Ocak ayı, yılın ilk zaman akışkan dönemidir. Kış mevsimlik ay ile siyasal gelişmelerin sıcaklıkları saydamlaşarak yaşanmaktadır. Yakın tarihimiz de hem günümüze yakıcı gelen birikimle olduğu kadar, alınacak derslerle de yüzleşmenin tarihini de içermektedir. Bu önem, özellikle günümüz yaşantısına da deyişik açıdan ışık tutma adına, bu yazımı yaşanıp yazılan günlere de yakın olan gelişmeleri alıp, köşenin olanaklarını da zorlayarak bir sorgulayıcı makale yazmaya karar verdim.
Hemen yazıyı yazdığım anın dününe gelen konuyla olaya hemen giriyorum. Yazı yazılış gününden önceki dün “22 Ocak” tarihi olmaktadır. Makale birgün sonrasına gelen zamanda yazılıyor. 22 Ocak tarihi K. Kıbrıs için önemlidir. Hemde oldukça derslerle dolu gün. Ayni K. Kıbrıs gerçeklikle de başta resmi siyasal “parlementer partielrin” de tıpkı olay günü gibi, konuyla alakalı anımsatma veya sorgulama yapmadan normal gün gibi de yeniden geçildi. Bu daha ilk yüzleşmeyle, K. Kıbrısta yaşananlarla sistem sorgulama birlikteliğin nedenli kopuk olduğu, resmi tarih yazılırken ve güncel politika konuşulurken, gerçeklerden nedenli uzak olduğunun, acı kanıtıdır.
Ne olduydu 22 Ocak gününde? Üstelik, sözü geçen dönem öyle asırlar öncesinde yaşanmış deyildi. Kısa zaman önce “2 yıl önce” yaşandı. Bu bize epey ipucu veriyor. Olayı anımsayalım: Türkiye başta Rusyanın da onayı, ABD desteği ile Suriyenin Afrin yöresine girer. Ne denirse desin, Türkiye siyasal hedef ile anti Kürt duruşun bileşkesiyle ilgili hamle atıldı. Elbet, klasik tanımlamayla, bir ülkeye ilgili ülkenin izni olmadan askerinizle giriyorsanız, anlatım ifadesi “işkaldir”! Nitekim, resmi çevreler deyişik isim deselerde, Rusya ABD başka telden çalsalarda, yapılan hamle Suriyeye giriş ve Kürt örgütlenmesine darbe vurma amaçlı olarak başlandı ve öylesine de 2 yılda gelişti.
Resmi çevreler konuşurken başka, uygularken banbaşka ikileminde oynadı. Fakat, bilimsel ifade net ti. Sonuçta, Afrika gazetesi de Afrine işkal anlamlı başlıkla konuyu yazdı. K. Kıbrıs gerçeğini haykıra haykıra olan gelişmeler de bunun üstüne oturdu. Türkiye Cumhurbaşkanı Bursadan direk Afrika gazetesine hakaretle, gerekenin yapılmasını buyurdu. Ertesi gün “22 Ocak 2018 yılında” bildik gelişmeler oldu. Sokağa linç etme amaçlı belirli siyasal kesimler çıkıp, Afrikaya saldırdılar. Polisin tutumu da sesizlikle izlemekle oldu. Bu hırs öylesine biriken öfkeyle doluydu ki hızını alamayarak, Meclis tepesine aşiret bayrağı çekecek derecede genişledi. Mecliste olan siyasal partielr se sanki hiçbir şey olmamaış gibi devam ediyordu. Hat ta, kimi vekiler çıkıp linç hareketi temsilcileriyle kucaklaştılar! Böylelikle K. Kıbrısta tarihi linç olayı hem de gerericilikle dolu ve buyrukla yapılıyordu. Olayda sesiz kalmayıp, bazı linç hareketlerini engeleyen polis kumandanının da başına gelenler, başka bir siyasal tutum oluyordu. Yargı ise resmen sistemsel kurumsalaşma örneğini verdi. Bir yargıç dayanamayarak istifa ediyordu. Aranır denilip tutklanmayan sanıklarıyla konu unuturulmaya dönüştürüldü. Fakat, Afrikanın Afrin işkal mahşeti, yargıda bulunmaktadır. Son durumu öğrenmek için ulaşmaya çalıştığım gazete yazarlarına ulaşamadığım için de net bilgi yazamıyorum.
Olaly anında oluşan demokratik tepkiler, sonradan mitink ile sürdürüldü. Fakat, klasik K. Kıbrıs gerçeği yine yansıdı. Saldırıya uğrayan Afrika sorumluları konuşturulmazken, daha baştan bazı gerçekleri vurgulayan sloganların da atılmasına izin verilmedi. Sadece, katılan sayı ile övülme moraliyle konu sonlandırmak istendi. Bu muhalif tutumlar ne yaızık sanki gerçekler söylenince büyü bozulacak korkusu kırılırcasına konu hep anti siyasal kalabalık çizgiyle geçiştirme kültürü de yerleşti. Soraki gösterilerde ve tepkilerde daha ilk adım “siyaset yapmama” adına gerçekler vurgulanmasın noktasına gelindi. Buda tepkilerin öneminin kaybedilmesini de getirdi.
Peki, aradan geçen 2 yılda Afrinde neler oldu: Çünkü, olay derin kriz yaratırken, elbet bir de yaşananlar vardı.
Türkiye Afrine girmekle kalmadı. Sonradan yine ayni güçlerin de siyasal hesaplarına uygun olarak başka Suriye topraklarına da girdi. Orada özellikle Kürt nifusun kaçtığı ve yerlerine başka arap veya Türkmen nifusunun yerleştiği, güvenlik Konsey belgelerine dek girdi. TC oraya kaymakam veya valiler atadı. Dayreler “posta gibi” kurdurtu. Enson, Gazi Antep ünüversitesine bağlı fakülteler de kurulmaya başlandı. Özellikle Afrindeki zeytin olayı yankı buldu. Afrindeki zeytin konusu K. Kıbrısa dek yansıtıldı. Son Rusya gözetiminde yapılan isdihbarat örgütleri toplantısında “MİT ve Elmuhabere” görüşmesinde, Suriye kesimi tekrardan Türkiyenin Suriye topraklarından çıkmasını vurguladı.
Görüldüğü gibi Suriye olayı ve duruşlar epey yüzleşmeye adaydır. Ama, şu gerçeklik de K. Kıbrısa da yansıdı. Kitlesel linç hareketinden yargı sürecine buranın da aynadaki yerini aldı. Başka acıtan gerçek de yerini aldı: buradaki siyasal duruş ve kitlesel dönüşümün ulaştığı boyut… Onun için bu tarihler önce unutulacak ve sonra zaten deyişen nifusla oluşan cihaletle istenen resmi tarih yazılmaya devam edilecektir. Tıpkı öteki Kıbrıs geçmiş tarihi gibi.******
Şimdilik bukadar anımsama ile 22 Ocaak iki yıl öncesini brakalım, yazının yazıldığı günün yarınına gidelim: “24 Ocak”* 24 Ocak direk bizim deyil de TC için önemli iki olayın yıldönümü. 24 Ocak ekonomik seksen kararları ve katledilen mumcunun anımsanma tarihidir. 24 Ocak kararları TC tarihinin yeniden yapılanma sürecinin başlangıcı oluyor. 1980 yılında ilan edilip direk İMF dönemi başlarken, ozaman konuyu bilen Sosyalist kesimler, Latin Amerika ülke deneyimlerini de birlikte düşünüp, kaçınılmaz olarak askeri darbenin o yıl olacağını anlıyorlardı. En başta CHP ise “askeri darbelerin mümkün olmadığını” savunup darbe tehlikesini söyleyenleri “aşırı solcular” diye damgalıyordu. Nitekim, ünüversite dönemimde yaşanan bu tartışmada, sevgili hocam Emre KOngarda bizim “askeri darbe kaçınılmazdır” savunumuza karşın, kendisi ısrarla “askeri darbelerin geçtiğini, bizim bunu anlamadığımızı” söylüyordu. Özellikle konu Haziran ayına gelirken yoğunlaştı. Hele de Fatssa olayından sonra artık darbenin günlük hale geldiğini herkes söylüyordu. Ama, gerekeni de yapmıyorlardı.
