İsminden dahi anlamamız gerekirdi: Kuzey Suriye denilince, Suriyenin kuzeyi olup, ilgili ülkenin toprağından söz etmekteğize varmamız şart tı. Bu denli basit konuda dahi tuşa düşülünüyor. Hiçbir kesim, Kuzey Suriye derken, Suriye gerçeği ile düşünmek istemiyor. Adından dahi belli; Suriye. Son dönemde sık sık Suriyenin Kuzeyi, Doğu Fırat gibi veya idlip yöresi adıyla tehlikeli bölgelerden söz ediliyor. Öylesine söz edilip, siyasal arayışlar oluyor ki “Suriyenin kuzeyine tanpon veya güvenlik alanı” adıyla bölgeye bazı güçler yerleşmekle meşkuldurlar. Son duyulan ortak denilecek konu ise “Suriyenin kuzey bölgesinin bir bölümünden ABD ve Türkiye ortak anlaşma” sözleridir. Bu politik gerçek olursa, demek ki basit adıyla “Suriyenin Kuzey coğrafyasında artık belirli bölümler şu veya bu şekilde Türkiye Amerikan siyasal çıkarına göre şekilenecektir. Tuhaf olması gerekip olmayan ise, söz konusu toprağı olan Suriyenin ne izni nede düşündükleri dikate alındı. Aslında, işkal veya ilhakın başka telden ayar aranan melodisi gibi kulağa gelmektedir.
Gayet normal gibi anlatılır: ister kriz şeklinde, isterse direk kontrol etme uzlaşması olsun, Kuzey Suriye toprakları üzerinde, resmen dış devletler pazarlık yapıyor. Son arayışta, ABD Suriyede kalıcılaşma, son sözü söyleme konumunu koruma adına politik davranış sergilerken; Türkiye de oluşan çelişkilerden faydalanıp Suriyenin bazı yerlerini kontrol etme ve antileştiği Kürtleri sürüp, enazından orasını kendi yandaşlarıyla gizli ilhaklaşma moduna sokma çabalrının politik arenasına tanık oluyoruz. Tabi Suriye toprağını elde tutma, Rusya Suriye kartında etkin olma ve krizle oluşan cihatcılar ise yok olmadan mevzi kazanma hesabındadır. Ne ilginçtir ki yapılan dış pazarlıklarda Suriye devleti hesaba katılmak istenmezken, bölgede yaşayan Kürtlerin de yöreden uzaklaştırma politik ikilemler arasında konu gelip gitmektedir. Üstelik, en önemli başka çelişki de ABD Suriyede işbirlikci olarak Kürtlerle yakın durmak isterken, mütefiki Türkiye de Kürtlerin sınırdan uzaklaştırma konumunda bulunuluyor. Sonuçta, her kesim savaşla yıkamadıkları Suriye üzerinden orada nasıl kazanırız hesabında. Gerileyen ABD hegemonyası, burada kendini hisetirirken, yine de son sözü ABD söyleme gerçeği yok olmadı. Üstelik bölgesel çelişki hegemonyasına karşın, hala Türkiye ABD yapısal genel itifak da gözden hep kaçırılmaya devam ediliyor.
Tam da Türkiye ABD ilişkileri kopuyor denilirken, en kritik yerde Suriyenin kuzeyi için ortaklaşma yönelimleri karşımıza geliyor. ABD hala hegemonyasının güçlü olduğunu ve kaybetmesine karşın, Suriye krizinde batalığa girmesine rağmen, son sözü söyleme gücünde olduğunu tekrardan kanıtlıyor. Türkiye ise ikili oynun planında yürüyor. Dış politikayı kulanıp içteki muhalefetin batı cepesini de yanına aldı. Nitekim, CHP Doğu Fırat işkal olayını ayni argümanalrla hemen destekledi! İkincisi ise Türkiye girilen ekonomik krizi öteleme ve devlet içi bloğunu koruma adına dış politikaya yöneldi. Hem iç krizi öteleme hem de kafadaki toprak fetihciliği ile kazanç sağlama adına Kuzey Suriye oynunu oynuyor. Tabi ki Anti Kürt gerçeklikle de Kuzey Suriyede hem toprak kazanmak, hem oraya kendi yandaşlarını yerleştirip devamlılık sağlamak ile Kürtlerin de güçlenmesini engeleyerek, devleti gücün de kanıtlanmasını idollojik olarak sağlaması da gerçekleşecektir.
