Oportünizm insanlığın tarihi kadar eskidir. Popülizm ise modern çağda devreye girmiştir. Her ikisi de insanlığın başına bela olmuş, buna sarılan birey ve toplumlara günün sonunda felaketler getirmiştir. Bunlara ilaveten, insanlığa telafisi güç hasarlar vermiş, gelişme yolunda ciddi zaman kaybına yol açmıştır. Kıbrıs’ta bugüne kadar soruna çözüm bulunamadıysa, irade eksikliği olduğu kadar oportünizm ve popülizm bunda birinci derecede rol oynadı dersek abartı olmaz.
Bugünlerde bakıyorum; birçok örgüt birçok siyasi parti insan hakları havarisi kesildi. Sanırsınız ki insan haklarına saygıda kusur etmiyorlar. Pekala, ne kadar samimidirler diye sorsak işte orası meçhuldür! Konu malum: Matematikte dünya birincisi gelmiş TC kökenli bir kızımız güneye mevcut sınırdan geçemeyince papara koptu! Sade vatandaştan sivil toplum örgütlerine, siyasi partilere ve siyasetin en tepesine kadar herkes Rumları suçladı, suçlama oyununun daniskası devereye kondu. Rumlar sözlü olarak bir güzel dövüldü ve bu provokasyona küçük bir topluluk dışında nerdeyse herkes dahil oldu.
Takke düştü kel göründü
Neymiş; Berilsu bu kapılardan geçip ödülünü almalıymış! Herkes eteğindeki taşları dökünce, kimin ne olduğu nerede durduğu ve kime çalıştığı da bir anda açığa çıktı. Siz buna, takke düştü kel göründü de diyebilirsiniz. Halbuki TC kökenlilerin güneye bu kapılardan geçemediği herkesin malumu olduğu gibi 45 yıllık da bir realite bu! Beğenirsiniz beğenmezsiniz; adamlar statükoya karşı bir poliika geliştirmişler ve çatır çatır da uyguluyorlar. üstelik sizin gibi yanar döner de değiller. Pekala, amaç burada ödülü almak mıdır? Tabi ki hayır! Burada amaç ödülü almak olsaydı, nasıl ki geçmişte sportif karşılaşmalarda İstanbul veya Atina üzerinden oraya gidilmişti yine ayni güzergah izlenebilirdi. Ama amaç üzüm yemek değildi, amaç bağcıyı dövmekti.
Samimiyetsizlik paçalarımızdan akmakta
Ama işte oportunizm de böyle bir şeydir. Kendince fırsatı buldu mu, yükletiyor ve yükleniyor da yükleniyor rakibinin yani karşı tarafın üzerine. Mizansen, kurgu, buram buram provokasyon kokan olay patlak verirken oportunizm kervanına rejimin güvenlik halkasını oluşturan Cumhuriyetçi Türk partisinin sözde barışçı lideri Tufan Erhürman rejime bir anda can simidi oldu! Neymiş ‘’Berilsu Meral’e yapılanlar kabul edilemezmiş!’’. Konuyu mecrasından saptırıp herkese insan hakları dersi verme yarışına girdiler. Gören duyan da kendilerini insan hakları havarisi sanır. Realite ise rejimin güvenlik halkası olduklarıdır. Bunu her fırsatta ispat da etmişlerdir. Örneğin ara bölgedeki iki toplumlu ve diplomatların da hazır buunduğu etkinlikte KTOEÖS Başkanı Selma Eylem kuzeydeki baskıcı rejimin çarpıklıklarını anlatırken, hiç gereği yokken söz almış ve kadını yalancılıkla suçlayıp kuzey için pembe bir tablo çizmiştir. Diyeceğim o ki, Kıbrıs’ın kuzeyinde her türlü hukuksuzluğun sürdüğü bu coğrafyada tepki gösterecekseniz, buradaki hukuksuzluklara gösterin ki bari bir anlamı olsun. CTP’nin zaten yaptıkları ile rejimin yanında olduğunu biliyoruz ama böylesi anlar şapkanızın düştüğü kelinizin de, poponuzun da apaçık görüldüğü anlardır. Pekala derdimiz kızın güneye geçip ödülü alması mıdır? Kocaman bir Hayır! Bizim derdimiz, onun üzerinden Rumlara yüklenip var olan ipleri de koparmaktır. Samimiyetsizlik siyasi partiler olsun, siyasi hareketler olsun paçalarımızdan akmaktadır.
Kendi yaşadığımız drama itiraz edeceğimize, yaşadığımız dramı karşı tarafa da taşımak istiyoruz
Eğer amaç kızın ödül alması olsaydı tıpkı diğer sportif faaliyetlerde olsun, şu olsun bu olsun oraya İstanbul veya Atina üzerinden gidilir ve o ödül alınırdı. Ama bizim amacımız o değildi. Buradaki amaç böylesi etkinlik veya faaliyetleri kullanarak TC kökenlilere güneyin kapısını açmaktır. Yani burayı yaptığımız her türlü hukuksuz işlerle yozlaştırıp kokuşturduğumuz yetmezmiş gibi bu kokuşmuşluğu güney Kıbrıs’a da taşımak isteriz!
Kendi yaşadığımız drama itiraz edeceğimize, yaşadığımız dramı karşı tarafa da taşımak istiyoruz. Budur işte bütün meselenin özü!!! Yoksa kızın ödül alması falan değildir, çünkü kız sadece işin kurbanı seçilmiştir!
Burada bir hatırlatma yapmadan da geçemeyeceğim: Kıbrıs sorununda görüşmelerde 80 milyon Türk’e vize muafiyeti ve Dört Özgürlük boşuna mı getirildi sanıyorsunuz! İşte Tufan ve onun gibilerin bu olayı fırsat bilerek Rum tarafına yüklenmesinin sebebi budur. İnsan hakları maskesinin arkasına saklanarak o politikaya zemin yaratmaktır asıl amaçları, gerisi hikaye!
Avrupalılar Birliği’nin böyle bir şeyi kabul etmeyeceğini çok iyi biliyorlar ama bu politikaları gündeme getirerek ‘’Aha gördünüz ya, bu Rumlar da hiçbir şeyi kabul etmiyorlar!’’ demeye getiriyorlar…
Oportünizm ve şovenizm kervanına onlar da katıldı
Statükonun ve rejimin güvenlik halkaları sadece onlar değil tabii. Ayni anda bir çok halkası harekete geçiyor ve Koro halinde saldırıyorlar karşı tarafa. İnsanlar sağdan gösterilen tepkilere şaşırmıyor ama soldan da ayni tepkiler gelince şaşırıyorlar. Koroya Bağımsızlık Yolu partisi de katılıyor, hem de hepsini sollayarak! Çiçeği burnunda olan parti, rejime göz kırparak bu maskeli baloda Rumlara bodoslama saldırmak için fırsatı hiç kaçırmadı. ‘’Batsın sizin Milliyetçiliğiniz’’ derken aslında şovenizmin de daniskasını yapıyor. Var olan bu köhnemiş ve küflü sahnede yerini almak için adeta çırpınıyor, yırtınıyor. Oportünizm ve Şovenizm kervanına bu şekilde Bağımsızlık Yolu da katılarak bir anlamda rejimi selamlayıp göz kırpıyor ve akla da o meşhur dizeyi getiriyor: ‘’Yok birbirimizden farkımız, hepimiz de Osmanlı uşağıyız’’.
KKTC’nin dinamik şen şakrak ‘’eylemci’’ çocukları
Bazen böylesi olaylar sizin nerede durduğunuzu, neyi murad ettiğinizi, hangi kuyuya kiminle birlikte indiğinizi de gösteren turnosol kağıdıdır! Adı ve şanı Bağımsızlık Yolu olsa da, belli ki yolu şaşırmışlar ve başka yolun yolcusu olmuş arkadaşlar! KKTC’nin dinamik, şen şakrak “eylemci” çocukları, seçim kaygısıyla sahnede yer alıp siyasi partiye de dönüşünce ve TC’li seçmene göz kırpma, bir yerlere mesaj verme derdine düşünce kendini böyle ele verdi işte. Futbolda bile oyuncu, gol hamlesini yapmadan ofsayt var mı yok mu diye bakar, sonra topa vurur. Seçim ve seçilme heyecanından olsa gerek; yaratılan kurguya, mizansane kendini kaptırıp, mevcut siyasi partileri de sollayıp ön saflarda yerlerini aldı rejimin yeni cici çocukları.
Burada şunu söyleyeyim, ille da birilerinin hakkını savunmak isterseniz öncelikle 200 yüzbin Rum’un malını mülkünü gündeme getirin de bir inandırıcılığınız olsun. 45 yıldır kullanamadıkları özgürlüğü ve insan haklarını da eklemeyi unutmayın sakın!
Burada görmemiz gereken şudur: Çocuğu kalkan yaparak insan haklarını savunur gibi gözükseniz de, oportunizm kervanına şovenizmin tohumlarını saçmak, bu saldırılarla mevcut bağları daha da zayıflattığı gibi, 80 milyon TC’li nüfusa güneyin kapılarını açmaya zorlamak rejimin gözüne girme yarışından başka bir şey değildir bu.
Bizim City’nin mandırası mı sanıyorsunuz Shengen bölgesini
Siyaset sorun çözüm bulma sanatıdır. Siyasette ne söylediğinize değil, ne yaptığınıza bakılır.
Belli ki seçim gongu çalmak üzere ve arkadaşların da bu küflü sahnede yerlerini almak için acelesi var! Açıklamada gözümden kaçmadı: 2 yıl önce vuku bulan bir olaya da, 23 Nisan etkinliklerinde Sırbistanlı çocukların güneyden kuzeye geçişine izin verilmeyişine de atıfta bulunularak yine çocuklar üzerinden Kıbrıs Cumhuriyeti’ne saldırıda bulunarak ırkçılık suçlamasında bulundu bizim şen şakrak çocuklar. Burada basit bir soru sormak sormak istiyorum: Siz alın yüzlerce çocuğu ve AB’nin kapılarına dayanın. Sizi muhaceret kanunlarından dolayı içeri almasınlar. Bu durumda AB ırkçı mı oluyor yani? Yoksa siz çocukları kullanarak aklınca siyaset mi yapıyorsunuz? Biraz ayıp olmuyor mu bu yaptıklarınız? Bizim City’nin mandırası mı sanıyorsunuz Schengen bölgesini?
O çocukların 23 Nisan etkinliğine oradan gelmemesi gerektiğini herkes biliyor zaten. O grubu güneye yönlendirerek oradan getirmeye çalışmak, iyi niyetle bağdaşmadığı gibi art niyetli olduğunuzun da açık bir göstergesi değil midir? Mevcut durumdan dolayı oradan geçemeyeceğini herkes biliyor da siz mi bilmiyorsunuz? Ve bunu bahane ederek 2 yıl sonra ‘’Irkçı’’ yakıştırması ile saldırıyorsunuz! Tabii burada gözden kaçırılmaması gereken şey; Kıbrıs Cumhuriyeti üzerinden aslında saldırılan Avrupalılar Birliğidir. Birliğin değerleri bellidir. Türkiye de Kıbrıs’ın kuzeyi de eğer gerçekten bir parçası olmak istiyorsa, nelere uyup nelere uymayacağı da açıktır.
‘’Biz gelirsek daha iyi yaparız’’ siyaseti bizi biz olmaktan çıkarmış
Değerli okurlar, işte Kıbrıs’ta Barış arayışları bu yüzden sonuçlanamıyor. Çünkü oportunizmle barışa değil; çözümsüzlüğe, savaşa, kan ve gözyaşına sebep olup bu politikalarla 40 yıllık yaraya merhem değil, olsanız olsanız rejimin güvenlik halkası olursunuz. Diğerleri gibi de birer tetikçiye dönüşüp, sonrasındaysa tarihin çöplüğüne atılırsınız!
Diyeceğim o ki; çözüme ulaşmak istiyorsak öncelikle oportünistlerden kurtulmamız gerek!
Bazen düşünüyorum da şu Rumlar olmasa toplum olarak biz ne yapardık? Çünkü Rumları suçlamadan duramıyoruz. Vatandaştan Reis-i Cumhura kadar her olayda saldırmak ve suçlamak için hemencecik mevzi alıyoruz. Bu adeta yaşam biçimimiz haline dönüşmüş. Papaza sövenler, dürümesin diyenler, her konuda “Rumu” suçlayanlar acaba kendilerinin ırkçılık yaptığının ve kolaya kaçtığının farkında mı? Biz toplum olarak hiç mi suçlu değiliz? Ödevlerimizi düzgün yapıyor muyuz? Aynaya bakıp var olan gerçeklerle yüzleşmek neden bizi bu kadar korkutuyor? Suçlama oyununda geldiğimiz nokta içler acısı olup, ruh sağlımız açısından da hiç iyi değildir. Hep birilerine yaranma, göz kırpma Ankara’daki hükümetlere hizmet yarışında ‘’Biz gelirsek daha iyi yaparız’’ siyaseti, bizi biz olmaktan çıkarmış ve insani değerlerimizde de erozyona yol açarak insanlıktan uzaklaştırmıştır.
Herkesin yeni yılını kutlarken, yeni yılda “ama”sız Barışa ulaşmak dileğimi iletiyorum…