Yazıyı yazarken saat ikindinin beşine geliyor. Güneş hala ısıtmanın da ötesinde, bunaltıyor. Bundan tam 55 yıl önce, şimdi harabesinin de ötesine gelen eski köyüm, Kıbrıslıcası Aytotoro, Türkçeleşmiş ismi Bozdağ olan köyde bulunuyordum. Bilmiyordum ki yaşanan gün köyümün de yaşamsal son günüydü. Etrafta hala silahlar patlıyor, bonbalar yağıyordu. Sadece “Mali tepesi yine düştü” haberi etrafta kuşkular yaratıyordu. İlgili günün gecesinde ise birdaha burada yaşamama adına köyümüzden göç etmek zorunda kalıyorduk. Gecenin içinde elimde ufak kız kardeşimin titreyen eliyle, bindiğimiz Barış gücü araçlarıyla, doğup büydüğümüz köyümüzden savaş nedeniyle kaçıyorduk….
Aradan yıllar geçti. Yaklaşık 42 yıl sonra bir ziyaretci gibi Aytotoroya ulaştık. Bir de tanıklaştık ki köy 64 yılında donmuş, ağaçları yağmalanmış, insan pek yerleşmediği için de köy kalıntılarla yaşayıp, doğa adeta dondu. Teraçalarla oluşan toprak tutup tarlalaşan yerler ise taşların kaymasıyla adeta daha bir vahşileşen doğa haline sokuldu. Hala köyümüze önemli yerleşim olmadı. Olmadığı için de yaşamsal koşullar da iyice olduğu gibiden daha geriye döndü. Yollar dahi toprak halde brakılmış şekliylendi. Dehşetli Mali tepesi ise oynadığı tarihi rol ile dimdik uzanan yükseliği ile tanıklığını bilenlere anımsatıyordu.***
Yarın 8 Ağustos. Erenköy direnişi adıyla eski Dilirga Türk köyünde törenler yapılacak. Birçok meraklı da gidrek orada gezme yapacak. Erenköy de başka bir klasikle ilgili tarihten beri yolu Rumlara kapalı halde yaşıyor. Şimdilerde askeri bölge olarak yaşama devam etmektedir. Bu korkunç yaşanmış tarihi olay bence hala tüm gerçekleriyle ne anlatılıyor nede anlatılmak istenmektedir! Kıbrıs Cumhuriyeti özellikle de Rumlar 74 öncesiyle pek ilgilenmek istenmiyor. Olayların yok gibi olmasını seçiyor. Kıbrıslı Türkler ise olanlardan çok kendilerine has hikayelerle bu dönemi mitleştirip birçok gerçeği yok saydırtırken, resmi siyasetin beslenecek yönüyle anlatarak yaşatmaya çalışılmaktadır. Yüzleşme olmadığı, geçmişin sorgulanmadığı bu gerçeklik, Kıbrısta hep kaşınacak veya unutulacak dönem ikileminde hamasetin politik resmi haline sokuldu….
Yarın 8 Ağustos. Geneli, Batı Dilirga savaşlarının anılacağı ve istenilenin konuşulup resmi güncel siyasete enjekte edilecek gün olarak yaşatılacaktır. Ben bu döneme hem yaşayarak bizat kendimle yoğruldum. Korkunçlukları, savaşları ve göçleriyle bedelleri çocukluktan bugüne taşıdım. Bundandır ki yaşamıma mutlaka önemli travmalar da braktı. Başka şekilde ise yaşadıklarımın yaşama katılımı kadar, araştırma sorgulama merakım sonucu, konuşulmayan yönleri veya konuşturulmak istenmeyenlerle oldukça değişik bilgielri de birlikte günümüze taşıdım. Yetnişlerde yoğunlaştığım araştırma ve siaysal arayış, kendi yaşadıkalrımla da sık sık karşılaşıp, sorguladım. Travmalar ve başka önemli durumlara dek yaşantıma etki yaptı.
Girişte de anlatım; Ben olayların bizat içinde çocukluk dönemimle yaşayarak bu savaşlara tanıklık yaptım. Bedelini ve korkusunu ödedim. Çocukluğumun oynunda dahi yaşananların oyuncaklaşmasının da acı paradoksuna uğradım. Sonradan, yıllar sonra köyüme gidince karşılaştıklarımla eskiyi birlikte hem yazdım hem de çevreme anlatmaya çalıştım. Bu birinci önemli etken..***
İkinci nokta ise araştırmalarla yeni bilgielr sonucu, düşünsel değişimin de sarsıntılarını yaşadım. Daha baştan, yaşanan ve anlatılan farklılığı veya “söylememe” piskolojik baskılarını öğrendim. Fakat, en önemli yüzleşme, siyasal arayışta öğrenirken, Gazi Mahalesindeki Halk Evinde anlatacağım Kıbrıs semineri sürecinde uğradım. Sossyalist çizgide yelpaze ararken, Kıbrıs sorununu sistemsel de sorgulama boyutuna taşırken, karşılaştığım “Açerson” planı bence benim hem Kıbrısa hem de Emperyalizme bakışta önemli bir taş oldu. Çünkü, biz Dilirgada savaşlar yaşarken, bir yanda öğrenciler le desteklenen öte yanda karşı tarafın saldırılarına uğrarken, ayni çevreler hem de ABD, İngiltere, Türkiye ve Yunanistan, Kıbrıs Cumhuriyeti ile masada hem de 64 yılında Açerson planını tartışıyorlar. Üstelik, Türkiye bunu da kabul etti.
Bu belge bana Kıbrıs sorunu ile Emperyalistliği birlikte yorumlama bilgilerinin de daha fazla deşilmesini dayatıyordu. Nitekim, ilgili kurumda Kıbrıs sorununu anlatırken Açerson planını söyleyince CHP çevreleri çok kızdılar. Fakat, imzalar ve belge karşılarında olunca da garip suçlama sonrası meraklarını giderme yönüne de yöneldiler. Buna benzer birçok yeni belgeyle ben Kıbrıs sorunlarına bundan sonra daha geniş koşullarla bakmaya başladım.****
Yukarda özetlediğim iki koşul şimdilerde hiç konuşulmaz. Hat ta bolca nutuk çenkenler neden Açerson planını bu tehlikeli dönemde Türkiyenin imzaladığını da sorgulamıyor. Unuturularak ve yeni güncel siyaset çıkara göre bir 8 Ağustos yaşamı kurgulanmaya devam ediliyor. Şu basit soru dahi sorulmadı: Neden tüm olaylarda tarihi gün olayın başladığı veya sonlandığı günde anılıp veya kutlanırken, Batı Dilirga olaylarında tam da ortadaki 8 Ağustos günü ilgili gün simgesi yapıldı? Savaş devam edip sonradan Güvenlik Konsey kararlarıyla durdu. Başlangıç ise 5 Ağustos olmaktadır.
Dikat edilirse, Kıbrısın birçok tarihi olayında benzer yanlış denecek gündemleştirme yaşam simgesi oluştu. Aynisi TMT kuruluşundaki 1 Ağustos olarak da yaşanıyor. Gerçekten, Erenköy direnişi olarak sözü geçen gün ne başlangıç nede sonlanıp neticesi alınan gündür. Ama, belirli bir başka siyasal kabulenme idolojikleşme olma olasılık sırıtmaları giderek artıyor. Tıpkı TMT 1 AĞıstosunda Türkiyeleşme sonucu gibi Erenköy olaylarında da Türkiyenin müdahale günü olarak tarihseleştirme idolojikleşmesinin önemli olduğuna inanıyorum. Aksisini söyleyen varsa, ozaman neden 8 Ağustos günü imgesini açıklaması gerekir. Ne başlangıç nede sonuçtur. Tarihler hep yazılırken kazanılan veya başlayan gün simgeleştirilme gerçeği kesindir.*****
Bu tarihi günler aslında önemlidir. Fakat, ufak karşıtlıkla sanki tek Türk Rum ekseninde Rumlar silikleştirme ve Türkler kendilerine güncel siyasal konuma göre anlatmakla geçirdiler. Kimse, neden Kıbrıslı Türk öğrencilerin toplanıp hem de bu yöreye gönderildiğini sormuyor. Tüm aydınlar burada tükenseydi, geleceğin de yok edilme aydın birikimi gerçeği ile yüzleşemedi. En önemlisi, Batı Dilirga olayları ile açerson genel Kıbrıs uluslararsı boyut birlikte hiç ele alınmadı. Halil Satrazam biraz deyindi.Her iki tarafta olan çelişkiler, siyasal ayrışmalar ve savaştaki önemli kırılmaları da konuşulmadı. Hep Rumların ortak hatta Yunan birlikteliği ezberletilip orada mitleştirildi. Oysa, hep öğreniyoruz ki Sadece Makariyos Yunanistan arasında değil, Makariyos Grivaas ve Karayanis arasında da çelişkilerin hem de savaş içinde dahi yaşandığı bilgileri bizat Makariyos Druşodis dahi yazdı.
Amerikanın rolu ve arada önerdikleri ise pek bilgi olarak sunulmaz. Hat ta, ABD göçmenlerin evlerine dönme önerisi ile bizim tarafın bunu talep etmemesi de bilinmez.Tam aksi olanlar ise ilginç: Çocukluktan beri bize hep barış gücü ve İngiltere kötü tanıştırılıp, Rumlarla işbirliği yaptığı ezberletildi. Oysa. Bazı yazarların da yazdığı yazdığı gibi, İngiliz bazı komutanların yaptığı yardımlar, barış gücünün İsveç askerlerinin Erenköye çıkan silahların adaya dağıtılma ve hat ta yakalanma gerçekleri nedense söylenmek istenmez. Hep “herkes bize karşı çıkıyordu” ezberi çok tatlı geliyordu!
Bu arada örneğin Türkiyede bazı bakanlar kurulunda ABD elçisi de katıldığı, bazı kararlarda etkisi olduğu pek konuşulmak istenci yok. Bilmemek ve ezber bilerek istenilen günce resmi idoloji yaratma bakışı hep etkin oldu.*****
Bu tarihi dönem le alakalı bazı can alıcı dönemleri de yazalım. Çünkü, bazı araştırmacılar kronolojik olarak iyi bir liste yapsa da siyasal dönem vurgusu eksiktir. Bunu Orhan Oydaş ve Halil Satrazamda görmekteğiz. Ötekiler ise anı adıyla veya kendini aklama metoduna dayalı resmi veya karşı duruşla bu dönemi anlatıyordur.
Batı Dilirga olayları öteki Kıbrıs olaylarına benziyordu. Taki Mart sonuna dek. Dahası, İnönünün “görevinize dönün” talebine karşın buradaki teşkilatın uymaması sonrasına dek. Türkiye 16 Mart 1964 karararıyla hem Türkiyedeki Rumları sürgünleştiriyor hem de kKıbrıs için çıkarma kararı alıyordu. Olayları uzun uzun anlatma şansım yok. Sonuçta Mart sonunda Türkiyede okuyan öğrenciler “tabi ki Kıbrıslılar” Erenköye çıkarıldı. Ayni zamanda başlayan çatışmayla da bölgede ilk defa havan kulanarak bunu Türkler kulandı. Böylelikle Kıbrıslı Türkler lehine hava esmeye başladı.
Bu 18 Hazirana dek sürdü. Bu tarih önemli. Mevsili köyünü ele geçirme hareketi başarısız oldu. İlk öğrenci ölümü de bu hareket de gerçekleşti. Bu başarısız hamle hem Rumları uyardı hem de bölgedeki Türk çelişkilerin de kendi içlerinde yoğunlaşmasına neden oldu. İçişleri bakanı Yorgacis birgün sonra “19 Haziran” Mevsiliye helikopterle gidreken, bir hafta sonra buna Makariyos da eklendi. Ardından, gelirgelmez piskolojik etki dahi yapan Grivas adaya geldi. Üstelik, Türkiyenin de izniyle, Neden se “solcuları ezmek” deniliyordu. Bunun beraberinde bölgeye yığınak iki taraf tarafından yapılyordu. Barış Gücünün Rumlara “Orda Türkiye askeri var” istihbaratı ise bazı saldırıları da engeliyordu!
Batı Dilirga komutanı kaçarken, belirsizlikler türk tarafında yaşanırken, buna bir de Açerson planında temuz ayının ortasında Makariyosun ret etmesiyle de Kıbrıs Yunanistan kırılması da oluştu. Nitekim, Erenköy olaylarında Makariyosun istediği bazı destekler Yunanistan tarafından kabulenmediği gibi Erenköy saldırılarına da direk ışık yakmadı. Bunu Grivas Karayanis çelişkisiyle de burada yaşandı.
Erenköy olaylarında tırmanma noktası ve karşılıklı siyasal belirsizlikler yaşanırken 1 Ağustosta tam da 58 Benzer yapı buraya ayak bastı. “Denktaş, Aliriza Buruşkan” bölgeye çıktı. Hat ta, Denktaş Mücahit elbisesiyle de Kanadalı gazeteciye demeç verdi.
Yukarda özetlediğim, silahlanma ile yığılan askeri ama net askeri olmayan insan birikimleri, sonunda Grivasın Karayanise rağmen giriştiği 5 Ağustos saldırılarıyla savaş başladı. Buna Türkiyenin 8 Ağustos hava saldırılarıyla devam edildi. ABD arabuluculuğu ile Yunanistnın direk Makariyosu desteklememesi gibi etkenler sonucu da ateşkesle olay 11 Ağustosta tamamlandı. Önemli sayıdaki göçmenin durumu ise askıda kaldı. Aslında Açerson planı ile her kesimin içindeki çelişkiler bazı adımlrın da atılmasına engel oldu.
Bu olay önemli bir sonuç da günümüze dek taşındı. Bir daha Rumlar Erenköyden yol olarak geçemediler. Kıbrısta birçok anlaşmaya karşın, açılan tüm yol ve gidilme gerçeklerine rağmen, Erenköye girmek mümkün olmadı.
Sonuç olarak. Dilirga bölgesi, 64 yılında aslında kendinin çok üstünde bbir ağılığın altında kaldı. Öyle kaldı ki günümüzde dahi burası bir başka Kıbrıs gibi oldu. Kimse gerçekle karşılaşmak da istemiyor. Mitler yaratıldı, unuturulmak çabasına eklendi. Açersondan köylücülüğe varan çelişkilerin alanı burada oynandı. Ama. Bedel ödeyenlerin hiçbiri günümüzde bu gerçeklerle yüzleşmek istemiyor. Hat ta bu mit ile kendine has hikayelerle Dilirga eserleri de yazanlar oldu.Ama. sorsanız kimse yaptıklarını değil kendine hikaye gelenleri anlatıyor. Kıbrıs yakın tarihinin böylesi acı sonuçları da vardır. Hele de hiç bilmeyip kendi uydurduklarıyla konuşanlar da türedikçe!