Öncelikle, hem gelişmeler üzerinde önemli birikim olması önemlidir. Sistemin Kapitalist özü ve Emperyalizim çerçevesini göz ardı etmeden konulara yaklaşmak da gereklidir. Tüm bunlara ek olarak, konu edilen yerlerin de genel siyasi duruşlarını yerine oturtmak da şartdır. Bunların aksayan her yönü, boşluğu algı, yanlış veya bilgisizlikle ötelendirme doldurup, hep bilimsel eksikliklerle yorum yapmak zorunda kalacaksınız. Aşağğdaki Türkiye politikasındaki 3 ülke bu koşulların olmazsa olmaz deyerleridir. Ayrıca, Kıbrıslılar olarak acı yüzleşilmeme eksikliğini de hep hisetirecek olgulara da raslayacağız. Çünkü, Türkiye Emperyalist sisteme eklenip NATO ile de taşlandırdıktan sonra ilk önemli uygulanan dış politik müdahale Kıbrıs olup, sistemle saydamlaşan hareketlilikle oluşturuldu. Kıbrısta yapılanların tabulaştırılıp eksik bilgi ve sistem yönü boşlukta kalınca, buna “ulusal” giysi de giydirince, bu yanlış sinsile, günümüzdeki son Libya olaına dek gelindi. Aşaağda, ilgili 3 ülke gelişmeleri ile basit gerçeklikler etrafında dolaşılacaktır.*****
Aslında, biraz yakın tarihi doğru okuyan, Türkiyenin kurulmasından tutun, devamında Suriyenin kurulmasına dek hep çalkantılı sorunların olup sistemsel müdahalelerin gerçekleştiği bölgesel coğrafya koşullarına raslar. Nitekim, Suriyenin Fransız İngiliz planlarına hep tersten yanıt vermesi sonucu, Önce, Lübnan yapılanışı ve yine yeterli olmama sonucu ve hem de ikinci paylaşım savaşında Türkiyeyi taraflarına çekme adına Hatayı yani ozamanki adıyla “isgenderun eyletini” Türkiyeye verdiler. Bunlarhep Suriyenin kurulurken ki ayrışmaların nifakını soktu. Daha sonra Suriye hem İsrail ile savaşması, hem de Soviyetler yanlısı olmasıyla, Türkiye ile ters yörüngede yol aldı. Nitekim, Seksenlerdeki Suriyedeki Müslüman Kardeşler gerici mezhepci ayaklanmasını hem Türkiye hem de ABD ülkenin Sovyet yanlılığından ayrıştırıp Amrikancılaştırma siyaseti olarak kulanıldı. Ayrıca, Suriyede laik eksenli otoriter yapı olması sonucu, ABD desteklediği İslami şeryatcı Sunni kesimli olması da öteki genel fay hatını oluşturdu. Sonuçta, Halep katliyamlarıyla Suriye otoriter Sovyet yanlısı laik rejim ayakta kaldı. Ama, hep Amerikadan Türkiyeye, Suriyedeki gerici ve suni kesimler rejimi devirme adına desteklendi.
Daha sonra benzer hamleler oldu. Suriye yeri geldi Türkiyedeki PKK desteği yaptı. Türkiye ise Suriyedeki gerici mezhepci Müslüman kardeşler veya Türkmenleri de damıtarak devirme hamleleri yaptı. Bu durum, Sovyet yıkımı sonrası hahifledi. Hele de Suriye, Kürtlere verdiği desteği de kesince, düzelir gibi olundu. Ancak, sistemin Emperyalist gerçeği ile konulan yeni Siyasal İslamlı BOP stratejisi, yeniden Suriye alanını açıyordu. Nitekim, daha baştan Suriyedeki Esat rejiminin devrilmesi ve Müslüman Kardeşli siyasal İslam projesi Amerikan patentli ve Türkiye katılımcı yönüyle piyasaya sürüldü.****
Herkesin gözü önünde bu çok yönlü oynandı. Sonunda Esatı devirme ve Şamda namaz kılma stratejisi, pek de hesaba katılmayan Rusya iran müdahalesi ile iflas edildi. Ama, genel politika devam ediyor. Türkiye hem de Siyasal İslam ile Yeni Osmanlı idolojisine uygun, Anti Kürt fenomeniyle den süsleyip yürütüyor. Emperyalist çelişkileri de kulanıp, Suriyeye girildi. Önce veklet savaşıyla cihatcılarla deyişik isimlerde verilen siyasi askeri mücadele, her başarısızlık sonrası, artık direk Türkiye Suriyeye girdi. Anti Kürt kartıyla, Amerikan Rus çelişkilerinin fırsatını deyerlendirdi. Giderek de Kuzey Suriyenin orta ve doğu yörelerine yerleşmeye Kıbrıs tipi Kuzey politikalarını uygulamaya başladılar.