İlgili ekonomik kararlar Türkiye tarihinde iki önemli sonuç çıkardı. Askeri darbeyle olay otoriteleştirip, hem başta sosyalist hareketler ezilip yeni bir siyasal kültür iklimi yeşertirlerken, ekonomik alanda da Neoliebraleşme ile İMF güdümlü piyasa yapılanmasına da darbeyle geçiliyordu. Ayni zamanda Sosyalist ve demokratik düşünce kültürüne karşın, özellikle dinsel yönelişin kurumsalaşması da hız alıyordu. Feytulah olayı, dinin daha da siyasalaşması, idolojik olarak Türk İslam sentezleri resmi idolojik olarak yukardan baskıyla yerleştirildi. Günümüz AKP olayının yapılanış önemli temeldeki harçları 12 Eylülde atılırken; bunun mimari planı da 24 Ocak kararlarıyla TC İMF arası oluşan anlayışın başlangıç noktasıdır.****
Türkiyede 12 Eylül darbesiyle oluşan yapılanış sonucu, Sosyalist hareketler bir daha toparlanamadı. Yeniden sol çizgi CHP merkezi devlet noktasına çekilirken, sağda gericilikle dinin milliyetcilikle ırkçılık devlet buluşma bağımlılığı da kurumsalaştı.
Konuyu bitirmeden Uğur Mumcuya da deyinelim. Uğur Mumcunun katledildiği 1993 yılı önemli dönemeçtir. TC devlet içi birçok cinayetle yeniden yapılanma dönemini yaşıyordu. Salt Mumcu deyil, birçok simgeleşen “güvercin” isimli kişi katledilip devamında sorgulabnmayan dönem olmaktaydı. Mumcu, yazılarıyla devlet içi kirli işleri yazıp, mafya devlet karanlık alanlarına daldıydı. Özellikle dinseleşme gericiliğin artışını, siyasal mafyalaşma ile resmen silah uyuşturucu olaylarına girdi. Ancak, resmi idolojik ekseninden tam sıyrılamadı: nedense Türkiyedeki İslam hareketi ABD ile Sudi eksenli çizgide gelişirken, ozaman önemli bir yanılgıyla hep “Türkiye iran olmayacak” noktasında seslendiriliyordu. Bundandır ki gelişen ve ağırlıklı Afkanistan eksenli Sudi finansmanlı cihatcı hareket fazla öne çıkmadı. Hat ta, Müslüman kardeşlerin Sunni gerçekliğine karşın nedense dini gericilik merkezine hep ABD seçkli iran konuluyordu!
Sonuçta, Uğur mumcu araştırmalarıyla devlet içi bazı konulara dokunmaya, uluşsalarası boyuta yönelmesi sonucu, Ocağın soğuk 24 tarihinde arabasına binerken patlayan bonba ile paranparça oldu. Elbet, bu tip cinayetlerin de aydınlatılmama gerçeği de yaşandı. Halbuki yönelişi aktardığı Mumcu, sonradan TC yönetim şekilenmesiyle günümüz Türkiyesi haline geldi. Zamanındaki başarısız veya engelenen koşullar, yollalrını sürdürüp bugünün K. Kıbrıs ile TC siyasal yapılanışına gelindi.*****
Ocak kış ayını yaşatıyor. Yazıyı yazarken, dışarıda gök gürleyip acayip yağmur başladı. Ama, yukarda birkaçını yazdığım yakın tarih olayları ise sıcak şekliyle yaratığı yangının hızı günümüz soğuklarına rağmen siyasal yakıcılığı ile sürmektedir. Bunlar güncel akışta saydamlaşıp yollarına devam ediyorlar. Bize de unuturarak, ve bu unutulmuş balık havvızamızla resmen yeniden istediklerini öğretip gerçekleri sildirtip resmi kültürleşmelerini de kökleştirme amacındadırlar. Daha 2 yıl önce yaşanan olay dahi siyasetcinin diline gelmiyorsa, diyecek fazla söz de kalmıyor. Buda bizim yüzleşmemiz gereken acı noktadır.