yaklaşımlarÖzkan YıkıcıKıbrıs Bolivya algı kuşatılmışlığından – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Kıbrıs Bolivya algı kuşatılmışlığından – Özkan Yıkıcı

279 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

Kelimeler yerinde kulanınca, anlamlarının da karşılığını bulur. Bazı kelimeler vardır ki tek anlamlı deyil de yerine göre hem de vurucu içeriklerle daha öneme ulaşır. Yok siz kelimeleri boşaltarak, silikleştirip salt konuşmak için vurgulayınca da anlamsız geçip içeriğine önem verilmeyen konuma düşerler. Benim de zaman zaman kulandığım ve çeşitli anlamları güçlendirmek amaçlı simgeler vardır: “Eğer” kelimesi deyişik amaçlarla yeri geldikçe baş vurduğum uyarı kelimesidir. Okuyucuya hem uyarı anlamlı hem de kıyaslama yapma önemini hatırlatma ilkesine bağlı olarak özellikle de girişte baş vururum. Konunun önemi yanında içsel veya düşünsel nedenlerle de kelimesel “eğer” ifadesine baş vururum. Eğer, bazen uyarı bazen kıyas yapmada veya olsaydı sorusuna yanıt şekilde birçok önemli dikatin simgesi haline de geldi. Olamayan, dikate gelemeyen veya kıyaslama ile ayni gibi görünüp farklı kulanıımlı nice olgu Eğer ile resmen insanları düşündürten basit gelecek kelimedir. Bu yazımda da seçtiğim adamız ile ta uzaktaki Bolivyada “eğerli” çok deyişik konu bulacaksınız.

******

Sistem düşünceli veya kültürleşmiş statik kesim için, bu ifade pek yerinde kulanılmaz. Örneğin, sağ politikacıya veya onursuzlaşıp teslim olan niteliksezleşen kesime bu kavram vurucu olarak kulanılmaz. Ancak, amacı deyişim olan sol için her konuda nerede ise “eğer solcu olsaydı” eleştirisi sık sık duyulur. Sadece soldan deyil, örneğin sağ kesim de farkında olmadan “Eğer bu solcu olsaydı” eleştirisini yaptığı dönemler oluyor. Aslında, bizdeki eğer siyasalaşma yönü solda daha fazla duyulur. Hele de son dönemlerde resmen statikolaşıp bir yere gelme hedefli olma sonucu, sağ gibi konuşma boyutu da eklendi. Nitekim, artık Kıbrıs konusunda da şu tuhaf sol tartışma adeta birbirini yerme noktasına dek taşındı! Öyle silikleşti ki ülke sorunalrında konuşmayan, Türkiye ile konulara uzaktan seyretme tutumları normaleşti. Ama, siyasal etiket olarak sol imgesini hala kulanarak, ortaklaşan düşüncenin kelimesel farkıyla ayakta durmaya çalışılınıyor. Farklılık, imgelerde veya kulanılan dile de geriledi.

İnsanların özden kopup yenileyememenin de sıkıntısıyla resmen sağ olup sol etiket kulanma sıkıntısı da yaşanılıyor. Sol düşünceli olmamanın gerçeği, seçenek oluşturmamanın da sıkıntısını artırır. Kitlesel muhalefetin de boşta savrulmasını taşır.Örneğin hem Talat hem de Akıncı saraya dek ulaştılar. Görüşmeci oldular. Fakat, sol etiketlerle kamuoyundaki yaratılan imaj ile onların yaptıkları, solun sağ gibi görünmesine de neden oldu. Fakat, kitlesel apolitikleşme ile birlikte de bu zemin işlerine geldi. Ayni politikanın masada olmasına karşın, içi boş kavramlarla ayrışma yapma ile yandaşların tatmin etme konumu da gerçekleşti. Ayni şekilde, dış kamuoyu da ayni yanılgıyı yaşar. Kıbrıs gerçeklerini de bilmeyen kesimler, verilen şekliyle, saraydakileri ilerici solcu görmeleriyle daha uyumlu olacakları inancı oluşur. Sonra da defalarca yanılmalarına karşın da ayni kısırdöngüye düşerler.

Örnek, Mehmedali Talat saraya girerken, kamuoyunda barışçıl sol olarak algılatıldı. Kitlesel çözüm beklentilerini de peşinden sürükledi. Oysa, Mehmedali Talatı takip edenler, onun Türkiyeleşmenin de ötesinde AKP terkisine teslim olup bindiğinin de farkında varmamayı tercih etti. Bu fırsat da kulanıldı: Kendini AKP acentası olarak ilan ederken, Türkiyeden gelen “Birgün ve Hayat TV” muhabirlerine soldan çalıyordu. Öyle çalıyordu ki Hayat TV muhabirine Latin Amerikadaki sol liderlerin neden KKTC yi tanımadığını dahi söyledi. Bu konuyu ozamanki yazdığım Yeni Çağ ve Ortam gazetelerinde eleştirerek yorumladım.

Ayni çizgi kendini Sosyaldemokrat ilan eden Akıncı için de geçerli. Hat ta, Akıncı seçim probaganda döneminde Mücahitler derneğini dahi ziyaret ederken, sosyalist bazı partilerin kapısının önünden dahi geçmedi. Ama, yine kamuoyu “Akıncının saraya gidişini, sol simgesiyle” yorumladı. Masada tıpkı Mehmedali gibi deyişiklikler yapacak beklentisi köpürtüldü. Daha ileri gidilerek, sağ cenahın masaya koymayacağı önerileri Türkiye lehine koymasına karşın, sırf sol imgesi adına eleştiri yapılmadı. Oysa, Talat ve Akıncının Kıbrıs konusunda masaya koydukları öneriler dikatlice okunsa, herhalde sağ kesime duyulan tepkinin daha fazlası da verilecekti. “Eğer” kelimesi iki anlamla yerine oturur: “Eğer barışçıl, Kıbrıs için ve çözümcü soldan olsalardı” veya “Bunları da eleştirmekten kaçıyoruz” ikilemler olmayacaktı. Çünkü, yaptıkları ne  sol nede barışçıl amaçlıydı. Ama, onlar saraya girmek için hedeflerine ulaştılar. Basit kural hep unutulur: kimisi bir yere gelip deyiştirmek amaçlı politka özünde olurken, kimisi de önceliği bir yere gelme hedefini koymaktadır. Hedef bir yere gelmek olunca da deyişim de silikleşir.

Sözü geçen iki liderin partilerini nereden nereye taşıdıkları unutulup, dış kamuoyu da gerçeklerden kaçıp Kıbrıslılığa ihale etmenin imajına oynamada bütünleşince, Eğer ifadesinin de yeri daha bir artıyor. Salt, iç etiket deyil, dış politika ve öteki konularda da ayni yanlış hep yutulur. Çünkü, deyişim yerine, sistemin iyisi olma noktasına gelip, kelimeler de ona göre şekilenmektedir.Neoliberalizme karşı olup, onun deyerleri ile probaganda yapmak veya sistemi eleştirir gibi görünüp de ayni yapıdan kelimeler alıp farklılık yaratma fetişizmi de rovançta. Nitekim, farklı gibi duran Ersin ve Akıncı, Siyasi eşitlik veya siyasi egemenlik farklı söylemli probagandalarla ayni deyirmemin çeviricileri olmaktadır. Unutmadık Dünya bankasının broşuru ile Sosyaldemorat probaganda yapan Akıncı veya AKP demokrasisi söylemli Mehmedali beyi.

Son olaylarda artık direk “Eğer bunlar partiyse, bunlar muhalefet se ilgili kesim hükümet se” başlayan nice konudaki sesizlikler artık yüksek sesle söylenmektedir. Bir farkla, kimse deyişimi deyil, sistemden nemalanma noktasında durarak bunarlı söylüyor. Keskin “eğer le” Kıbrıs gerçeklerinden uzak, sırf bir yerlerden pay alma noktasında durup, Türkiye boyutuyla olaylar konuşulmadıkça artık sözlerin de anlamı kalmaz. Zaten, onca ponpalamalara ve havıza kaybına rağmen, K. Kıbrıs için hemen her alanda Türkiye hisedilmiyormu? Ozaman “Eğeri” yerine göre kulanalım. Eğer barış isteniyorsa, eğer konuşulan yanlışlar her yerde hisedilip normaleşiyorsa, demek ki seçenekle deyişim gerekir. Solun da temel görevi deyiştirmek olduğuna göre, teslimiyetden öteki duruşlara dek eleştirilirken sistemin direk savunucusu sağ deyil, deyiştirme yerine bir yere gelmeye gerileyen sol nasibini alacaktır. Tabi, bu yazıyı yazarken, elbet K. Kıbrıs gerçeklerini de düşünerek yazdım. Siz gerçekelri dahi konuşamazken, sorunun özüne dokunmazken, ayni yapının devamını da isterken, nasıl yakınılan olumsuzluklardan kurtulanacak? Bunu da ancak siyasal örgütler sorgulayacak ve kitleler de tercihlerini ona göre yapma aşamasına gelmeleri şart. Bir olgu durup dururken, hele de herkes etrafında deyişik gömleklerle ayni şarkıyı okurken kıpırdamaz.

********

Geçen yazılarımda da deyindim: “Eğer” gerek ülkemizde gerek se dünyada sol ve özellikle sosyalist eksen yaygın olsaydı, Bolivya çok konuşulacaktı. Gerek olanlar, gerek tepkiler ve gerek se dersler birlikte tartışılacak, gösteriler yapılacak ve yazılar yazılacaktı. Hatırlayanlar oluyor: Seylandan Şiliye varan sol hareketlerin kaybetme döneminde oldukça tartışmalar ve tepkiler oldu. Oysa, Bolivyada Moralesi direk ABD destekli, faşist darbeyle kazandığı seçime rağmen görevden darbeyle uzaklaştırdılar. Biz sol medya darlığı ve daha acısı kimi sol gibi olup sağ gibi düşünen kesimin de katgısıyla, bu konuyu da ya duymayanlar veya yanlış algılamalarla öğrenildi.

