Vakıflar üzerine tartışmalar – Ulus Irkad

1217

Geçenlerde Vakıfların Müdürü Sayın İbrahim Benter Vakıfların daha fazla eğitime hizmet ettiğini ve fakir aile çocuklarının eğitimini sağladığını belirterek ADA TV’de çekilmiş bir videodan konuşma yapıyordu. Pek tabi ki video bir televizyon programından alınmıştı. Aslında son zamanlarda Evkaf Dairesi’nin de muhatap olduğu bir tartışma başlatıldı. Evkaf Dairesi Vakıf Arazilerinin hak olduğunu ve bunların istimlak edilemeyeceğini savunmaktadır. Son zamanlarda da “Maraş Türk Malıdır” diye propaganda yapmaya başlayınca toplumumuzdan bazı kesimler ise maalesef bunun 1930’lu yıllarda istimlaklar başlayınca ve aradan geçen uzun senelerden dolayı bu hakkın yitirildiğini söylemeye, bunu da resmi evraklarla sunmaya başladılar. Bu muhalefetin dışında Gazeteci Emin Akkor 29 Eylül 2019 tarihli Kıbrıs Gazetesi’nde, “KATAK Genel Sekreteri Fadıl Korkut imzasıyla 1943 yılında ingiliz hükümetine gönderilen bir mektupta, Vakıf mallarını  ilgilendiren yasal düzenlemelerin yanlış olduğunu ve Vakıf mallarının yasal statüsü gereği devredilemeyeceğine vurgu yaparak, yasa çalışmasının gözden geçirilmesi istendi” demektedir. Belli ki üstte Sayın Benter ve bir kısım basın mensubu ile siyasi partiler ve bürokrat kesimler arasında bir ikili görüş oluşmuş bulunuyor.

Eski CTP’li başbakanlardan, deneyimli siyasetçi Ferdi Sabit Soyer, Maraş’ın sahibi olduğu söylenen Abdullah Paşa Vakfı’nın 1935 yılında Tazminat ödenerek  kapandığını ifade etti ve iddasını da Kıbrıs Vakıflar İdaresi Yayınları’nda çıkan Mustafa Haşim Altan’ın 1986 yılında yazdığı “Belgelerle Kıbrıs Türk Vakıflar Tarihi” kitabındaki ‘resmi belgelere’ dayandırdı. Soyer’in değindiği kitapta, Vakıflar İdaresi’nin Maraş’ta ‘mülkiyet hakkı’ olduğu iddialarına karşın, Maraş’ın sahibi olduğu söylenen Abdullah Paşa Vakfı’nın 1935 yılında tazminat ödenerek kapandığı, ayrı ayrı belgelerle gösterilmekteydi (Yenidüzen Gazetesi, 24 Eylül, 2019).

Bir başka makalede ise, Sayın Kutlay Erk ( 21 Eylül 2019, Yeni Düzen Gazetesi), Murat Hakkı’ya atfen ;Evkaf mallarının elden çıkması 24 Nisan 1886 tarih ve 4/1886 sayılı Yasa (Taşınmaz Mal Zaman Aşımı Yasası) ile ve zaman boyunca devam etmişti. Mevzuat, uzun bir süre ihtilaf ve hasmane bir şekilde (by adverse possession) herhangi bir malı işgal eden kişilere zamanla işgal ettikleri malın tapusunu elde etme hakkı tanımıştır ve bu yasadan sadece Evkaf değil, pek çok malı olan Kıbrıs Kilisesi ve özel şahıslar da olumsuz olarak etkilenmiştir. Yasanın 5 maddesi dini kuruluşlara işgalcilere karşı zaman aşımı süresi dolmadan dava açma hakkı tanımış ancak geçen sürede idareciler bu konuda gerekli adımı atmamıştır. Buna 1914’e kadar İstanbul’dan atanan muhtelif idareciler de dahildir. 1956’da Evkafı devralan İdareciler ise yıllar yılı şikayet yapılan konularda herhangi bir işlem yapmamıştır” denilmektedir.

1949 yılında Baf’ta Mehmet Emin Paşa Vakfı’na ait çiftlikler ve mallar İngiliz Hükümeti tarafından istimlak edilirken, dava çok uzun sürmüş, hatta bu davanın tutanakları 12 cilde sığdırılmış ve 1974 yılına kadar biz Baf’tayken hala daha Tapu Dairesi’nde korunmaktaydı. Dava sonucu Mehmet Emin Paşa’ya ait mallar İngiliz Hükümeti tarafından istimlak edilmişti. Bana göre bu son davada ortaya çıkan karar Maraş konusunda da aydınlatıcı bilgiler verebilir. Bu mallar istimlak edilirken veya bu mallara vel konulurken maalesef toplum liderleriin gerekli ısrar ve direnişi göstermemeleri, hatta şikayet süreleri 26 yıl verilirken bile bu konuda şikayete girişilmemesi ve hatta toplumlararası müzakereler 1968 yılında başladığında bu konuda hiçbir görüşme veya talebin olmaması da çok ilginçtir. Bunun dışında öğrendiğime göre Vakıflar konusunda ısrarcı olan Dr İhsan Ali adlı Baflı Kıbrıslıtürk liderin ise bu konuda gerek İngiliz ve gerekse Türk yetkililere altı mektup yazdığını ve eğer geç kalınırsa ( şikayet süresi dolarsa) bu malların kaybedilme tehlikesi olduğunu 1930’lu yıllarda dikkat çekmişti. Dr ihsan Ali’nin bu itirazlarından sonra zamanın Kıbrıslıtürk liderleri tarafından “Vatan hanini” ilan edildiği de bilinmektedir.

Sonuç her halukar ve şartta AİHM’de sonuçlanacaktır. Belli ki uluslararsı adalet bu durumu vereceği kararla çözecektir diyorum…