Son yapılan ABD Türkiye görüşmeleri bu koşullar sonucu net ortak görüş sergilemedi. Uzlaşıldığı söylendi. Devamında ise her kesim kendi idolojik yönüyle yorum yapıp açıklama ekledi. Belli olan net durum, Kuzey Suriye toprağını Suriyelilere brakmak istenmiyor. Sanki yeni bir hegemonya alanı kuruluyor inancı yaygınlaşıyor.Adı güvenlik veya tanpon denilirken, aslında hem ABD hem de Türkiye Suriyedeki kartlarını içte oynayarak ileriye yeni mevziler peşindedir.Elbet, anlaşma net değildir. Belli olan taraflar gücüne göre yeni angajmanlar yapacaklar. Herkes yerini koruyacak şekilde ekletifler oluşturdu. Tek olmayan, bu yörenin sahipleri. Hele bu cendereye İmralı da eklenince, Kürt tarihi ve Suriye geleceği bakımından epey girdaplar oluşmaya da adaydır. Zaten, Doğu Fırat denilirken, idlipte Türkiyenin anlaşmalara karşın cihatcı tutum ile Elbaptan Afrindeki topraklarda yapılan değişimler, Kuzey Suriyenin ilerde önemli yeni sorunlarla banbaşka krizlerle yaşamda gündem olmaya devam edeceği kesindir. Hele de yalan ile abartıyla doldurulan Doğu Fırat hareketi ile dondurtulup gibi olup değişik kozların bekletildiği idlip ekseninde, yarının nasıl bir denklem kuracağı da kuşkularla örülmektedir.******
Belli ki sadece Kuzey Suriye dahi epey zaman dünyanın önemli aktörlerinin politik danslarıyla gündemimizi meşkul edeceği kesindir. Üstelik, yalanın nerde bitip, doğru sözlerin nereye konulduğu karmaşası da normaleştirildi. Artık Kuzey Suriye Suriyesiz ve hat ta Doğu Fıratda Rusya dahi dıştalanıp, iran baypas yapılmak istenirken, biraz daha Asya içlerinde, Kırkların sonundaki üretilen Keşmir yöresinde de yeni tehlike de politik hamleyle sıçrama kaydetti. Hindistan Pakistan bağımsız döneminden beri sürmekte olan Keşmir eyaleti krizi, şimdi Hindistanın son kararıyla ikili barut fıçısına dönüştü.
Hindistanda ilk baharda yapılan seçimle faşist BJP güçlü şekilde kazançlı çıktı. Modi faşist lider tek başına seçimi kazandı. Önceki iktidar olma birikimiyle, faşist yapılanış ve Neoliberaleşme yerleşim epey mesafe aldı. Korkut Boratavın da yazılarından esinlenerek, Hindistan seçimini burada yorumladık. Yeni otoriter hamleler beklentisini belirtim. Nitekim, kuruluşundan beri sorun olan Keşmir özerk bölgesi, bu özerkliği hafta içinde kaldırılarak resmen yeni bir bonba patlatıldı.
Keşmir, hem kendi sorunuyla hem de Hindistan Pakistan savaşlarına neden olan bir yöre. İngiltere bölgeden çekilirken, bilinçli şekilde bu krizi yaratarak braktı. Günümüze dek Keşmir konusu hem yöresel hem de Hindistan Pakistan savaşlarına dek uzanan karabasanlarla yaşama tutulmaya çalışınıldı. Son seçimler ise olaya yeni bir boyut eklendi.
Önce Hindistan yönetimi, Keşmirdeki askeri yapıyı değiştirdi ve sayısal artış da yaptı. Kamuoyuna, Keşmirdeki Hint askerlerin yıpranıp değiştirldiği açıklaması yapıldı. Ardından, Keşmirdeki yöneticiler Keşmirlilerin örgütlerine protesto yapmamalarını uyardı.Bunlar alışılmış gelişmeler değildi. Sonra; internet ağlarını kesti. Hemen sonra, Keşmirdeki özerklik yapısını kaldırıp direk Hindistana bağlattı. Keşmir artık yarı özerk Hindistan toprağı değil, direk Hindistan otoritesine bağlı yere dönüştürüldü. Biraz da beklenmemiş gibi olan bu olay. Beklenen dünya yankısını da bulmadı. Önemli kesim, başka yerlere yöneltildiği için, buradaki hamlenin tehlikesini de kavrayan pek çıkmadı. Hele de dünyadaki krizlerin karışıklığı ile Hindistana duyulan destek kriteri, gereken tepkinin verilmesini de şimdilik engeledi. Sanki bu konu olmamış gibi davranan çok.
İktidar BJP faşist gerçeği ve Hindu milliyetcilik yükselişi ise Hindistandaki çoğunluk Hindularda sevinç yaratmaya yetiyordu. Anımsarsanız, Hindistan solunun seçimdeki gerilemenin sonucu Hindu milliyetcilikle faşizmin hareket koşullarının artacağını, seçim deyerlendirmesinde belirttiydim. Şimdi Kırkların sonunda Pakistan Hindistanı defalarca savaştırtan ve önemli bölgesel krizlerde kulanıma sokulan Keşmir, bu hamleyle siyasal karşılığının da nereye dek gideceği, kuşkularla doludur. Dünya krizleri, Hindistan itifak beklentisi, Keşmir krizi ile etkilenecek bölgesel itifaklar ile kabulenme veya suskunluk halinde devamında başka örneklerin de olasılığı, Keşmir bonbasının etkisinin ilerde epey fazla sesç çıkaracağına tanıklık etmektedir.
Olaya, zaten iyice yerleşen kimlikler ve kültürler çatışma koşulları da eklenince, Asya Ortadoğu coğrafyasında epey fay hatlarına kırılma getireceği kesin. Hindistan aslında bir oldu bitti yaratı. Bu ilerde örneklem olarak emsal olursa, başka ülkeler de özerk veya etnik farklı yörelere ayni faşizan tutumlarla yok edecektir. Üstelik, Keşmir Konusunda B.M. kararları da olmasına rağmen.
Son cümle size bir uyarı veriyormu?