Siz yazıyı nezaman okursunuz bilemem: Ancak, ben makaleme başlarken, tarih “6 eylül” olmaktadır. Bu gün beni yakın tarihe dek taşımaya yetiyor. Öyle bir tarih ki hem Türkiye Kıbrıs ekseninde yeni sıçrama yaratacak sonuç yaratıyor, Emperyalizmin ve özde Özel Harp dayresinin Türkiyedeki ilk provası ile Türkiyedeki Rumlara karşı yapılan saldırıların buluştuğu çok yönlü tarihi dönemeçtir. Nitekim, 6 7 Eylül 1955 tarihinden sonra birçok siyasi yeniden şekilenme veya yola devam etme dönemi de başladı. Türkiyenin uzak durduğu Kıbrıs konusuna direk katılımı, Emperyalist ve özde ABD Nato ekseninin Türkiyedeki ilk önemli operasyonu ve net olarak Türkiyenin ABD çenberine girmesi bu olaylarla oluşturuldu. Dahası, Lozan anlaşmasıyla İstanbul ve izmirde kalan ve bunların hakları olan Rumların resmen katliyamdan geçirilip, sürülmesiyle bu kentlerin de demokrafik yapısı Türkler lehine değiştirildi. Bunlar kısa iki gün operasyonu ve bir provakatif haberle gerçekleştirildi. Ayrıca, Türkiye ulusal burjuva oluşturma amaçlı sermaye anlayışının da damıtılarak ekonomide gerçekleştirme esrumanı da oldu…
Konuya girmeden bir başka noktayı da önemle belirtmem gerekir: genellikle K. Kıbrısta ve doğal olarak Türkiyede yakın dönemin olayları ya unuturuluyor veya günün politik ihdiyacına göre yeniden yazılıyor. Oysa, sadece 6 7 Eylül yakın tarihi gerçeği ile doğru bilinse, birçok günümüz resmi görüşleri de banbaşka şekle dönüşecektir. Bu olayların Kıbrıs gerçeği ile Türkiyenin yeniden sıçrama konumlanması sonuçta günümüz Kıbrısının da önemli yeniden üretilmiş şeklidir. Türkiye Kıbrıs ekseninde “6 7 Eylül, Kıbrıs Cumhuriyeti anlaşmaları, Açerson planı, 1974 Olayları ve enson Annan planı” gibi dönemler, günümüz Türkiye Kıbrıs sonucuna taşındı. Bu kavşaklar, doğru bilinmedikçe, gerçekler de bilinmeyecektir. Siyasetin de rolu doğru algılanmayacaktır.
***
Bukadar yorum yeter. Şimdi, gözlerimizi yumarak, 1955 yılına doğru zamanı çekelim. Daha Türkiye direk olarak Kıbrısa taraf olmaya karar vermedi. Londra konferansına Türkiye, ingilterenin ısrarıyla katıldı. Klasik Türkiye politikasıyla “bizim için Kıbrıs sorunu denen sorun yok” tutumunda duruluyordu. Ayni günelrde Türkiyede yerleşmeye çalışan ve solculara göre “Kongturgerila” ismini alacak yapı da Özel harp veya Sweferberlik yapısı olarak kurumsalaşıyordu. İstanbul ve İzmir şehirleri ise değişik etnik kökenli insanlarla kaynıyordu. Esnafın “ejnebi” denilmesine rağmen tepkiler olmuyordu.
Derken; ratyolardan infilak yaratacak haber yayıldı: Selanikteki Atatürkün evi bonbalandı! Bu haberi alan Eksbers gazetesi yeni baskılarla ve haberi abartarak yaydı. Kıbrıs Türk Cemiyeti militanları bunu dağıtılar. Birden sokaklar karıştı ve saldırılar hızlandı. Yağmalar, katliyamlar ve tecavüzler İstanbul İzmir kentlerini sardı. İki gün sürdü. Bu yağma katliyam sonrası, Rumlar ülkeden göç yaptılar. Sürülmeleri de cabası. Başlangıçtaki seyrediş ile sokaklardaki “Kıbrıs türktür türk kalacak” kitlesel haykırışlar da korkunçluğu göstermeğe yetiyordu. 2 Gün sonra olayları kontrol etmek için hareket edildi. Garip olan, sosyalistlerin suçlanarak tutuklanmalarıydı.***
Bu konuyla alakalı sonradan epey yayın yapıldı. En önemli itiraf ise bizat Özel Harpcı general Sapri Yirmibeşirin oldu: Bu olayların bir prova ve başarılı olunduğu açıklaması gerçekleşti. Bu arada 6 7 Eylül provakasyoncular ve göreviler de önemli yerlere geldiler. Selanik evine bonba atan istihbaracı Oktay Engin, emniyetden Nevşehir valiliğine dek yükseldi!
Türkiye nedense bu tarihle pek yüzleşmek istemedi. Aksine, muhavazakar kesim hep Menderes dönemini “başarılarıyla” övdüler. Kıbrıslılar ise bu konuda hemen hemen pek konuşmak istemeyerek, unutmaya yöneldiler. Çünkü, 6 7 Eylül ile direk Türkiye Kıbrısa müdahil olmaya başladı. Bir anlamda, 6 7 1955 Yılı, Türkiyenin Kıbrısa dönük politikası ingilterenin teşviki ile günümüz şeklinin başlangıç tarihidir de. Bunun için, bu olaylarla yüzleşmek veya bilmek günümüz resmi görüşlere oldukça terstir.
Türkiye kesimi, bu tip tarihi olayları yüzleşerek sorgulamadıkça, tıpkı 6 7 Eylül olaylı benzer birçok başka provakasyon siyasi faciyaya da tanıklık etmeğe devam etti. Maraş katliyamı veya Sivasta Madimak katliyamı, yüzleşilemeyen 6 7 Eylül faciyasının değişik versyonlarının baş vurulan siyasi tavırlardır.
Günümüz Kıbrıs sorununu, türkiyenin Emperyalisleşmenin içeleşmesini doğru başlangıçla anlamak istersek, bu yakın tarihle mutlaka buluşmamız şart. Unutmakla sadece tarihi utanç ile yeniden yaşatılma gerçekleri arasına sıkışıp kalırız.