Şimdi, Suriyenin kuzeyinde ikili kısgaçlı ve fırsatlı coğrafya oluştu: idlipdeki cihatcılar “ki Türkiye bunları korumaya çalışıyor” gelecekleri askeri alana kayıyor. Öte yanda, Kuzey Doğusunda Kürtleri boşaltıp hem de kendi TOKİ modelli yerleşimle kendi yandaşlarını yerleştirme arayışları zorlanıyor. Buranın resmen etnik temizlikle Kürtlerin sürülmesi hedefleniyor. Türkiyede kurdurtulan adı deyişik isimlerdeki örgüt ise buranın kontrolunu Türkiye askerleri ile kurmaya çalışıyor. Daha tuhafın normaleşmesi ise Türkiye buraya girerken ABD ve Rusyadan izin alıp sınırlar belirlenirken, yine Türkiyenin Kuzey Doğu Suriyede kalıcılaşma adına ABD ve Rusya ile protokol yapıyor. Bu uygulamalarda Suriyenin onayı veya görüşüne dahi baş vurulmuyor. Bir anlamda, Kuzey Suriye Rus ABD çelişkisinin kulanımı ile bölgedeki Kürtlerin ayrıştırma hesapları ışığında Türkiye bölgeye yerleşiyor.
Şimdi, idlipte Rus ve Suriye operasyonları ile Türkiyenin de desteklediği Cihatcı fay hattı kırılıyor. Öteki bölgede Amerika resmen Türkiye ve Kürt paydaşlıkla petrol sahalarına uğrayan yere dek hakim ve kalıcı kalma stratejisindedir. Rusya ve Suriye ise bölgeye geldiler. Bölgenin Kürt yapısı ile Türkiye uyuşmazlığı ile Amerikanın bunları burada tutma ikilemine, Rusyanın Türkiyenin yaptıklarına göz yumup Amerikadan uzaklaştırma hesapları çatışıyor. Bu karmaşada, Türkiye şimdilik “giremez” denilen Suriyede belirli toprağı ele geçirip, kendine özgün temizlemelerle yandaş arap yapılarına dönüştürüyor. Gelinen karmaşa budur.******
Özellikle, Libya eski lideri Kadafi, Türkiye ile iyi ilişki peşindeydi. Hat ta, Türkiyenin zaman zaman Amerika ve Mısırla ona karşı komplolar ve provakasyonlar gerçekleştirmelerine rağmen. Ama, Kadafi yok olmama adına, Amerikaya tavizler, hat ta orduyu eğitmelerine fırsat verecek ölçüsünde yaklaşmak istedi. Sonuç malum: Kadafiyi hem devirdiler, hem de katletiler. Bu net bir gerçekliktir. Türkiye Libyaya hep ikili oynadı. Aynen K. Kıbnrıs gibi. Denktaşa yardım ve oğluna destek veren Kadafi, Kıbrıstan da karşılığını aynen almadı.
