yaklaşımlarÖzkan YıkıcıKonularda dolaşırken ki savrulmalar – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Konularda dolaşırken ki savrulmalar – Özkan Yıkıcı

279 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

Pazartesi günü öğleden sonra, Zeynel Lülenin prokraamını dinliyordum. İzlerken, yapılan prokramın etkisiyle, sıkıntı duydum. Gurup Yorumun üçüncü üyesinin de ölüm sonuna doğru gelmekte olduğu haberi yapılıyordu. Meltem Cumbul katılarak, çağrı yapıyordu. İprahim Gökcenin kurtarılması adına destek çağrısı, titreyen ve yükselen sesiyle haykırma burukluğu yayılıyordu. Zeynelin de duygusal konuşma şekli duyuluyordu. Helin, Mustafa ve şimdi de ipprahim mi diye aklımdan geçti. Aslında, ben genel Gurup Yorumla alakalı özlü yazı yazmayı hep düşündüm. Durmadan akan güncel acilikler ve etraftaki gelişen konuşmalar nedeniyle, hep “bir sonraki yazı” deyip geçiştirdim. İprahim Gökcenin de üçüncü ölme aşamasında olması, bana böylesi bir buruklukla sıkıntı oluşturdu. Birkaç gün önce de Evrensel gazetesinde benzer yazı iprahimin talepelriyle birlikte yazıldı. Kafama koydum ve konu çok olsa da Konuların birlikte olduğu makalem olmasını kararlaştırdım. Ama hep bir sıkıntı da duymaya başladım. “Ya geç kalıp iprahim de öldükten sonra deyinmeye başlarsam” düşüncesi beni rahatsız ediyordu.

Salı günü yine Zeynelin prokramının hemen başında ölüm orucunun ertelendiği haberi beni biraz rahatlatı. Çünkü, dileğim le başlayacak ve yazılan sonrası okuyucunun önünde başka şekil ile yaşanan gelme korkum da böylelikle giderildi. Aslında Gurup Yorum, klasik Türkiye gerçekliğinin ilerici devrimci sanatın karşılaştığı kurumsal baskıların örneklemiydi. Tıpkı, söyledikleri direniş ve yeni dünya talepleri gerçeği gibi, Türkiye resmi siyasetinin de baskısal uygulamalarının da siyasal karşılığını yaşıyor. İki ölüm ve birisinin de tam sınırda olan, birkaç üyesinin zorunlu sürgüne gitmeleri, bazıalrının da hapiste olma çoğulcu baskı mekanizması altında, Gurup Yorum üyeleri çok basit talepleri vardır. Sanatcının konser verme ile adaletli olarak yargılanma istekleri vardı. Bunlara dahi karşılık verilmeyerek, sonunda Helin ile başlayan, Mustafa ile devam eden ve Gökcen ile de üçüncüsü gerçekleşme kavşağında şimdi ertelenen sonuçlarla süreç işledi….

Gurup yorum Seksenler ortasından başlayan müzik serüvenine girdi. Yaptıkları Protest müzikle ve Anadolu protest tipi direniş hat çizgileri sonucu başlarına gelmeyen kalmadı. Kasetleri yasaklarla normal şekilde yayıldı! Konserleri engelendi, könser öncesi tutuklanıp Kız üyeleri “bakirelik testinden” geçirildiler. Aklınıza gelen her engeli baskıyı korkutmayı yaşadılar. Esrümanları kırıldı, keman çalmasın diye kolları kırıldı. Yine de Gurup Yorum yoluna devam ediyordu. Baskılar yanında önemli destekler le kitlesel karşılık da buldular. Son yıllarda yaptıkları Bağımsız ürkiye konserlerine yüzbinlerle seyirci ile buluştular. Fakat, egemen bakışlı sanatcılar dahi hat ta kendine demokrat etiketini koyanlar nedense bunların müziğine istemeden veya normaleşen resmi bakışla “aşırı müzik” ifadesini de kulandılar. Normal sanat yapan bu kavramı kulanan insanlardan daha fazla albüm satan ve konserlerinde katılımın kitlesel gerçekliği, sıkışan bu yanlış kafaları pek de deyiştirme şansları da olmadı. Yine de Gurup Yorumun yaşadığı baskılarla, kitlesel destek, satılan albümlerle, kitlesel şekilde söylenen şarkılarının gerçeği onlara böylesi kritik dönemde destekle döndü. Eğer, iprahim için bazı kıpırtılar olup ölüm orucuna ara verdiyse, bu desteklerin de etkisi mutlaka vardır. Hele de Türkiyedeki rejimin uygulamalarını biraz biliyorsanız bunu daha kolay anlarsınız.

Gurup yorumun Kıbrıs gerçekleri de vardır. Çıktıkları ve tam başlayacak ken Lefke sahnesinden alınıp yurt dışına sürüldüler. Ben ve Rengül, Sahnedeyiz prokramını yaparken de Gurup Yorum üyesi Aliyle önemli günün reportajını telefondan yaptık. Gurup K. Kıbrısta konser vermeye gelip de tam da DAK özeleştirme protestoları da yapılırken, destek amacıyla orada konser verdi. Böyle Kıbrıs anılarım da var.

Gurup yorum yaklaşık 23 albüm çıkardı. Belki sadece 1 çalışması elimde yok. Çoğu ezgisini uğraştığım sanat derneğinde de söyletmeği başardım. Bizim bazı medyalar Gurup Yorumun türkülerini çalıyor. Önemli siyasal gösterilerde de meydanlarda çalınıyor. Fakat, nedense o Türkiyeyi görmeme veya korkma duygusu bu tip önemli olaylarda fazla ses verilmemektedir. Bundandır ki Pazartesi Zeynel Lülenin prokramını dinlerken başlığı “ bir ses de sen vermezmisin” koymayı da düşündüm. Salı günkü ara verme ile şimdilik ölüm orucunun durması benim de başlaığı koymama gerek brakmadı.

Kısaca, Gurup yorum, konser vermek istiyor, uyduruk tanıklarla yargılanma yerine adaletli yargılanma talebi vardır. Türkiye gerçeklerindeki adalet ve sanatın başına gelenlerin tarihsel sesidir Gurup Yorum. Ben çalıştığım Mayıs ratyosu tatile bizi sokmasaydı, mutlaka bir yolunu bulup prokramlar girişine ilgili gurubun türküleriyle başlayacaktım. Enazından olayı duyurtma ve yaptıkları ezgilerin başlarına neler getirdiğinin özünün anlaşılmasına uğraşacaktım. Bakalım, insana önem vermeyen, guruba yapmadıkları kalmayan siyset devamında sanatın temel kuralı olan konser verme ile yargının adaletli gerçekleşmesine yönelik hamle yapacak mı?

***

Diyaloğun başına gelen, yavaş yavaş kabulenme veya unutulup normalmışa yönelme sürüyor. Nasıl ki burada Türkiyedeki her türlü baskılara pek önem verilip konuşturulmaz sa burada olanlar da Türkiyede aynen tekrarlanmaktadır. Ben de medyanın kendi konuşmadığı veya özü yerine bahaneli buluş deryasında boğulmaları nedeniyle, yeniden yazmak nieytinde deyildim. Üstelik konuya direk muhatap olan kesimler hala Türkiye gerçeği ile konuya bakmaktan ısrarla kaçmaları da Afrikanın mahşetli haberine de dgiderek hak verme noktasında netleştim. “Bana dokunmayan yılan, şimdi dokundu”!

Salı günü yani yazıyı yazmakta olduğum gün bu kafayla konuya önem vermemeği hala düşünüyordum. Üstelik gereken önemdeki makalem önceki yazımla yazıldı. Fakat, T24 sitesinde Metin Münür ve Mehmet Yılmazın yazısını görünce, başka alandan konuya deyinmeği düşündüm. Genelikle Metin Münürün tavrını Seksenden beri BBC yorumcuyken yorumlarıyla izleyen birisiyim. Hat ta Arşivlerimde onun prokram yorumlarının bazısı sesiyle de var. Örneğin, Cunta dönemindeki Urfadaki mezar haberi ilk kaydetiğim BBC yorumlarından birisidir. Burdaki gazetecilere sorarsanız, çoğu onu küçümser. Fakat, kendilerinin dahi “barış havarisi olsalarda” yazamayacakları yorumları yazdığı için de Kıbrıs konusundaki yazılarını başka gazeteler de alıp söyleyemediklerini onun söylediği için kulanırlar. Afrika ve ben hariç. Metin Münür, şimdi de kendi bakışıyla olayı olduğu düşünce modeline uygun gazetecilik birikimiyle de yazdı. Baktığınızda buradaki birkaç kişi dışında, onca mırmırcılık yapanlar dahi konuyu kendi net bakışıyla koymadı. Elbet, eksik veya bazı bölümlerine başka düşüncem olması normaldır. Farklı dünya bakışımız var. Fakat, konuyu aktarmada buradaki “konuşun diyen, sistem yanlışdır, barışçılık havarilerinden” daha somut şekilde aktardı. Bir anlamda iki taraflı kaçınılan Kıbrıs Türkiye eksenli deyerlendirme ile buradakilerin yapmaktan kaçtığı bakışla bunu yazdı. Mehmet Yılmaz bilgi eksikliği veya konuyla fazla tartışmalarla bikrim eksikliği sonucu ayni derecede net deyildir. Yine de buradaki çok konuşup bir şey söylemeyenden daha net resmi de çekti.

Dikatten kaçmayan başka gerçek de şu: siyasal partiler meydanda yok. Muhalefet özellikle Tufan yıldızlarda dolaşıyor. İçi boş ve klişeleşmiş anlamsız cümlerlerle basıncılık yaptı. Medya ise kendine gelen dalganın hala anlama niyetinde deyildir. Hele de Reşat Akar gibi birinin yönetici olduğu medya yönelik olaya rağmen onca Türkiyeciliğin öncelikli olan kesime RTÜK gibi kurumun kararına karşın bahane arayıp aklama yoluyla saçmasapan yorumlar yapılıyor. Ne neden nede sonuç olmayan, arada kahvelerde sohbet yapma şekildeki yazılarla karşılaştık. Öyle ki kimisi hem merkezi avantayı kaybetmeme hem de yazma adına dierk konuyu boşaltıp, alınma şekline dahi karşı çıktkmadan Besim Butiğe dayanarak kendince konuyu yazmış olanlar da var. Tabi bazısı da hala konudan uzak durmaya devam ediyor. Hani derler ya, Diyaloğa dahi bu yapılıyorsa ve birileri hala sıra bana gelmesin le duruyorsa, diyecek hiçbir şey kalmıyor.

Akıncı da klasik Mustafacılığı yaptı. Öyle bir demeç verdi ki içi boş ve bazı bildik duruşlarla zaten bahane bulup Mustafayı destekleyenlere “bakın Akıncı Karşı çıktı” imajıyla teslimieytci sola da gaz verip seçime mavzemesini de hazırladı. Koltukcularmı: “haberimiz yok”! Peki, nasıl bağımsız ve egemen ülkesiniz?********

Mayıs ayı ayni zamanda yakın tarihi günlerle de dolu doludur. 4 Mayıs, Türkiyenin ilk sosyalist belediye başkanı Fikri Sönmezin veya Terzi Fikrinin ceza evinde işkencelerle katledilmesinin yıl dönümü. Terzi Fikri kısa zamanlı Fassa belediye başkanlığı ile yaptıkları ile halkın demokratik katılımcı belediye örneğini sadece Türkiyede deyil, dünya soluna armağan yaptı. Güzel olup halkla birlikteki yönetim örneği ile buna tahamül edemeyip askeri işkal ile görevden alınma şekliyle, işkenceden geçirilme sonucu ölen Sönmezin tarihi önemini anlatan özet geçmiştir.

Fasa operasyonu ayni zamanda Türkiyede 12 Eylül darbesinin de provasıydı. 11 Temuz Fasa hareketi sonrası Eylülde de darbe yapıldı. Bunun dersi şu: sistemin güzel uygulama ve halk katılımcı belediyeciliğe olan karşıtlığının da örneklemidir. Demokrasi lafı ile uygulamadaki demokratikliğin nasıl uyuşmadığının da sosyolojik siyasal örneğidir Terzi Fikrinin yaptıkları.*****

Ayni tarih günü “4 Mayıs” Dersim kararının da alındığı gündür. Bunu pek hatırlayan veya hatırlatmak isteyen yok. Tıpkı Fassa 80 Fassa olayı gibi. Bu kararla, Dersimdeki yaplanların resmi karar günü olarak tarihseleşti. Sonrası malum. İnönüye rağmen alınan kararla da Celal Bayar Atatürk dönemi de başladı.****

Yazının yazıldığı 5 Mayıs ise Komonist Marksın doğum 200 yıl dönümüdür. Marks yaratığı düşünce ile Kapitalist sonrası KOmonizmin düşüncesini de oluşturdu. Günümüz Marksis hareketin oluşturucusudur.****

Gelelim son Mayıs gün anımsatmasına: “6 Mayıs” Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin inanın idam yıldönümü. 12 Mart cuntasının solu ezme adına, bu 3 fidan asıldı. Türkiye devrimci hareketlerinden önemli eylemcilerindendiler. Zamanında onların asılması için “3 3 “diyen Demirel dahi sonradan utanmazcasına onların ismine sarılıp “kahramanlaştırmaya” çalıştı. Kemalistler onlara karşıyken, şimdi sıkılmadan onları Kemalist yapmaya çalışıyorlar. Burada şu yanlış hep kurtarıcı gibi kulanılıyor: Denizler tıpkı çoğu Türkiyeli devrimciler gibi başlangıçta Kemalistliği savunmaları kadar normal bir şey yoktu. Fakat, giderek derinleşen mücadele ile açığa çıkan gerçekler, denizleri sosyalizme ve devrimciliğe doğru yönelti. Hat ta Çeguvera çizgisine dek getirdi. Bu süreçler bilinmeden ve olaylarla, siaysal bikrimler sonucu oluşan gelişmeleri yok sayıp, oluşan kitlesel deyer verme sonucu, kimisi de onların adıyla kendilerine pay almaya uğraşıyorlar.

Denizler, insandı, duyguları vardı ve bunlar devirimci sosyalistlikle tamamlanıyor. Hat ta kimisi ölürken dahi Kürt veya halklar kelimesini yok sayarak onda dahi tahribatla kendielrine yotmaya uğraşıyorlar. Şimdilerde sosyalist hareketlerin zayıflığı nedeniyle zamanında fazla uğraşmayarak idamlarına engel olamayan kesimler dahi Denizlerin halkta oluşan olumluluğu kulanmaya çalışıyorlar. Denizlerin kazandığı karşılık, verdikleri mücadelenin aynasıdır. *****

Konulara Yorumla başladık, Buradaki medya hikayesi devamı ile yakın tarih şöylesine uğradık. Diyenler olacaktır ki “yine fazla Türkiyeyi yazdın”! Ne yapalım, konuşmasanız da yakın tarihe giderseniz böyle, günceye bakarsanız başka şekil ile karşılaşırsınız. Ne acıdır: Türkiyede geçenlerde adı başka ama resmen belirli kesime af yapıldı. Mafyacılardan tacizcilere yolsuzluktan hırsıza herkes yararlandı. Ama düşünce ifadeciler, gazeteciler veya Gurup Yorum üyeleri gibi konser yapmak ve adaletli yargılanma isteyenlere yer verilmedi. Helin ve Mustafa müzik yapmak, şarkı söylemek ve adaletli yargılanmak istedikelri ve karşılık verilmediği için öldüler. Budamı düşünülecek çelişki deyil mi?

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin