yaklaşımlarÖzkan YıkıcıDünyadan çeşitlemeler: “Türkiye, Bolivya ve Brezilyadan” görünümler – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Dünyadan çeşitlemeler: “Türkiye, Bolivya ve Brezilyadan” görünümler – Özkan Yıkıcı

279 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

Ne geçmişe takılma, nede geçmişi yok saymak yanlışına düşmemek şart. Ayni şekilde, geçmişi bilerek günümüze getirmek de önemlidir. Ancak, geçmişe takılarak da tekrarlar kısırlığına da girmemek gerekir. Konunun temeline günümüzde ne yapmalının özüne de gelmemiz önemlidir. Geçmişi bilip ve günümüzde de kendi koşullarıyla “ne yapmalının” yanıtını da bulmak şartır. Bunu da yarına taşımak önemlidir. Bu yanlışlar nedense hep yapılır. Geçmişi bellekten silip günün idolojisine göre yeni geriye dönük geçmiş yaratmak veya geçmişte takılıp ayni ezberlerle konuşup günümüze gelememenin sıkıntıalrı günümüz dünyasında oldukça yaygındır. Bu sistemin kendini kriz dönemlerinde dahi alternatifsizce ayakta kalmanın ve baskıya yönelmenin önemli esrümanıdır. Buna yönelik 3 ayrı dünya örneğini seçtim. Okurken, sorgulayıcı gözle ele alırsanız, ufak girişin de katgısıyla düşünseniz iyi olur.******

Türkiye yakın tarihin iki önemli gününü yaşadı. Cumhuriyetin ilanı ile Atatürkün ölüm yıl dönümünü peş peşe hatırladı. Anma günleri veya kutlamayla asırlık deneyimin nereye gelindiğinin de aynası karşısında kalındı. Aslında, çok kolay sorgu yapma dönemi geçti. Asra yakın yaşanılan la hedef ile sonuçların birlikte “eğer istenirse” anlaşılacağı zaman oldu. Üstelik Cumhuriyetin geldiği nokta ile Atatürkle sonrasındaki sonuçlar, hepsi Türkiye aynasında kendini yansıtıyor. Elbet, bunu anlama yerine, günü kurtarma veya savuşturma düşüncesi etkin olunca, üstelik tabusalaştırılıp içeriği bilinmezlik ve yaşanılanlarla yüzleşilmek istenmediği zaman da konu yine kaldığı yerden devam eder. Net olan, ta baştan denilen hedeflerin, sorunların özü bu defa Kurulan TC sonrası döneme rağmen, bu defa devlet içi hakim olma koşulunun net sırıtığıdır. Öylesine sırıtıyor ki anlatılan Atatürk dahi çok farklı, iki keskin ayrışmanın sadece ortak kelimesi Mustafa Kemal dışında başka bir paydaş bulmak zor.

Son olarak Atatürkün ölüm yıl dönümü yaşanıyor. 10 <<<<Kasım günündeki bol konuşmalar dışındaki taplo sanki alınmış gibi olan yolun nerede olduğunun haykırışıdır. Üstelik parlemento yetkisi dahi savaş koşulundan daha geride olma gerçeği de haykırıyor. Laiklik denilip din devlet işleri kaldırılacak ilkesi, şimdilerde Diyanetin eğitimde etkinliğini artırıp, imamhatiplerin daha çok açıldığı günlerden geçiyoruz. Ama, Devlet içi çelişkilerin de Kemalistlerin alehine işlediği de rejim dönüşüm gerçeği de artık imkar edilmezliği de tartışılarak kabuleniliyor.

Sosyal olarak geçenlerde Celal Başlangıcın Artı Gerçekteki makalesinde net olarak özetlendi: konulan ifadeyle “insanlığın bitiği yerde, insanlık aranmaz” cümlesi önemli simgesel gerçekliği vardır. Fatihteki imtihar olayı, Aksaraydaki velilerle muhtarın engelileri protesto etme eylemi, gibi normaleşip kültürleşen yerde insanlık elbet tartışmalıdır. Ekonomideki kriz ifadesinin konuşulmasının sorgulanma nedeni olması ve hat ta damadın deyimi ile “Terörislik” kılıfına sokulması ise Türkiyenin geçtiği ekonomik kriz ile konuşturulmama tavrının devletleşme sonucu, adeta çok ifadesel yönleri olmaktadır.