Dikat etinizmi; Bolivyadaki gelişmelerde suçlama abartısı ile Morales yanlışlı bir algı operasyonu yapıldı. Oysa, başta Türkiyedeki İstanbul belediye seçimi kısa zaman önce sonlanıp, akıllarda duruyor. Ayni probaganda Bolivyada da oldu. Örnek, durmadan yanlışlar ve hileler söylendi de yanlışın, hilenin ne olduğu vurgulanmadı. Hani İstanbul için “Yanlış yapıldığına inanıyorum da hala bulamadım” demenin yeni versyonu daha kötü şekilde Bolivyada oynandı. Çünkü, Ordunun ve Polisin tavır koymasıyla bu laflar, siyasal sonucu da getirdi.

Ayni nakarata Amerikan devletler örgütü de katıldı! Hile ve yanlış örneği verilmese de seçimlerin tekrarlanmasını istedi. Daha ilginci, kimse muhalif liderin seçimi kazandığını da söylemedi.Meclislerde de çoğunluk Sosyalist Hareketin olmasına rağmen de başta ordu faşist kimlikli senatörü de geçeci başkan kabulendi. Tüm bunlar, Bolivya olayında sol düşünsel olarak etkin olsa, bunlar en azından yazılıp konuşulacaktır.

Korkut Hoca ve Ergin YIldızoğlu bunları yorumladılar. Bolivya gerçeğini de yeniden özetlediler. Burada da sol denilen partilerin sesi pek çıkmadı. Nede olsa, sol sosyalizimden ve devrimcilikten boşaltılıp, senin benim adamına indirgendi.

Bolivyada daha seçimi kazanırken, ABD başta olmak üzere hep provakasyonlar yapıldı. Morales böyle yaltaklanma veya sağa yanaşarak seçim kazanmadı. Bolivyada suyun özeleşmesine direnerek kazanılan, vergi artışlarına, tepkilerle başkan deviren, özelleştirmelere karşı çıkılan, yerli halk talepleri, başta Likit madenlerinin sermaya devrine direnilerek Morales 2006 seçimi kazandırtı.

Özelleşen yerleri geri alan, enerji ve gazı kamulaştıran, demokratik anayasa ile resmen yerli halkın dillerini de resmi dil yapan, birçok demokratikleşme ve kamusalaştırma yaptı. Eleştirilen referandum ve yeniden başkan olma olayı yanında, ordu ve bazı sermaye kesimiyle denge kurma politikası da Bolivya gerçekleriyle düşünülmelidir. Ancak, tüm bunlara karşın hem de kazandığı kesinken, ordu müdahaleli, faşist saldırıyla devrilmesi gizlenmemelidir. Morales seçim için deyil, sermayenin alanlarını kamusalaştırması, demokratik anayasası ve yoksulukla başarılı mücadelesi nedeniyle devrildi. Zaten, batının desteklediği kesimin haçları, kilise gerçeği, paramiliterlerin rolu hepsi hangi kesim için sorusuna yanıt teşkil etmektedir.

Bunlardan dolayıdır ki Morales belki de sol adayların seçim kazanıp sermaye alehine işler yaptıkları gerçeği ile hareket edilmelidir. Ozaman da eskiden Alyendenin ve şimdilerde Luladan Moralesin başına gelenleri doğru kavrayıp, solun gelecek iktidar stratejilerine yön bulm tartışmaları gelmelidir. Latin Amerika deneyimleri, Brezilyadaki gibi sermayeye dokunmadan sosyal politikalara dahi nasıl darbelerle karşı verilmenin pratikleridir. Eğer, sol iktidar olma ile kendi prokramını gerçekleştirme hesabı varsa, ozaman günümüz gelişmelerini de dikatli izlemelidir. Çünkü, Kapitalizim hala krizde yaşarken, sol seçeneksizliğin nedeni bizi yeni faşist dalgalara sürüklemektedir. Bunu Kıbrısta içimizde direk yaşamaktayız.

***

Kısaca, günümüz solu oldukça çarpıtıldığı kadar, yetersizlikleri ile de seçenek olamıyor. Seçenek olan yerlerde de darbelerle devriliyor. Medyasal güç ise konuyu saptırarak solu mahkum etirmektedir! Kimi zaman teslim olan liderlerle veya Bolivya örneği gibi darbelerle sol geriletilmektedir. Sermaye evrensel boyutla hareket ederken, sosyalist kesim brakın Enternasyonal şekilde ülke içinde dahi bir arada sorunlarını konuşmuyor. Buda sağın yeni faşist dalgalarla sermayenin terkisine takılarak güçlenmesini getirdi.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
318AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin