanması yeterlidir. Konu bu medya televizyonu olmaktadır.

Demek ki, konu salt K. Kıbrıs hele de buradaki makamlarla sınırlandırmamak gerekir. Ama şunu da hemen ekleyelim: RTÜK Diyalok televizyonu ile alakalı karar alırken, ayni anda Türkiye medyaları için de ateş pahası kararlar verdi. Can Ataklı, bir yeni bakanın yemin edip etmediğini bilmediği için konuştuğu yorum nedeniyle hemen 5 yayını durduruldu* Ayşenur Aslan, konut etiği Ahmet Şıkın ki vekildir de ayni zamanda, dediklerinden dolayı 5 prokramı yasaklandı* Fatih Portakal, Erdoğanın söylediği kavramı açıkladığı için 3 kez prokram yasaklanmasına girdi. Devamını siz düşünün. K. Kıbrıs için, özellikle Afrika gazetesi olayı ile direk “dolaylı deyil” başlayan müdahalelerin basındaki ilk olması önemliydi. Kocaman medyada direk karşı çıkanlar sınırlıydı. Muhalefet protestosu da daha bir düşündürücü geçti. Ama, buradaki “muhalifler” Akıncı ve CTP yelpazeliler önemli tepki diye de övgü dağarcıklarına koydular. Afrika gazetesi ise Afrin olayı ile gerçeği yazdığı için bedelinin linç olması ve Bursadan gelen söylemle gerçekleşmesi, çoğuna sıçramanın siyasal anlamını kavramaları gerektiği nsinyalini çakıyordu. Nitekim, bazı Afrika davalarını açıkca elçilik direk veya baskısıyla açıldığı da bilinip, unutuldu.

Gelelim Diyalok olayının biraz deşilmesine. Diyaloğun duruşu nedeniyle gelecek destek eylimlerinin de içeriği kadar,kuşkularla da artmasını dalgalandırıyor. Nitekim, hem de Basın Özgür günde öyle pek de fazla demeçsel olsa da verilişine tanık olmadık. Diyaloğun özellikle Türkiye eksenli oluşu, medya patron ekseni ile muhalif bakış çizgisi aslında birçok soruyla bu olayın tartışılmasını getiriyor. Üstelik,yaşanan iki önemli olayda direk Türkiyenin müdahalesi oldu. RRTÜK direk buraya müdahale yaptı. Tabi düne dek bu kurumun Türkieydeki yaptıklarını söylemek istediğim zaman, kimisi “onların iç işi derken” kimisi de “RTÜK kararlarını bilmeden savunmaya” girişiyordu. K. Kıbrıs ile Türkiye gerçek koşullar hep ötelenerek, kurulan düzenin işbirlikcileri olup faydalanma siyaseti hep geneleştirildi.Tabi, iş böyle olunca da konu deyişik nedenlerle konuşulmadı. Geçiştirme veya adet yerini bulsunla yetinilen bazı açıklamalar oldu. Daha güldürücü olan, bazıları sanki normal koşullardaymışcasına ilgili suçlanan prokramı tekrar tekrar dinleyerek gerekçe aradı! Bu resmen Türkiyede olanları bilmeme cihaleti veya bahanesi ile ısrarla gerekçe arama ile gerçeği kirletme politikasıdır.

Türkiyede olanları, RTÜK kararları ve K. Kıbrısta son dönemdeki direk müdahalelerle hem dinsel yapılanışın hızlandırılması, kordinatörlükle oluşan içsel denetim ağları gözümüze soka soka yaşatıldı. Basına kocaman bir Afrika resmi de çektirildi. Nedensee, herkesim işine gelen şekliyle Afrikanın yazdığı gerçeğin “zamanı olmadığını” söyleyen de olmasıdır. Şimdi, Diyalok için gerekçe aranıyor. Türkiyeye Şükran çeken Diyalok sorumlusu Ersinden yanıt bekliyor. Ne diyecek Ersin! Üstelik yine unutuverdik: Ersinin meşur ingiltereye gidememe ve ansızın gitme nedeninin altını dahi deşmezken, Koyunlar öyküsündeki duruma da ilgi koymadan geçiştirilme sonucu böylesi makama gelişi konuşturulmayarak gelip geçti.

Gerçekten Diyalok işi önemli. Mesaj verme, Türkiyede yerleşip baskıya ulaşan dokunulmama çizgisinin merkezi içine dek geldiğini hala kavrayamayan insanlar çoktur. Bir de burada hala konuşulmayan önemli girişim de yok sayılmaktadır. Besim Butiğin eski lideri olduğu parti Erdoğanı eleştiriyor. Dahası, Erdoğan da onlara takoz koymaya başladı. Sanırım, en yakında yine Liebral parti eski başkanı Cem Tokeri TELE 1 dinleyen olduysa nedemek istediğimi gayet kolay anladı.Devletler veya öteki egemenler sadece karşıt yoksulara dyeil yeri geldiğinde işbirlikci sınıfsal içindeki kesime de darbe vururlar. Türkiyede buda yaşanıyor.

Şimdi geldik burada düşünülmesi gereken ilk kuşkulardan birine: hatırlarsanız, AKP sözcüsü Ömer Çelikle başlayan K. Kıbrıs açıklaması vardı* Tam da Türkiyede para sıkışması olduğu, buraya nakit akışının azaldığı ve en önemlisinin dış sermaye ile yerel işbirlikci bazı kesimlere direk mesaj veren açıklaması! Buradaki 55 Milyar dolar kaynağı işaret ederken, Kazinolar ve öteki sermaye kesimlere mesaj veriyordu. Bet ofisleri konusu bizat yandaş Türkiye medya konusu oluyordu. Bunun tehlikesi ile mesajını ilk yorumlayanlardandırm. Bazısı biraz debelendi de milliyetci ekonomik ruhiye de konuşmaya çalıştı! Ama makamcılarımız şükran çekip duymamazlığa devam dedi. Sonra, Bulut Akacan olayı ile özellikle Ratyo Mayısta prokram yaptığım Mustafa ÖNürerle Akacan olayı konusunda bazı uyarılarla konuyu deşmeye başladık. Hele de verilen ceza oldukça düşündürücüydü. Devamı da geldi. Oysa, Akacanın desteklediği gazete de durmadan şükrancı yayınlardan birisidir. Onu resmi kaynaklar da destekliyor. Sadece Vakıflar la olan durum alınan ilanlar bazı mesajı veriyor. Sorsanız, seveni sevmeyeni dahi akacana takınılan “hukuki” tutum altında herkes kuşkulu ama sorgulamayarak geçti.

RTÜK gerekçesinde Erdoğanı koydu. Durmadan “egemeniz” deniliyor. Direk TC Kurumu hem de kurumun içeriğinin çok üstünde lisansa darbe vuruyor. Türkiyede olanları, Türkiye K. Kıbrıs gerçek koşulları ve devamında burada çizilen sınırların da daha da daraldığını anlamamaya devam edersek, şimdi Diyalok başına gelenler yarın başkasına da gelmesi muhtemeldir. Gerekçe olamsına ijhdiyaç duyulmaz. K. Kıbrısta bazen sermaye yeniden dönüşüm kularını da izleme zorunluluğu hep vardır. İkibinlerdeki yerel bankalar olayı, ikinci ganimet paylaşım şekli, yeniden sermaye el deyiştirme hareketelri burada pek konuşulmuyor. İşbirlilikten direk yerleşim dönüşümü hala ekonomide konuşulmadı. İbretlik duruş ise iş adamları derneğinden geldi: öyle bir rapor hazırladılar ki memleketin gerçeklerini kirletip ranta şarkısını okumaya devam etmektedirler. İşbirlikci teslimiyetin güdüksel sınıfsal alanın itiraflarıyla dolu günleri de yaşayacağız. Tabi şu klasik söylemi de kaç kişi takar bilmem: “hükümet den yardım istemek”! dangadüngalı makamcımız ise hemen bir dediği ötekini tutmayan, ama hamaset egemenilk yaşatılma şarkısını bozuk akorla sözlerini de bazen unutarak söylemeye devam edecektir.

*****

Bugün 3 Mayıs dünya basın özgürlüğü günü. Brakın onu bunu, kaç gazete Diyalok gerçeği ile konuyu mahşete çekip afrikayı hatırlatı? Muhalefet lideri mi: o daha yıldızlarda dolaşıp birasını yudumlayıp, yeniden koltuğa dönmenin fırsatını bekliyor. Boş sözlerle basın gününe lakırdı yaparak taraftarlarını da tatmin edip “iyi liderliği” oynamaya devam ediyor.iş adamları ise hala seksen koşulalrıyla gelecek paranın hesabıyla rant rüyalarında dolaşıyor. Önemli yan bilgi de şu: Korona günelrini yaşarken, dünyada önemli bilim adamları durmadan 3 defa tes derken, bizim şaheser bazı akademisyenlerimiz testi küçümseyip önemsizleştirme açıklamaları yapıyorlar. Garip olmayan davranışı da gazeteci sunuşla bunu iyi öneri olarak önemli bilgi diye de yaftalıyor. Burada hikayeler böyle yazılır.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin