Basit yanıltmayla başlayalım: hata ile genel yanlış sonucu ayni deyildir. Hata, eksik veya bilmeden, genellikle anlık yapılan veya yapılan gerçek içinde bazı yanlış anlatı şeklidir. Hatanın genel içinde düzeltilmesi veya kabulenmesi, eşitdir, genele de aynen yansımaz. Oysa, direk yanlış yapmak veya takınılan tutumların düşünsel şekil olursa, bu taşıdığınız düşüncenin de yansımasıdır. Sonuçta, hata yapan tarafından da bazen de zorla olsa da kabulenir, yeterli olunursa düzeltilir. Oysa, geneldeki yanlış düşüncenin sonucu olup da idolojik veya kültürel bakış olunca, düzeltme yerine direk savunulur. Yetersiz kalınırsa da susulur. Taabiki, savunurken salt sözle deyil, eldeki güç olanağıyla da kulanılarak da haklı olmanın çabasına da girilir. Gerek K. Kıbrıs, gerek se Türkiyede çoğu zaman basit görülen yanlışa önemli anlayış olarak düşülür. Sanki söyleyen veya yapanın bazı yanlışları hatayla yaptığı inancıyla, onun genel görüşünden kaçma, bir şey yapmamaya sığınma düşüncesine sarılınır. Halbuki, özellikle yönetim şekli, yönetenin bakışı ve istemesek de ahalinin de yaklaşımında önemli desteği olunca, bu yalan yanlışlar kolayca uygulanır. Gerçeklerden kolayca kaçmanın da araçları olurlar. Gerçekler, kaçınılarak, bilinmeyerek de yerleşen yanlışla doğrunun gerçekle ayni olma saydamlaşması da düşünceleşir.Elbet, bir de gerçekleri bilip de yanlışları da kabulenir gibi olmanın da başka yanlışlaşmanın yerleşmesi de unutulmamalıdır.Anlayış ise kabulendikçe de sistemleşir. Sistemleşince de bundan faydalanan, çıkar sağlayan kesimle birleşip, yapının koruyucu gücü olurlar. Devlet nezninde de hukuku, siyaseti ve ekonomisiyle de siyasal yönetim şekli olur….
Bu kolay anımtsatmayla konuya başladık. Şimdi, konuyla alakalı güncel dolaşıma başlayalım. Yukardaki tanımlamanın nasıl Korona Kuvet salgını demeden,ekonomik krizin derinleşmeye devam etmesine aldırmadan sürdürülen yaşayışı ile kötü bildiğimiz, yaşamın yasadışı simgesi ifadesi olan Mafyaların nasıl salgındaki ilginç yaşanmışlıklarından örnekler verecem.****
Öncelikle, daha yeni olan yaşanmışlıkla başlayacam: Çok deyil; daha geçenlerde yaşandı. 1 ayı henüz geçti. Girilen Kovit krizi ile oluşan koşullar daha yeni. Bilmem anımsarmısınız: Kovit19 krizi yayılırken, burada önemli gelişme oldydu.Etkileri etrafımıza yayılırken, Kıbrıs cumhuriyeti bazı sınır kapılarını kapatı! Ardından eylemler yapıldı. Suçlamalar sıralandı. Aynen,güneyde de benzerleri oldu. Sınırda sınırlı olsa da eylemler ortak gerçekleştirildi. Çok geçmedi aradan* Şimdi düşünelim: onca suçladığımız ve “Elama tutsak olmakla” eleştirilen Anastasiyadis haksızmıydı?Üsstelik, zamanında tek yazan kişi olarak: Korona tehlikesi yanında, Türkiyenin mülteci hamlesi de tam da o zamanda gerçekleştirilmeye başlandı! Epey eleştiri ile özellikle bazı barışçıl çevrelerin yaptığı hareket şimdi sorgulanması gerekmez mi? Yoksa, bildik ezberle bunu da tarihe başarılı tepki ve Anastasiyadisin şovenizmi olarak mı yazdırıp yine abartı övgülerle kendimizi övecekmiyiz?
Yaşananlarla birlikt hem de daha sıcak gitmeden, ilgili sorguyu gerçekleştirip, yanıltma varsa yerine koyarak belirtmek iyi olur. Nitekim, sıkı önlem veya dış bağlantıları kesmedeki eksiklikler günümüz Korona krizinde oldukça eleştirel politika yanlışı olarak sık sık dünyanın her yerinde yapılıyor. Ne yazık, bizde bu olay klasik klişelerle ele alındı. Şovenis duvar altında şovenizme karşı çıkma ironilerinden birisimi oldu sorusunu mutlaka yakınken, sorgulamalıyız……
Tarihi açığa yazıyla tekrarlanan olayla birlikte başka klasik bir söylem yaşanmışlığı da gerçekleşti. Sıkışan Sağlık makamcısı, kendi yanlışını örtmek için, sinirlerine de hakim olmayarak “Eski TMT ruhyla, birlikte davranalım” tekerlemesine sarıldı! İlgili klişe her sıkışmışlıkta, “birlik” adına söylenme geleneği oldu. Geçmişte olanları geçmişte yaşanan şekliyle deyil de günümüz siyasal çıkara göre şekilenen en güzel kanıtdır. Sağlık makamcısına da test yapmama eksikliğine karşı bu cümle ile savunma sinirsel yaptırma ihdiyacını doğurdu. Bu çoğuna güzel savunma cümlesi olarak hep kulanımdadır. Oysa. Birkaç gün sonra, makamcının geçmiş birlik ruhuna tam da örnek olacak araştırma bilgisi yayınlanıyordu: Perşenbe Günü Yeni Düzen gazetesinde Sevgül Uludağ, Lurucinadaki övülen geçmiş birlikten hayati gerçeklerden birisini anlatıyordu…. İsmail Bedasinin katledilişini* o denilen TMT ruhu ile Lefkoşada hem de Sırtından vurulan Bedasi olayını aktarıyordu.Hani hepimiz birliktik ya; yapılan birçok kirli olayın bu cümleyle örtülme aralanmasından sızanı aktarıyordu.Halbuki, bize hep “geçmişteki geleneksel ortak dayanışma” ezberi tekraralanıyordu. Bunun özlemi anlatılıp, şimdilerdeki yokluğu öğretiliyor… Deşince de Bedasi gibi 1959 Lefkoşa Bedasi olayı karşımıza gelir……
Sabahleyin, “Cuma günü” gazetelerde hep güneyden gelen ilaçların başına geleni anlatıyor. Kuzeyde ilaç yetersizliği malum. Tedarikte de güçlükler ortada. Korona krizi de malum. Kıbrıs Cumhuriyeti Kuzeye ilaç yardımı yapmak ister. Akıncıyla da anlaşırlar. Fakat, “kahraman Ersin” dangadungaya da sığınıp, yeni ırkçı tavrıyla buna karşı çıkar. Sonuçta, perşenbe günü ilaçlar Kuzeye geçer. Ancak, buradaki koltuk hükümet kesimleri yine gaf üstüne gaf yaparken, yeni ırkçı itiraflarını da tekrardan haykırıyordu. Madem hükümetdiler sınırdan hem de gümrük kapısından geçerken engeleyemedikleri için, buna sayin dangadunga konuşmacı Ersin “kaçak yol” suçlamasını yaptı!Oysa, madem “Başbakan dı” ozaman engeleseydi. Üstelik, iki toplumlu sağlık komitesi de bunu onaylayarak gerçekleştirdi. Komiteyi de bozsun. Öyle konuyu küçümsemeyin! İlgili duruşu yapan “ülkenin başbakanı”. Benzer başka konularda pek ses çıkmazdı. Engel de konulurdu. Örneğin, Karpazdaki Rumlara gelen gıda yardımları şimdilerde sınırdan geçirilmiyor. Kimsenin aklına gelmedi. Tabi, Maronitlere bildiğim kadarıyla geliyor.
Başka uyarı da şu: bizim koltukcuların ırkçılık bakışı sadece bununla da deyil: Kriz döneminde yine Ersin bey Afrika öğrencielri için kulandığı ötekileştirme cümlesi ortada. Öğrencilerin yokluğu veya buraya getirilip kaçak çalışan işçilerin kötü koşulları ile çalışan arasında TC ve K. Kıbrıslı ile üçüncü dünya arasındaki ırkçılık net anlatım demeçleri konudaki ırkçılık yaklaşımının sık sık tekrarlanan örnekleridir. Ama, iş Anastasiyadise suçlama gelince ilk cümlesi de ırkçılık oluyor. Şimdi, ilaçlar da ırkçılık nasibinden yararlandı. Erdoğan, şov adına yerden yere vurduğu Ermenistana dahi yardım gönderirken, kendileri dahi kulandıkları Kıbrıs Cumhuriyeti kimliklerine ve olanaklarına rağmen, ırksal nedenle sağlıkta eksik olan ilaca dahi ırksal bakıp insanlığını unutmak,ancak ırksal ve talimatla yönetmenin üretiği kültürün sonucu olacaktır….
Tam da konunun gelişmesini anama anlatırken, anam beni 64 yılındaki Dilirgaya taşıdı: Dilirga savaşlarıyla Erenköye sıkıştık. Başta gıda yardımları alarak yaşıyorduk. Makariyos da 4 kamyon gıda yardımı gönderdi. Köylü yöneticiler kabul etmedi. Kamyon dolu yiyecekleri mezarlığın yanında tutmaya başladılar. Yaydıkları dedikodularla da “Rumlar bize domuz yedirip hristiyan yapacaklar” diyorlardı. Bunları bende hatırlıorum. Bazı köylülerin, “ozaman etleri brakıp, yağları döküp de alalım” dedikleri de oldu. Bu sözler de Rumculukla tehtit edildi. Makariyos ise “siz bu yardımı almazsanız, başka yardım da köye giremez” dediği söylendi! Sonuçta, çaresiz kalınınca, Barış gücü doktorların kontrol edip sağlığa uygundur demesiyle de ve buna bazı teşkilatcıların akla hayır katılımı ile “domuz deyildir” kanıtlanmasıyla ilgili yardımlar alınıp dağıtldı. Tabi nasıl dağıtıldı, başka bir hikaye…..
Unutmak, gelişmelerle yeniden ayni yanlış üreterek devam etmenin siyasal kültürleşme şekli de var. Buraya burasını yaşamayarak sonradan gelen önemli nifus da olunca, bu ezber tutar. Hele de ilgili siyasetle işbirlikcilik sonucu da çıkar oluştukça.Şimdi de onca savrukluğa karşın yeni Korona başarı hikayesi kurgulanmaya çalışılınıyor. BRT ekranıyla ve düzenleme basın toplantılarıyla gerçekleştirilme peşindedir. Sağolsun “muhalefet” de buna yardımcı oluyor. Konuşan Tufan ise yıldızlardaki dolaşma şekliyle hergün açıklama yapıyor. Yapıyor da fırsat kolayan danışman gibi açıklama yapıyor. “Kriz yönetimi kurulmalıdır” deyip nasihatlar diziyor. Bu taploda elbet bazıların Korona sonrası beklenti öngörülerini de etkilemesi gerekir. Deyişim talep olmadıkça kim deyiştirecek*?
Önerimdir, Metin Münürün Perşenbedeki Kıbrıs yazısını T 24 sitesinden okusunlar. İlaç meraklılarına da Serhat incirlinin hafta başı yazısına baksın. Şu genel soruyu da kafamızda canlandıralım: Hep Türkiyeden para gelecek denildi: nekadar geldi. Güneyi hep ırkçılıkla suçlarken, Elama göndermeler yaparken, Ersin beyin, Güneyden gelen ilaçlar, buradaki üçüncü dünya insanlarına yaklaşımını, kaçak çalıştırılan yabancı işçileri ve hiç konuşulmayan ve ülke bütçesine katgısı bol olan Gece kuluplerinin çalışanlarına yapılanlara dokunun.Dünya,Kuvet salgınına ısrarla test yapmak derken,bizde neden tam tersi savunulmanın sırını deşin.Bir de Ersin bey başta olmak üzere, arada yine Türkiyenin yanında olma sözlerine bakarak, son Türkiyede olanları da gözden kaçırmayın. Tufan bey gibi kaçış yapıp “Ben Türkiyedeki gelişmeleri onların içişleri görüyorum, onlara karışmam: onlar da bize karışmasın anlayışındayım” savunmasını da nasıl anladığınıza bakın! Türkiye Kıbrıs gerçeğinden sıyrılıp onların iç işleridir derken, buraya direk yansıyışlarından kaçış senfonisinin artık çalınmasının da çoktan zamanı geçti.Nitekim, Türkiyede resmen Korona salgını dahi nasıl kulanılıp rejim dönüşümüne çevrilişinin de durmadan yeni kanıtları yaşanmakta ve buraya da yansımaktadır.
Kısaca, çoğumuz evlerde kalıyoruz. Bol zamanımız var. Şöylesine yaşanları da deyerlendirme zamanımız var. Yarın bu olay geçince de fırsat deyerlendirmelerin hareketleriyle baş başa kalacağız. Tarihe not düşmenin önemi vardır. Yoksa teşkilat dönemli yaşananlar ile günümüze aktarılan uçurum farklılığını,yarın Korona dönemli günlerdeki hayali ortak “dayanışma” hikayeleriyle doldurulacak. Başarılar çizilecektir. Bunlar, kriz sonrası şekilenmede de yeni birikim olarak konulacaktır.******
Gelelim makalenin ikinci halkasına: Mafyalar da Korona kriziyle bazı uygulamalar ile fırsat kulanımlar da yaşadı. Örneğin, hiç uzağa gitmeyelim: Türkiye ile başlayalım. Türkiyede infaz yasası geçti. Aslında gerçek adı Af yasası. Ama, mecliste istenen çoğunluk sağlanmayacağı korkusuyla “3.5.” iranındaki oya ulaşamama tehlikesi nedeniyle, normal yasa şekline hukuk inceliği kulanılıp infaz denildi. İlginç çarpıcı uygulama daha baştan gerçekleşti: Mafya liderlerinden ve tetikcilerinden sayılan Alayedin Çakıcı hapisten çıktı. Ama, gazeteciler, siyasiler ve düşünce ifade edenler aftan yararlanmadı. Çakıcı çıktı da sırf Lipyada öldürülen ve MİT mensubu olup haberi çoktan meclis kürsüsüne açıklanan kişileri haber yaptığı için tutuklanan gazeteciler daha yargılanmadan tutuklu kalmaları dahi engelenmedi.Benzer, Mafya mensupları aftan çıktılar. Çakıcı, Seksenlerden başlayan ünüyle oldukça fırsatdan yararlanan kişilerden biridir. Uyuşturucu baronları, organ mafyacılar, cinsel tacizciler hırsızlar çıkarken, yolsuzluğu yazan, haber yapan, barış istiyorum diyenler, düşünce ifade edenler hapiste kaldı….
Türkiyede Alayadin Çakıcı ile örneklem mafya listelerine eklenirken, dünyada kimini şaşırtan, aslında örgütün fırsat uygulamasına uygun gelişmeler de yaşandı. Örneğin: Brezilyada yine yeni faşist liderlerden Bensanaro tıpkı İngiltere, Amerikan lideleri gibi Sürü anlayışıyla Koronaya karşı mücadele ediyor. Sokağa çıkma yasağı koymuyor. Buna bazı mafya örgütleri de karşı çıktı. Kendi kontrolundaki mahalelerde insanları sokağa çıkartmayarak, bazı yerlerde halka yardımlar dağıtarak salgınla mücadeleye Bensaranonun tersi uygulamalar yapıyor…..
Güney Afrikada, yoksul kent varoşlarında, çocukları kaçırdıkları, insanları katledtikleri yerlerde, bu defa mafyalar kendi kontrolerindeki bölgelere Korona girmesin diye kısıtlamalar yapıyor. Ahaliye yardımlar dağıtıp, onarlın ayakta kalmalarına yardımcı oluyor. Çünkü,onların kontrol alanıdır. İnsan kaybıyla, kendilerine eleman bulamama ve uygulama yapıp kirli kazanç sağlayacak kaynak kalmama tehlikesi olacaktır…..
Yıkımıyla ünlü italyada, mafya halka yeni yüzle yaklaşıyor!Korona salgınıyla oluşan ve devletin müdahalede eksik kaldığı anda, mafya yeniden yardımlarla halka yönelik yer bulmaya başladı. İtalyan mafyası dahi haberini konu yaptırdı. Mafyanın da insanlara yardım dağıtığı bilgielri haber olmaya layik görüldü. Bir anlamda, mafyalar kontrol alanlarını koruma adına yardımlarla yeniden yoksul ve çaresiz insanlarda taban bulma koşulunu da geliştirdi.
Buna benzer birçok gelişme oldu. Kirli işlerle, yasadışı uygulamalarla gayrı nizami sermayenin kurumsal ifadelerinden biri olan mafyalar, şimdi birçok ülkede direk isimleri veya yardımsever iş adamı kimliğine bürünerek yardımlar yapıyor. Bazı ülkelerde, dıştan gelen yabancı sermaye elini cebine atmazken, mafyaların, imaj da yenilenme adına insanlara veya devletlere yardım yapıp, kendi özlerini makyajladığına da tanık oluyoruz. Onca, kazandıkları ve bilinip de dokunulamayan kirli sermayelerinden bir miktarını halka yardımmış gibi gösterip hele de yönetimlerin yapmadığı basit yardımı da gerçekleşince,ahalinden normal tepki almaları da gayet normal hale geldi.Piyasalaşan, tüm kamusal alanlarını sektörleştiren, dış sermayeye teslim edilen zenginliklerle, yönetimler bu işlevi yaparken, elbet kriz dönemlerinde de yetersiz olacaktı. Mafyalar, bu boşluğu kendi lehlerine işleyecek şekilde de dolduruyorlar.
Yönetimler, özellikle de otoriter geri kalmış ve mafyalarla iç içe girilen siyasetlerde, fırsatı kulanıp, bu yapıları da aklama kolaycılığı da kulandılar. Böylelikle, sistem kendi ayıplarını normale, kirli görünümünü de yardım severliğe çevirdi. Bunu her alanda yapıp, örneğin Türkiyede belediyeler dahi muhalif olanlar yardım toplayamaz hale sokulup, yemek dağıtamayacak yasaklarla engelenirken, dinsel eksenli tarikatların bu alanı doldurma yapılanışıyla vakıflarla örmeğe devam etmektedir. Kriz, hepsinin fırsat aracı oldu. İnsanlar evdeyken, ihdiyaç sahibiyken, devletin kamusal özü boşaltılmışken, ilgili alanın daha yoksuluk yaratmasıyla da ilgili kuruluşların etkinlikleri de artı. Buda başka bir gelecek siyasal tehlikesinin işaretidir.****
Sonuç olarak: Kapitalizim krizde. Uyguygulanan Neoliebralizim artık miyaddını doldurdu. Ekonomik kriz eytmezmiş gibi, bir de sağlık krizi eklendi. Bunlar ayni kurallarla yönetilemiyecek dereceye geldi. Ek olarak ekolojik kriz, uygarlık tıkanışı, kültürel aşmazlıkla da devam eden belirsizlikler örüyor. Yönelişler çok. Seçenekler için her kesim arayışta. Kitlsel teslimiyetler le yeni fırsatcılık da kulanılıyor. Yönetimler, normal zamanda yapamayacakları seçenekleri hızla yapma fırsatını da kulanıyor. Kimi, Koronayla mücadele önceliği derken, önemli kesim de krizi deyil de fırsatı kulanıp ayakta kalmanın yarınını çabalıyor. Bunlar hepsi bir bilmece. Çözen ve çözdüğünü yazmaya ordan da örgütlenip yaşama müdahale ederek kazanma şansı da oalcaktır.