Öncelikle yazamadan edemiyeceğim bir ölüm bilgisiyle makaleme başlayacam. Atmışlardan beri Türkiye sosyalist hareketinde yer alan Teslim Töreği geçenlerde kaybettik. Daha da sızlatan yüzleşme ise şu: karşılaştığım bazı eski kendine sol diyen insanlara Törenin ölüm haberini söyledim. Onların nerede ise hepsi bu ismi pek duymadıklarını söylemesi, beni düşündürtü. Oysa, Teslim Töre Atmışlar ortasından ölümüne dek sosyalist hareketler içinde yer aldı, bazen katılımcılığı, bazen de KEP veya Emeğin Birliği gibi siyasetlerin de kurulmasında önderlik yaptı. Önemli olacak duruşlarından birisi de gerek Kıbrıs Türkiye politikası veya Türkiye içi katledilen azınlık kesimlerine yönelik direk resmi görüş karşıtı duruşuyla da yerini buldu. Kıbrıs işkaline direk söz edip karşı olan sayılı Sosyalistlerden birisi veya Türkiye içi yaşanılan tarihi kıyımları çekinmeden söyleyen devrimcilerden birisidir. Bundandır ki Avrupada yapılan cenazesine Türkiyede şu anda pek adı duyulmayan Azınlık kesimler de katıldı. Türkiyedeki istanbuldaki cenazesine de sosyalist partiler ve öteki sol kesimler de buluştu. Töre, sürgünde ölen önemli devrimcielrden birisi olarak tarihe geçti. TİP içinde yer alan, Malatyadan Antebe önemli etkielri olan, birlikteliklere önem veren önemli yaşamıyla, hem barışçıl, hem silahlı mücadelelere katılan, hapislikten sürgüne her türlü zülmü yaşayan Teslim Törenin Kıbrısta pek akılda kalmaması da başka bir fenomen hale geliyor.
Sözü edilen dönemlerde epey Kıbrıslı da mücadeleye katıldı. Devrimciliğin öğrenmesinde katgılar oldu. Teslim Töre de bu süreçlerde hep ismi duyuldu. Hat ta Denizlerin idamında başta YOL TV bu kişinin sesiyle görüş aldı. Ama, her konuda olduğu gibi Törenin de adı akılda kalmadı! Buda, bize bazı yeniden Türkiye gerçekleriyle yüzleşme zorunluluğunu getiriyor. Öyle getiriyor ki unuturken bir yanlış, öteki yanlış da bizde Devrimci çizgide olmayan kişilerle yeniden sosyalizim yazma tuhaf ironinin de kısgacına girme ikilemiz yaşanmasıdır. Görüş köpüşü ile ardından yerleştirilen resmi siyasalaşma sonucu, kendi ilerici kesimimze dahi güncel uzlaşma imgesini koyma sonucuna geldik. Boşuna deyil, Çeguveranın resmiyle solculuk yapma ile ölen eski ilericilerin simgesini Demokrasi şehidi yapma silikleştirme birliktelikleriyle, önemli bir acı yola doğru ilerleme devam edilmektedir.
Teslim Törenin ölümüyle, aslında bildik eski gerçekliklerin tükenişi ile yerine başkasının gelememe gerçeği ile de yüzleşmek gereksimi artımaktadır. Hala, bu liderleri ölümle de olsa anımsayıp yaşananları akıldan geçirirken, sonuçta günümüzde de Ne yapmanın sorusuyla da yoğunlaşıp geleceğe taşlar örmek gerekmektedir.******
Gelelim günün tuhaf K. Kıbrıs gelişmesine:Herhaolde bir ülkede başbakan olan kişinin yurt dışına gidip gitmeme tartışması buradaki geniş zamana yayıldığı başka yer yoktur. Ersin Tatarın Londra serüveni ve gidip gitmeme ikilemi, bazı çevrelerce hep gündemde tutulmaya çalışıldı. Ersinden de yanıt gelmiyordu. Tam da partisinde tasfiye isteyenlerin de balonlaşan saray macerasına tetiklenirken, bu defa ayni soru kendi cepesinden de geldi. Sonuçta, aslında İngiltere Ağır Ceza mahkemesinde böyle bir kararın olduğu anlaşıldı. Araya bazı bildik TC diplomatik destekli ilişkiler sonrası Ersin kaldırılan tutuklama kararı sonrası ingiltereye gider. Taraftarlar yandaş gözle buna baktı. Öteki kesim kararda sadece kaldırılma olup konunun yargıda bitmediğini söylüyor. Kesin olan, Ersin Tatarı Şener Elcilin konuyu konuşturtmasıyla var olan yasak korkusu ve tutuklama gerçekliği, Ersin lehine kaldırıldı! Tatar eğer normal insan gibi bu konudan kurtulduysa, karşıt gördüğü Şeneri kutlaması gerekir. Konunun gündeme gelmesiyle, yıllardır ingiltereye gidemeyen Tatar, bu sayede olayın diplomatik incelikle de olsa daraltılmasıyla Londrada şov yapıp hamaset okuyarak, bir anlamda taraftarlarına da moral verdi. Şeneere bundan dolayı konuyu konuşturtarak kendini zincirden kurtarma teşekürü yapma inceliği olması gerekir. Ama, dangadungalarla koltuğa oturup saraya doğru balonlaştırılan Ersinden böylesi diplomatik insancıl duruş beklemek de hayalin de ötesindedir.*****
Bu köşede defalarca yazıldı: uyarılarla de tekrarlandı. Elinizdeki bilgilerle analiz yapmanın önemi anlatıldı. Ama, hala işin kolayına konmanın güzeliği devam ediliyor. Barışçıl dediğimiz kesim de bu konuda normaleşmenin ötesine, resmen durumu hastalığa dek getirdiler. Aşağdaki örneği buna yönelik yazıyorum…..
Geçenlerde bir haber burada hem hamaset medyasında hem de kendine muhalif deyip ayni eksende sınırlı olan kesimde önemsendi. Türkiye Lipya ile yaptığı anlaşma ile Münhasır alan ilan yaptı. Hadi, hamaset işbirlikci yandaş kesimi anladık! Peki, bazı kendine barışçl ve Uluslarası hukuk diyenlere ne oluyor? Onlar da başta görüşlerine önem verdiğim Sami Uslu da ayni potaya katıldı. Meyerlim bu anlaşma ile Türkiye Kıbrısa da yansıyaaak önemli mesajla Uluslararsı kurallara dönüyormuş!
Tekrar edecem: gerçekten beyensek de beyenmesek de önce bilgileri yan yana koyup, onlar üzerinden analiz yapmamız şart. Oysa, özellikle tıpkı Türkiyedeki bazı Devletci muhalifler gibi hala AKP gerçeğini anlamadan ve onların bazı sözleri sonrası sanki eyleme dökmüşcesine hemen olumlu havaya giriliyor. Halbuki son Lipya Türkiye konusunu ben gerek bu köşede gerek se prokram yaptığım medyada sık sık uyararak anlatmaya çalıştım.
Birkere, Lipyada hala bir devlet yok. Türkiye Müslüman kardeşlerin olduğu İslami Trablusgart yapısını destekliyor. Öyle destekliyor ki oaraya silahlar gönderiyor ve asker dahi konumlandırıp bu örgütlenmenin ayakta kalmasına yardımcı oluyor. İşte Türkiye Lipya deniz Münhasır anlaşmanın yapılma ikilemi bu. Gerçi B.M. Lipya konusunda çelişkili tanıma ikilemlerine de sahiptir. Biryandan hükümeti, öte tarafın parlementosunu tanıma ikilemine de girdi. Bu olayın ilk cepesi.
Gelelim öte tarafına, Türkiye ayni oyunu Mısırla denedi. Mısır Türkiyeye “arada Kıbrıs var* Biz nasıl ortak münhasır alan yapacağız” kuşkusunu vurgulayıp imzalamadı. Türkiyenin Kıbrısla da anlaşma yapmasını önerdi. Oysa, Türkiye Uluslar arası Deniz anlaşmasını kabul etmemenin temel nedeni adaların deniz münhasır alanı olamayacağını savunmasındandır.
Nitekim, şimdi Lipyanın bir tarafıyla yaptığı anlaşmada, aradaki Yunanistana bağlı Girit adası sahilerinde Türkiyenin Münhasır alanı olarak konuldu. Giritin de münhasır alanı olmadığı teziyle Lipyada destekledikleri Müslüman kardeşli yönetimle anlaştılar. Bunun geçerliği elbet sorunludur. Yarın Yunanistanla yeni bir deniz sorunu çıkacak. Şimdiden Girit meselesi yokmuşcasına yapılan anlaşma yarın Lipyada Mısırın desteklediği veya başka örgütler Traplusgarta girerse, zaten yok hükmüne girecektir.
Neyazık ki bu bilgiler yokmuşcasına ve Uluslar arası hukuk belgesi yapılmamışaasına salt söylenen ikili anlaşma ile hemen Kıbrıs kapuşaricilik hazırlığına oturtuldu. Onca dış servisler bolca ünüversiteler nedense bu denli basit gerçekliğe hala yanıt verecek dereceye gelmediler.******
Son elektrik grevi yeniden aynada bizlik oldu. İnsanlar konuşurken dahi onca açıklamalara rağmen, alışılan tenbelikler ve algılama şekli sonucu, kolayca provakasyonlara hazır kitleseleşmelerle birlikte sistemin yeniden üretilmesini gösterdi. Grevin anlamı hemen unutuldu. Güle oynama grev türküleri okundu. Elektrik kesilmesi üzerinden olay kavratıldı. Olayın yapılan anlaşma, verilen söz ve kurumun yarınının düşünce şekli pek de akla getirilmek istenmedi. Hele de grev yaparken, etkili olunma yönü savunan kesim, nedense elektriği kesilince kendi savundukalrını başkasına ters kulanma düşüncesine düştü.
Bu son grevin acıtan gerçeği, gerçekten hala neyin ne olduğuna deyil, dedikodu veya kendine dokunanla sınırlı cılızlaşan kamuoyu oluşmasıyla karşılaşmamızdır. Tabi, kurumun günümüze dek yaptıkalrının da yaratığı algının önemi de imkar edilemeyecek derecededir. Öyle ki oluşan ilişkiler veya sendikanın yeri geldiğinde işveren roluyla rol alması, insanların kurumu yargılarken sendikayı öne çıkarmasına da neden oldu. Özeleştirme veya daha ucuz elektrik ile ilerde sıkıntı yaşamama olguları adeta ötelendi. Öyle ki süresiz greve olayında dahi yurt dışı seyahlı, sergi açma şovcusu makamcının da eleştirilerin hedefine gelmeme tutumlarıyla da ülke kamuoyu olayının aynası oldu. Mubarek atma ve oynayıp imaj oyuncusu rolunda başa gelme figürü olarak başarısına başarı katıyor!*****
Tam da Elektrik olayı yaygınlaşır, kamuoyu etrafta görülen sendikaya tüm kurumun ve hat ta sistemin eleştirisini sıralarken, başka konuda nedense kolay saldırılacak yapı bulamadılar. Atlas Jetin uçuşları durdurması ve oluşan biletlerin uçuşan fiyatları, direk yaşansa da saldırılacak kolay yapı bulunmadığından konu sadece marazi okuma noktasında kaldı. Bazıları da şu KTHY ahlarıyla iç çekildi. Oysa, Ozaman da batan KTHY döneminde biraz anımsama zahmetine girilse, Atlas Jet olayı gündeme geldiydi!
Batan veya batırılan KTHY döneminde önceden uyarılar yine yapıldı. Oradaki sendika brakın duyarlılığı, bize oradaki çalışanlar “bizi kıskanıyorsunuz” diyorlardı. Kurumun batmayacağını söylüyorlardı. Oysa, ister ozaman ister se şimdi ayni politikanın geneline nedense kimse yaklaşmak istenmiyor. Hat ta özelleştirmenin daha faydalı olacağı hep söyleniyor. Elbet hava yolunda özelleştirme ile biletler ucuzlamış! Şimdi iş işten geçtikten sonra akla “ah” demenin ötesinde söz kalmadı. Bazıları da sanki yeniden arpa ekip ürün alma gibi veya ağaçtaki elmayı koparma tkrarıyla” ayni kuruluşların kamu amacıyla kurulacağını” öneriyorlar! Tabi ki bitmez martların hikayeleri de bazen okunuyor. Ancak, batıranlar üzerinden de yargı hiç meydanda yok. O bolca övülen bağımsız yargıdan selam kelam edilmiyor.
Atlas Jet şirketinin önemli başka konumları ise “aman Türkiye” korkusuyla hiç deyinilmez. Örnek, ilgili şirketin TC Turizm bakanının kardeşi olduğu, şirketin uçuşlara ara vermenin nedeni ekonomik kriz yaşanan genelin sonucu olduğu, Türkiyede damat ekonomik metiyeler aktarırken, Atlas Jet olayının aykırı olduğu, Kriz kelimesinin soruşturmaya neden olrurken, hava alanından şirketdeki etkilere varan sorunalrın olayın içinde olma olguları pek de duyulmak istenmiyor.
Ancak, bizim medya ile yolculuk yapmak isteyenler “biletler uçtu” sözleriyle sadece suya sabuna dokunmayan ve olayı anlatmayan bölümlerle de konuşmakla avunuyorlar. Kendielrine önem verdirip, gerçeklerden kaçarak, günü kurtarmaya devam ediyorlar.
Sanırım. Elektrik olayındaki saptırma ve Atlas Jet olayı ile KTHY dek dönüşen anımsamalar bizim nereye doğru yönlendirildiğimizin aynasıdır. Dileyen anlar, dileyen de hala başka havada kendini konuşturtup oyalanmaya devam eder. Yarın kendine gelince de nasıl ağlayacağını da kendisi bulsun.