Emperyalist müdahalelerle yenilen Libya lideri, korkunç şekilde de katledildi. Ama denilen temel hedef olmadı! Libyaya “özgürül ve demokrasi” gelmedi. Tam aksi ülke parçalandı. Sızan bilgilere göre Amerika ve İngiltere baştan planın B noktasında üçe ayrılmasını dahi planladılar. Fakat, Libya Petrolu ve katılan çok taraflar, müdahale başında kazıklanan Rusya gerçekleri, Libyada aşiret tipi ayrışmaların da yardımıyla, deyim yerinde ise “Darmadağın” oldu. Fakat, Dünya pek Libyayı gündemleştirmiyordu. Tam aksi, görmezden geliyordu. Nezaman ki işe denizler ve yeniden petrol paylaşımı gelince, fırsatcılar da tekrardan karıştırılan kartlardan koz almaya çalıştılar.
Türkiyedeki siyasal İslam çizgisi hem idolojik hem de kendi tezlerine uydurtma adına hemen harekete geçti. En mümkün itifakcı Traplusgartaki Müslüman kardeşler yapısıydı. Sağolsun, İngiltere sanki bunu düşünmüşcesine de B.M. toplantısında Traplusgartaki yönetimi Libyanın geçici hükümeti olarak onaylatı. Devamını kimse okumadı! Çünkğü seçim yapılması ve yeni Temsilciler meclisinin onaylaması veya yeni başkan seçme devamlılığı hiç söylenmiyor. Nitekim, göz ardı edilen bu bölüm, ülkenin devamında yeni bir dinamik yaratı. Meclis ile Traplusdaki örgüt ikileme düşdü. Doğu Libyada Meclis toplanıp aksi karar aldı. Hat ta, eski general Hafteri de Ulusal ordunun başına geçirdi. Böylelikle Libya yeni iç savaşı tırmandırdı.
Güneyde ve Tunus sırında başka yapılar da çıktı. Güneydekileri Nijer ve Nijerya yanında Sudan da destekliyor. Hafter yönetimini, Fransadan Mısıra birçok ülke kabulendi. Aynen son dönemde Rusya da oldu. Traplusgart ihvanı ise türkine ve gizli gizli İngiltere ile arada dolaşan iki taraflı italyayı Katarı sayarız. Garip olan, B.M. baştaki kararını hala deyiştirmedi. Böylelikle yapının önemli ülkeleri Doğu Libyadaki meclisli Hafteri desteklerken, karar olarak hala Libya Ulusal hükümet denilme çelişkisini koruyor. AB başta Libyanın seçimlerle şekilenmesi gerekçesiyle kabulendiği Traplus rejimini hala desteklerken; üye ülkelerinin çoğu şimdi Hafter yanlısıdır. Böylesi devletler ve uluslar arası kuruluş paradoksları da vardır.
Türkiye, kendi siyasal duruşuna göre zaten Hafterlilerin laik olma ilkesi nedeniyle direk yakınlık düşünceleriyle ihvanı destekliyor. Fırsatı da kulanıyor. Algı operasyonların yaygınlığı da kulanılıyor. Traplus rejimi düşmeme adına ve Türkiyeden başlanan yardım almayı direk askeri boyutda yükseltmesi adına da Erdoğanın taleplerini sadece askeri güvenlik desteği adına imzaladı. Hemen buna zafer ilan edecek önemli kesimler de buna sarıldı.
Önceki yazılarımda bunları epey geniş yazdım. Sonuçta, Türkiye buna tıpkı Kıbrıs ve Suriyedeki damıtma gibi “Osmanlı eski toprağı” cümlesini de katarak, Libyada Traplus rejimi yayanında resmen savaşa taraf oldu. Aşmaz ise ayni; belirli çevreler devlet refleksli baktığı ve hala TC yerine eski Osmanlı hülhyaları dolaştığı nedeniyle tuhaf çalkantılara girdiler. Hem Libya politikası eleştiriliyor, yapılan anlaşmalara “geç kalındı” deniliyor, fırsatla açılım gerçekleştiği başarısı da teslim ediliyor. ilgili anlaşmalar ve hat ta kulanılan kelimelerin bile anlamı önceki makalelerimde yazıldıydı.
Sonuçta, direk politika kararı olan AKP fırsatı da kulanıp hamle yaparken, yüzleşilemeyen geçmişlerle boğulan muhalefet ise şaşkın şekilde ordan oraya savruldu. Libya ve Suriye müdahalesine onca sıkışmışlığa rağmen destekler verildi. Bu bir gerçektir. Şimdi, Libya kağosu ile Osmanlı fetihcilik ikileminde siyasal oyun oynanmaya devam ediliyor. Traplus rejimi sıkıştığı için de Türkiye Rusya ile denklem kurma ve rejimi ayakta tutma adına asker göndermeğe de hazır. Bakalım ayni karışıklık ile fırsat Türkiyeyi Libya çöllerinde de yükselen ilhaklaşırmacısı boyutuna taşıyacak mı?******
Bu köşenin okuyucları özellikle son dönemde Tunus makaleleri de okudu. Özellikle seçimler ve hükümet kurma konusunda Ilımlı İslamcılar ile yan yana gelemeyen sol ikilemlerinin de uyarısına rasladılar. Nitekim, son başkanlık seçimlerinde bunalan Tunus halkı Anayasa eski başkanını başkan seçtiler. Özellikle partielre uyarı olacak biçimde bu yapıldı.
Tunus son Ortadoğu perdesinin açıldığı ve pek de beklenmeyen ülkesidir. Örgütlü toplum ile siyasal parti gerçeklikleri sandıktan sokağa hep yansıdır. Politikacıların uzlaşamadığı laikliği sokak hükümet bozma veya yeniden seçime taşıyarak gerçekleştirdi. Bundandır ki Tunusta hem Cihatcılar güçlü, hem ulusalcılar mevcut, sol parçalı olsa da etkinken, Arap Berberi ikilemli etnik yapılar da vardır. Siyasi İslamcılar da oldukça destek alıyor. Böylesi ülkede kolayca bazı dış politikalar gerçekleştirmek de zor.
Ansızın Erdoğan Tunusa gider. Orada resmen Libya konusunda destek ister. Özlelikle başarı için Tunusun konumu önemlidir. Erdoğan gayet iyi bir açıklama yaptı. Türkiye medya ekseni ise Tunusla olan iyi görüşmelerden söz ediyordu. Derken, Tunusun son seçilen ve daha gerçekci olup yolsuzlukla mücadelede halk beklentisi olan Cumhurbaşkanı banbaşka telden çaldı! Tunusun çekilmek istenen savaş tarafcılığına düşmeyeceğini açıkladı. Bir anlamda Türkiyenin desteğini vermedi. Dahası, Erdoğanı Tunusa davet etmediğini de belirti. Tabi ki Türkiyedeki çoğu medya bunu görmedi!
Kaldıki, Tunusta, hem de ihvan yanlısı politika takınılması, sokağı yeniden ısıtması da kesin olacaktı. Kolay kolay yönetim bu kararı hem de bir görüşmeyle veremezdi. Kaldı ki Tunus özellikle Fransa ve Mısırla iyi ilişkileri de var. Öyle kendini Libyadaki direk ateşe atacak takatı da yok. Bunları yaşananlarla bilenlerin, gelen bilgileri de sorgulayarak ele alması da gerekir. Böylelikle Tunus Libya denklemi de kaldığı yerden devam etmekte olduğu algısı yaygınlaşıyor.
Yılı tamamlarken, direk bize de yansıyan Türkiye politikasını da düşünerek, atılan adımları kendi özleriyle dikatle ve buradaki derslerle ele alma zorunluluğu, yukardaki seçilen 3 örnekle yeniden yazma ihdiyacı duydum. Hele de şu anda dinlediğim TC kanallı Kıbrıs yorumu bana yeniden uyarıya ihdiyaç getiriyor: “Türkiyenin başarılı Kıbrıs” diye başlayan övgü ilerde Libya hikayesinde de kendini hisetirmesi mümkün. Bakalım önümüzdeki yıl iyi gelişmeler yazma şansımız oalcakmı.