Bol bol seçilen belediye başkanı sırf kürt olması nedeniyle görevden alınırken, hala dini olgularla siyaset yapılıyorsa, nasıl cumhuriyet yanıtı da elbet sorulacaktır.Fatihteki siyanürle imtihar olayı ile nedeninin yoksuluk gerekçesi dahi sansürlenip resmi kalemşörlerle yandaşlar bunu “dinsizlikle” açıklama düşüncesi, çağdaşlığın nerelerde dolaşıldığının kanıtıdır. Çoğu olayda uygulanan sistemin siyaseti olurken, bunun açığa çıkmaması için dinin kulanım durumu, iyice siyasal duruş haline sokuldu. Dinsizlik veya kadercilikle siyasetin iflası örtülmektedir.

Bu konuları her alanda raslamak mümkün. Yandaşlama tek eldeki yetkiler sonucu, kimine tıs yokken, “şüpelenme üzerine” tutuklanıp hapislerde çürüme normal hale geldi. Peki, durmadan Kemalis söylem atan CHP nemi yapıyor? Gauyet basit: devlet içi refleksiyle istenilen sistem muhalif çizgide duruyor. Dış politikada ise direk devletci tabuyla da destek atıyor. Suriye gerçeği bunun net kanıtı. Kılıçtaroğlu daha ileriye gidip, “Suriyedeki Afrin ve idlipe medeniyet getirldiği” safsatasını dahi söyledi. Askerlerin girmesiyle, sivil örgüt yardımıyla medeniyet miş geldi! Dedik ya: Türkiye başta Kıbrıs sorunu ve genelde dış politika devletci refleksle yüzleşilmedikçe, bu tip yanlışlar hep olacak.

Nitekim, bazı dış çevreler şu yorumları yapıyor: Türkiye dış politika sayesinde iç politik krizlerden kurtuluyor. Dış finans ekonomik gelişmleeler, Türkiyenin işine geliyor: yeterki kulansın.Batı hala Erdoğandan vaz geçemez, gibi tesbitler sık sık duyuluyor.Zaten, K. Kıbrısın bunları konuşmasına da gerek yok! Olanlar, buraya direk yansıyıp yerini alıyor.

Kısaca, Türkiye asrına yaklaştığı Cumhuriyet sürecini hala kaldığı geçmiş asrın başındaki yerde konuşur gibidir. Sadece, ozaman ileriye gidiş projesi olarak kurallaştırırken, şimdi rejim deyişim noktasında tartışıyor. Devlet içi dengeler de buna göre de yeniden üretildi. ******

Latin Amerika fırtınaları dinmiyor. Bir yanda, protestolarla halk Neoliebral siyasal yapıları zorlarken, boş durmayan başta ABD ise kaybedilen yerleri geri alma adına darbeler ve komplolarla çabalarını yoğunlaştırmaktadır. Son kanıt: Bolivya. Bolivyada 206 yılında seçimi kazanan ve yerli olan Evo Moralesi devirmek için ABD ve bölgedeki ortakları çok hamle yaptılar. Ülkenin parçalanmasına yönelik Santrakuz eyaletinde dahi provakasyonlar gerçekleştirdiler. Son olaylar ise yeni bir hamle olarak yeniden sahneye kondu.

Son yapılan “20 Ekim seçimi” sonrası, Bolivyada yeniden olaylar tırmandı. Neden, seçimlerde hile olduğu vurgulanıyor! Son olarak, bazı yerlerde ve özellikle ABD tarafından hep koparılmaya çalışılan eylaetlerde isyanlar çıktı. Polisler isyancılarla birlikte tavır koydu. Fakat, olayın özünü bilmeden sırf protestoyla olayın geçiştirilemeyecek derecede özler içeriyor.

Bir örnek verelim: bir kasabanın kadın belediye başkanı “Patrisya Ask” protestocuların isteklerini dinlemek için yanlarına gider. Onlar, başkanı alıp soyarlar, üstüne kırmızı boya dökerler, saçlarını keserler ve zorla istifasını yazdırtırlar! Bu faşist eylem dahi sokağa döktürülen kitlelerin ne talep ediklerinin ufak kanıtıdır. Morares yerli halk ve yoksulara dayanırken, sağ kesim ırkçı beyazlar ve sermaye kesiminin kitlesel destekleri halindedir. Bundandır ki sermaye kesimi, kendilerinin olduğu Santrakruzun gerekirse, başarısızlıkt ayrılmasını savunuyorlar. ABD de zengin eyaletlerin koparılarak Bolivyanın çökertilmesine sıcak bakıyor. Yeter ki sol kale yıkılsın.

Seçimlerde Morales yaklaşık Y.10 oy fazlasıyla seçildi. Yalnız, oy desteğinin önemli kısmı kırsal alandan geliyordu. Açılan merkezi sandıklarda başta sağ adayla yarışıyordu. Geciken kırsal sonuçlar nedeniyle sağ kesim kent taplosuyla hemen başarı ilan etti. Oysa, kırsal alanda destek Moralesteydi. Bu bilgi kirliliği çenberine takılıp, ilk oylarla ilan edilen sonucu resmi medya direk sonuç olarak alıp, kuşkularla etki yapmaya çalıştı ve başardı da. Amaç, Moralesi de devirip, kamulaştırdığı gaz yataklarını Amerikan sermayesine yeniden kar hanesine yazdırtmaktır. Bakalım, Bolivyada zaten ayrıştırılıp uçurumlaştırılan coğrafyasıyla bu krizi de tıpkı 206 yılındaki gibi atlatacakmı?*******

 

Çalkantılı Latin Amerikadan uzaklaşamıyorum! Brezilyanın Amazonlarına doğru yolum gidiyor. Bilsenaronun kazanmasıyla yakılıp yıkılan dünyanın ciyerlerinin merkezi Amazonlar. Geçen yılı burada yazdım. Brezilya seçime giderken, kazanacağı kesinken, sol aday Lula uyduruk gerekçelerle hapse atılır. Öyle bir hapse atılır ki “olma da kitlelere ulaşıp etkiler diye de” onun dış temaslarını da keserler. Seçimi Bilsenaro böylesi provakasyon oyunlarla kazanır. Bile bile faşiştliği ile batı tarafından desteklenir.

Brezilya solu boş durmadı. Bu bu yılın başında da yazdığım gibi “yargıdaki oyunlar” açığa çıkar. En azından, artık Lula normal koşullarda artık hapiste kalması da güçtü. ABD basını dahi bunu ısrarla yazdı. Brezilya oligarşisi bunu oyalayarak uyutmaya girişti. Ceza evi önündeki Brezilyalılar direnişi ise yaygın şekilde nöbet ve direnişle sürdü. Artık, işler karışıyordu. Üstelik Bilsenaronun rezaletleri ile Amazon yok etmeleri de alevlerle tırmanıyordu. Artık, yargı da konuya sesiz kalacak bahanesi de kalmadı. En azından tutuksuz brakma kararı kaçınılmazdı. Üstelik, Brezilya kazanı kaynarken, bölgedeki ülkelerde de isyanlar yükseliyordu. Bilsenaronun da listesi kabarıyordu. Hele de Lulayı uyduruk gerekçelerle hapseden yargıcın adalet bakanı olması da hukuk kurumunda epey sorunlar oluşturdu.

Bu koşullarda, hafta sonuna doğru Lula serbes brakıldı. Önemli bir direniş başarısı haline geldi. Sırf ülkesinde başkanlığında yoksulukla mücadele edip başarılı olması nedeniyle komplolara uğrayan Lula, gayet dirençli halde yeniden Brezilya halkuyla buluştu. Tabi, hala süreç devam ediyor. Derler ya: “Yetmez ama evet” sözü beklide ilk defa bu denli Lulayla yaşanıyor. Bundan sonraki gelişmeler elbet önemli. Daha geçenlerde Brezilya önemli yerli liderlerinden birisi katledildi. Böylesi Brezilya gerçeği ile yüzleşiyoruz.****

Kısaca, size 3 ülkeden deyişik çeşitlemeler kısaca yazdım. Yorum size kaldı. Ama, Kıbrısta habersiz kalıp dünyada hiçbir şey olmuyor filimi de giderek daha bir bayatlıyor.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin