- Kıbrısta kendine has kurallarla Türkiyeleşen gerçeği ışığında ilginç ama nornmaleşen gündem yaşanmaktadır. Aslında, Mustafa Akıncı, KKTC ilanından başlayıp, özellikle 87 yılındaki TKP kongresiyle başkanlığa geldikten sonra, zaman zaman tekrarladığı siyasal klişeyi günümüzde tekrar söyledi. TKP başkanı olup özellikle de sol kanadı dıştalarken, ayni farklılığı da ilgili klişe kulanımla siyasal farklılığını koyuyordu. “Ne güneyin azınlığı, nede Türkiyenin viyaleti” diyordu. Nlayacağınız, bu günlerde özellikle Türkiyede fırtına yaratıp öfke kusulan sözler, Akıncının zaman zaman temel siyaset olarak seslendirdiği siyasal ezberin kısa ifadesiydi. Fakat, deyişen, Türkiyenin günümüz devlet duruşu ile gelinen Türkiye Kuzey Kıbrıs ilişkisindeki daha net ifadelerin Türkiye tarafından kulanılması ve K. Kıbrısta işbirlik, koltuk aşkına anlamama kaçışından kaynaklanmaktadır.
Olayın önemli özü fazla konuşulmadı. Zaten, ortaya çıkan taploya bakarsanız, Türkiye bağıra bağıra AKP den CHP eksenine dek tüm devletci idolojik duruşunda olanlar hepsi Akıncıya veriştirdiler. Elbet, K. Kıbrısta girilen saray seçimi nedeniyle de burada seçime katılanlar da Türkiyeye bağlılıklarını kanıtlama adına ve gelecek koltuk hesabıyla bu tepkiye uymaya çalıştılar. Elbet, buradaki gerçeklerin üretiği politik güçler de seçimin koşulu ve Türkiyenin duruşuna da bakarak, tavırlarını sert koymaya çalıştılar. Oysa, Akıncı, Ankaranın teslimiyetine girdiği anlarda dahi ayni ezberi tekrarlayıp makyajlıyordu! Bu konuda elbet yazılacak çok söz var. Sadece, buradaki “aydın ve ielrici” geçinenlerin söylemekten kaçıp “zamanıymnıdı” dedikleri duruma Türkiye aydınalrından gelen bazı yazılar da ders gibiydi. Burada elçilik yapan Kaya Türkmenden tutun T24 yazarlarından Oya Baydarın, Artı Gerçekten Alp Altuner gibi kişiler burada kaçınılan gerçekleri gayet yerinde kulanıp Türkiye kamuoyuna aktardılar.
Teslimiyetin onursuzluğunu yaşarken, yaratılan koşullar ise Akıncının sözlerinin çok üstüne de çıktığı kesin. Ne Akıncı karşıtlarının dediği veya nede ona sarılıp ilerici boyuta çekilen şekliyle, demecinin veya reportajının özünde yoktu. Bir anlamda Akıncı da istemediği tartışma koşullarında kendini buldu. Hele eski dostum Barış yine garip “maksimalistliği” yaptı! Direk Bahçeliyle yetinip aslında TC devletli duruşun genel yansıtıcı duruşunu söylemekten kaçtı.
Belli ki girilen seçim koşullarını ve Türkiyedeki siyasal devlet gerçeğini birlikte konuya damıtarak tartışmak şart. Ayrıca, hem K. Kıbrısta girilen saray seçimindeki gidrek siyasal aynılaşmadaki aranan kelime fetişizmi farklılığı ile Türkiyenin yeni Osmanlıcı siyasal açılımlı ikilemleri böylesi koşulları üretmeye de açıktır. Zaten, Akıncının olmasın diyen politikayı Türkiye yetkilileri hem de AKP CHP veya Ana akım ile Cumhuriyet gibi tüm hemen hemen medya ayni duruşu sergiledi. AÇıkca, ilhakçılık fırsatı kolandığı, yaratılan Kuzey Kıbrıs yapısıyla da ona yönelik olduğu zaten Akıncı ezberi kadar yaşamla bilinmesi gereken gerçeklerdir. Tabi, gerçekler deyil de sanal kurgularla siyasalaşma olursa, işbirlilikle teslimyet yaratılırsa, konu başkalaşır. Yaşanan da bu.
Bu tartışma sürecinde seçim koşulları ile Türkiyenin siyasal gerçekliği yanında önemli başka kültürleşme de kötü yansıdı. K. Kıbrısta ta baştan teşkilat dönemiyle birlikte şu anlayış kökleşti: sizin dediğiniz deyil de anlaşılmak istenen le karşıtlık oluşma paranoyası oluştu. Öyle ki Akıncıya dahi “eyokacı, enosisci” gibi söylediği cümleyle alakasız olmayan suçlamalar öfkeyle savruldu. Öyle savruldu ki hayinlikten tutun kendi idolojik düşmanlaştırma argümanları hepsi uçuşturuldu. Ayni şekilde, Akıncının söylerini abartarak “kurtuluş savaşı verildiğini” söyleyecek kadar da öteki destekleme tavrıları da görüldü. Bir anlamda Akıncının sözleri, hem karşıt kini dökmeğe, hem de tam aksi savundukalrına mavzeme bulmak isteyen öteki kesime de kaynak oldu. Buda işin saptırma ve acıtan siyasal öteki boyutuydu. Ama net şu olması gerekir: hani derlerdi ya “biz istiyoruz ve Rumlar kaçıyor” yalanı, yeniden hem de anlamı hep tekrarlanan sözcüklere saldırılarak kanıtlandı. Brakın federali, KKTC bağımsızlığını, vilayet olmama sözlerine dahi duyulan öfke, gösterilen tutum, öyle bir yaratılan K. Kıbrısın ta kendisini de anlayana anlatma örneği olarak tekrarlardan tekrar olarak kaydedildi.
Belli ki girilen saray seçim döneminde, sınırların daralması, konuşulacak sözlerin sansürlere otomatik katılması sonucu, koşulların üretiği kelimelerin yetersizliği sonucu farklılık bulma adına kültürleşen yanlış paranoyanın probagandaya katılacağının çok acıtıcı işaretini aldık. Hele de daha ne denilmek isteyeni anlamadan konulan karşıtlık küfürleri bu siyasal farklılaşma ile “demokrasicilik” oyunu olarak da seçim sonuna eklenme tekrarı da olacaktır.*****
Kıbrısın Kuzeyi, kendi gerçekleriyle deyil de oluşan koşulların kısgacında Toplum lideri veya kulanım adıyla “Cumhur başkanı” seçime girip, kelime fetişizimle karşıtlık oyunu başlarken, daha uzakta, Britanyada, tam da Breksit sürecine girilirken, sıralanan önemli sorunlardan birisi de Kuzey İrlanda kırılması olurken, bu yöreden gelen son bilgi, oldukça düşündürücüdür. Tabi anlamak isteyene. Gariptir: Akıncının tekrar tekar sıkıştığı zaman sosyalistlerden ve federalcilerden farkı ile Türkiyeleştirmecilerden ayrışma kulanım normal ezberiyle sanal fırtına esintisiyle Türkiye gerçeği yaşanırken; K. İrlanda da gidilen yerel seçimde deprem denilecek sonuç alındı. Tabi gariplik şurda: nedense bu konu doğrudürüs haber de akışta yerini almadı. K. İrlanda da yapılan erken yerel seçimi “SİİN Fein” kazandı. Daha düne dek başta ingilterenin terör listesine koyduğu siyasi parti, şimdi K. İrlanda da kurulacak yerel yönetimde başkanlığı kurduğu taktirde üstlenecek.
Doksanların ortasına dek Sinn Fein örgütü denildiğinde başta İngiltere hep “terör örgütü” denirdi. Yetmişler döneminde de “anarşist bölücü” diye suçluyordu. Şimdi, tarihin cilvesine bakın ki Sinn Fein yerel seçimde K. İrlanda da birinci sıraya geldi. Konuyu biraz daha deşecek olursak:
- İrlanda İngiltere tarafından ilhak edildi. Bu özellikle ondokuzuncu yüzyıl başında ayaklanan irlandanın bağımsızlığında Kuzeyin kendine kalması için oluşturulan yapının ürünüdür. Nitekim, Britanya Kralığı Kuuzey irlandayı elde tutmak için uzun yıllar Protestan nifus taşıyarak defaktoyu bozdu. Böylelikle, K. İrlanda yerel halk ile getirilen yerleşikler arasında ayrıştı. Yerel niifus Katolikler azınlığa düşüp, yörenin güneyle birleşmesi de engelendi. Askeri yapı İRa ve siyasal kanat Sinn Fein olan yapı da böylelikle oluştu. Hem silahlı hem de yasal mücadele uzun yıllar verdiler. İngiltere ise oluşturduğu Protestan nifus çoğunluğu ile seçimleri ve gerektiğinde refarandumları kazanma kitlesel potansiyeli oluşturdu.
Sözü uzatmayalım: uzun yıllar süren bağımsızlık ve güneye bağlanma mücadelesi sonrası, 1995 yılında yapılan Kuzey İrlanda anlaşmasıyla yeni bir sürece girildi. Anlaşma sonrası ikibinler başında da Sinn Fein silahlı mücadeleden ayrıldı. Ancak, şu gerçek vardı: dinsel etnik ayrışma nedeniyle üstelik silahlı mücadele veren Sinn Fein seçim kazanma şansı yoktu. Üstelik, Sosyal Demokrat adıyla yerli Katoliklerin daha merkezi partisi de oluştu. Nitekim, ilk Seçimlerde Sinn Fein hep dördüncü sırada çıkıyordu.
Kuzey İrlanda bu nedenle deney olarak hep konbuşuldu. Tabi AB üyelik ile bazı başka koşullar da yumuşama süreçleri de getirdi. Derken, kırılma anları gelirken, kendi çizgisiyle de Sinn Fein tükenmek yerine güçlenip oylarını her iki taraftan da almaya başladı. İngilterenin Breksit krizi, genel Kapitalist bunalımı ve gidrek AB ikilemli dayatmalar, son seçimde beklenmeyen şekliyle Sinn Feini birinci parti haline hem de oylarını iki katını aşarak kazandırtı. Bu İngiltere için soruları getirdi. Çünkü, oluşan AB Britanya ikileminde K. irlandanın ayrılma olasılığını, hem de Sinn Fein başkanlığında sürece sokma tehlikesi geldi.
Herkese şu uyarın geliyor: siz çoğu zaman ulusal kurtuluş veya sisteme karşı olmayı teröristlikle lanetlerken, ayni olay Sinn Fein için yaşanırken, Doksanlar ortasına dek terörist Sinn Fein şimndi bu yörede seçimlerde birinci geliyor ve dahası, Britanya AB ikileminde belirleyici siyasetin de kilit yerlerinden birisi oluyor. Tıpkı, Filistinden Mandelaya varan birçok tarihi gerçek gibi.
Kıbrıs için biraz da acıtan dersi koyuyor: Sinn Fein gösterdi ki normal koşullarda sorunlarla yaşarken, siyasal dürüstlükle birlikte en kritik noktada, kendini düşman göre öteki etnik dini kesimle birlikte çıkan sorunlarda yaklaştırıp bu düşman çizginin kırılmasıyla başka dünyalara da yönelme olasığı yaratacağını kanıtladı. Kıbrısta Türk Rum olmaz derken, K. İrlanda da Protestan Katolik olayında olurken, hem de Protestanlar bu yörenin ingilterede kalması için ve ilhak adına yerleştirirken, yaşam bazen bu davranışı tersine çevrimektedir. Dünün teröristi şimdi yerel başkan olma noktasına gelişin okunacak önemli birikimi bu.