Tarihi önemli günler vardır ki bunlar ancak güncel yaşanan anlamlarıyla yarınlara taşınma şansı vardır. Her önemli genel tarihi günde, tekrar tekrar yazdığım uyarıları, gün nedeniyle yeniden anımsatacam. Sıkıcı veya kimisi anlamsız bulsa da önemli gereksinimdir. Yazıyı yazdığım an, 1 Eylül Pazar öğleni olmaktadır. 1 Eylül ise dünya barış günü olarak anımsanmaktadır. Yakin tarihin önemli günlerinin içeriğini, ancak ilgili alandaki yaşananlarla ancak anlamı kavranır. “1 Mayıs, 8 Mart, 1 Eylül” gibi, tarihi sürecin ezilenler direnişleriyle kazanılan önemli günlerdir. Bunlar, ayni sürecin yaşanılarak anaılarak anlamları olur. İçerikleri boşaltılma veya saptırma sonucu da ilgili tarihi dönemler, ya anlamsızlaşır veya silikleşip yok olur. Böylesi tarihi ve gelecek bağlamlı kavşakla günümüz anımsanma koşulu gerçekleşmektedir.
Tekrarlayacak olursak; 1 Eylül günü dünya Barış günü olarak sonuçta evrenseleşip barışçıl ve güncel sorunların haykırılma günü haline geldi. Elbet, tekrarladığım gibi “yeter ki bu tarihi anlamı günümüzde yaşatıp yarınlara getirme örgütsel boyutun” olması da şart. Barış günü ile Kıbrıs sorunu yerel gerçeklik de malum. Demek ki eğer adamızda gerçekten anlamıyla barış iseniyorsa, bugün resmen prokramı ve örgütsel sokak yönüyle meydanlarda seslendirilme olasığı da var. Fakat, gerek barış kavramı gerek se çözüm anlamı boşaltılıp hat ta hedef olmaktan çıktıysa, mevcut koşullar da kabulenerek bir gün halinde geçiliyorsa, geleceğin yönü kadar, siyasal sosyal muhalefet barış ekseninin de aynası olarak sorgulanma moduna da girildiğinin sonucudur.
Adamızda politik arenada sık sık değişik imgelerle sorun konuşuluyor. Özellikle de K. Kıbrıs cepesinde olay hep lafla süsletilip demeçelrle havada uçuşuyor. Barış gününe gelince de seslerin nasıl cılıklaşıp silinmesinin de dönemecine gelindiğini de anlıyoruz.Geçenin, şimdiden daha canlı olduğu süreç le yaşadık. Bu yıl 1 Eylül eskiden daha sönük ve siyasal barış düşüncesi de iyice boşaltılarak geçiliyor. Hat ta, barış kelimesini kulananlar arasında dahi ortak düşünce resmen yok oldu. Hedefi ise iyice sistemleşti. Anlamsız ve eğlencelerle örülen boyutlarla gün geçiştiriliyor. Hani “adet yerini bulsun” deniliyor. Oysa, tıpkı öteki evrensel tarihi günlerde olduğu gibi, birçok ülkede barış için başlayan etkinlikelr doğa katliyamına dek uzayan boyutlarla ses vermeğe ve duayrlılık sağlamaya çalışılınıyor. Hem de tüm baskılra ve bedel ödemelerine karşın.
- Kıbrısta barış ve çözüm denilirken dahi gelişen koşullar veya engel teşkil eden etkenler le değil hat ta bunlara dokunmadan, kelimelerle konuyu konuşma gerilemesine dek gelindi. Barış konusu artık kimine göre sistemin aynen korunarak ayar yapılması veya eklenerek yasalaşma politikası, kimine göre sırf bir yerlere uyarak ve içeriği boşaltılarak, fonlardan para alarak konuyu aktarmak ve çok az kalan kesim de gerçekten koşulalrın değiştirilerek sağlanacak savaş karşıtı ortak barış anlayışları arasında bulunuyoruz. Dönüşümlerin mesajı ile istenilen uçurumu burada sistemleşmenin faydasıyla da tamamlanınca, anlamsız ancak sistemi koruyan tuhaf bir barışçılık rantı da oluştu. Zaten iki nokta ilgili sonucu resmen göstermeğe yetiyor:
Söylenen barış lafı resmen artık hedef koşul ile buluşmuyor. Gerçeklerle değil, oluşan ve barışa karşı olan sistemin koşullarıyla devam etme arayışı vardır. Bundandır ki Kıbrıs cumhuriyeti yokken, onun olması için gerekli olan denilen müdahale garantörlünün mutlaklığı söz ediliyor. Yazılı gerçeklere karşın, tersi yapılırken “uluslar arası haklarımız” ezberi söyleniyor. Birleşik Kıbrıs denilirken, Türkiyesiz olmaz ve Kıbrıslılık çizgisinin durumu hiç söylenmiyor. Dahası, Kıbrıs sorunu nedeniyle yaratılan sonuçlara dokunulmadan, aynen ufak geçişle sistemleşme sözleri dolaşıyor. K. Kıbrıs değişen yapısı ve gidilen yol sonucu gelinen aşamayla konular hiç ele alınmıyor. Uygulanmayan kuralalr veya yasadışılıklar hiç gözetilmeden kuralsızlık ve fetihciliğin yasalaşma argümanları barışla süsletiliyor. Aslında, K. Kıbrısta öylesi bir resmi siyaset noktasına gelindi ki barış veya iki ayrı develt diyenlerin nerde nasıl ayrıldığı dahi net değildir. Bugün dikatle değil isimleri ertelenerek Akıncı Denktaş kıyası yapanların kulandıkları cümleler dışında ayni hedefe yönelmenin kesiştiğini görürler. Eroğlu ile Akıncı siyasal görüşmelerindeki taleplerde özellikle Akıncının Türkiyenin serbes dolaşım talebinin Denktaş Eroğlu tarafından söylenmediğini de düşünürseniz!
Bu konuda başka bir önemli nokta da resmen cihalet ve bilgisizliktir. Bu sistemi korumada tabusal zırhtır.Ne benzer konularda dünyadaki gelişmeler izleniyor, nede burada yaşanılanlar net olarak bilinmek istenmiyor. Böylelikle her kesim sistemleştikce ayni noktada kavram fetişizimle kamuoyunu sistem çizgisinde tutmaya çalışıyorlar. Barışçıların prokramsız ve hedefsiz kalmalarıyla sadece “iki lideri cesaretlendirelim” demeleri boşuna değildir. Hele de fondan kaynakla barışçılık yapmak, olayın resmen silikleşip rantlaşmasını da gerçekleştirdi. Son 1 Eylül barış gününde bu konuda gelinen aşamanın da aynasıdır. Eylemlerin konumu veya barış gündeminin medya yansıyışı teslimiyetin ruhiyesinin de ta kendisidir. Zaten, K. Kıbrısta defakto değişim ile siyasal işbirlikci onursuzluğun nerelere gelindiğini hergün normal haliyle yaşamaktan sıkılan da kalmadı. Marazi kültürü ve rant işdahı ikilemi bu oyunu gayet güzel oynamaktadır. Hele de “Türkiyeye dokunmadan, yeni dönüşümler” gerçekliğinde hangi gelecek sorusu da yanıt görüyor.
Şu basit soruyla veya sorguyla bu bölümü bitirelim: gerçekten, K. Kıbrısta gerek siyasi gerek se sosyal yapılanış gerçekten birleşik Kıbrıs mı yoksa Türkiyeleşme tamamlayıcılığı yönünü göstermektedir? Bu yanıt zaten neden barış günündeki silikliği de yanıtlayacaktır.*******
İlk bölümde, önemli eksiklik olarak ne dedik: Uluslar arası benzer sorunlardaki gelişmelerin takip edilmeyerek konuyu uzak tutma tavrıydı. Nitekim, eğer Kıbrıs sorunu ile görüşmelerle yapılacak işleri düşünür olsaydık, Dünyadaki birçok sorunu izleyip, ondan derslerle daha sağlam gelecek Kıbrısı da konuşurduk.Oysa, hedef bileşik veya tek Kıbrıs yerine K. Kıbrıs yasadışılıkların kalıcılaşması olunca, elbet bu gelişmeler de hiç konuşulmaması gerekiyordu. Ben bu amaçla dünyadaki benzer veya yöntemsel ders alıcı ilgili konuları burada hiç okuyucusu olmasa da olanağım olasılığında yazıyorum. Bu Sefer, yine ta Latin Amerikaya, Kolonbiyaya dek uzanacam.
Bu köşeyi veya makaleleri okuyanlar, kısa zaman önce Kolonbiyadaki devlet Farg anlaşmasını da okudular. Alınacak derslerle, önemli kaygıları da sıraladım. Özellikle de hep devlet eksenli, sistem bakışıyla düşünmenin de yanlışlarını belirtim. Oluşturulan ikilemdeki karşıta verilen imge ile devlet mutlaklığını da aktardım. Nitekim, Kolonbiya olayında anlaşmanın önemli olduğunu, fakat develtin takındığı tavır ile anlaşma içeriğindeki kuşkuları da yazdım. Nitekim, herkes gerila hareketini suçalr gözle eleştiri yaparken, benim gibi konuyu değişik yönlerle ele alanların, devletin yapısı ile iktidar değişim boyutlarınıyla incelemeğe çalıştık.
Geçenlerde hem de FARG cepesinin görüşmeci yöneticisinin de içinde olduğu bazı gerila liderleri, “yeniden silaha sarılacağını” söylediler. Birçok medya sadece haberi ile devlet kutsamasıyla suçlamalarla yetindiler. Oysa, bu anlaşmaya karşı çıkanlar, özellikle devlettin anlaşmalara uymadığını, aksine paramiliterlerin oldukça katliyamlar yaptıklarını söylüyorlardı. Bir anlamda, FARG zaten bazı tavizleri görmezden gelip anlaşmayı imzalarken, üstelik bunu uygulayacak devlet tam aksini yaparken, suçlu salt bu sözleri diyenler mi olacak?
Yaaklaşık 2 yıl önce olan anlaşmadan itibaren, sadece FARG ileri gelenlerden 155 kişi katledildi. Söz verilen tutuklular serbes brrakılmadılar. Birçok toplumsal muhalefet örgüt temsilcisi, ya yakalandı, yada katledildi. Anlaşmaya göre B.M. kontrolunda devletin paramiliterleri dağıtılacak ken buda gerçekleşmedi.Buna benzer örnekler nedeniyle bazı gerila yetkilileri silaha sarılacağını veya döneceklerini söylediler.
Konu bukadarla değildi: FARG yöneticilerin çoğu hala anlaşmaya bağlı olduklarını söylediler. Eski örgüt lideri dahi. Ancak, onlar da develtin verdiği sözleri tutmadığı ve silahı brakan bazı gerilaların katledilmesine de engel olunmadığı eleştirisini de yaptılar.Hemen ekleyelim: Benzer gelişmeleri Kolonbiya daha önceleri de yaşadı. Hat ta doksanlarda “M.19” gerila hareketi anlaşma sonrasında lideri katledildi. Hareketin ne olacağı şimiden net değildir. Üstelik, yönetimde ırkçı faşist yönetim olmaktadır. Dahası, Kolonbiya develti Amerikanın Venezuela işkaline işdahla hazırdır. Böylesi bir siyasi yapıdan söz ediyoruz.
Kolonbiya örneği önemlidir. Benzer örnekler de şu basit kafa değişmesini oluşturdu: iç savaş dönemlerinde devletlerin kirli politik savaş stratejileri, yüzleşme ile açığa çıkıyor. Bu oldukça da eskiden tabuların da kırılıp yeniden tarihin yazılmasına dek sarsıntı yaratıyor. Latin Amerika bu örneklerle doludur. Tabi aynisi Kıbrısta da olsa neler değişir neler. Bu bakışla, Kolonbiyada da defterlerin yüzleşme ile açılması, hele devlet paramiliter mangalarının katliyamlarının sergilenmesi, halkın kafasına yerleştirilen düşüncenin de değişmesine neden olacaktı. Nitekim, Brezilyada Ruzefin tarihle yüzleşme adımından sonra parlamenter darbeyle devrilmesine dek devlet içi güçler siyasal tavır koydular. Böylesi kirli karanlık tarihi olmanın da siyasal oyunlarıdır.
Elbet, Kolonbiya sürecini iyi okumak şart. Uygulanan oligarşik devlet anlayışı ile sosyal muhalefetin giderek silahlı eyleme dönüşünün konumu önemlidir. Yine, görüşmelerle yapılan ilk anlaşmada, devletin kıvrak dansözlüğü ile oyunu ve bazı gerila zorunlu tavizlerine karşın, yazılı metne rağmen devlet görevlerini yerine getirmedi. Bu sancı, kimine başka başkasına başka arayışa da yönelti.Bu kolonbiyada ilk değildir. Öyle değildir ki her anlaşma sonrası uymayan devlet olup birçok barışa dönen ve silah brakan gerilayı da katlederek katliyamları devam etirdi. Oluşturulan şu paradoks Kolonbiyada yeniden yaşandı: Devletin terörüne terör denilmezken, karşıtların bazen başka çare kalmadığı için baş vurduğu silaha da terör deme ezberi, aslında burada bozulması gerekirdi, yaşananlarla! Gerilalar silahı brakıp barış anlaşması yaparken, devletin paramilitarisleri de dağıtılacağı söylenirken, kendi milislerini dağıtmayan ve ordusunu kulanan devlet katliyam hem de silahsız kesime yapıyordu. Ama, resmi söylemde gerilalar teröre döndü gibi de aldatıcı algı operasyonunu da yaptı.
Demek ki karşınızdaki faşist özlü politik gerçeklik varken, anlaşma yapmak, barışı gerçekleştirmek de oldukça güçtür. İçsel sorunda Kolonbiya bunları yaşadı. Dünya genelinde de ABD lideri Trumpun iran la anlaşmaları yırtma veya iklim platforumundan çekilmeyle yaşadık. Hala kafalar ayni ve resmi faşistleşme devlet görüşüyle bakmaya devam edersek, aldatılarak karanlığa teslim olmaya da devam demektir.