Ülkemizde maalesef gene doğa, çevre ve imar birbirinin içine girmiş ve bu ana başlıkların sorunları birbirini de etkileyerek devam etmektedir. Kuzey Kıbrıs’ta bizim tarafımızdan kaynaklanan, 1974 sonrasından itibaren, pek de doğa ve çevreyi korumamışız. Son zamanlarda daha fazla Mağusa Bölgesi’deki çevre kirlenmesinden ortaya çıkan “Batı Nil Virüsü”, bilindiği gibi bir can almıştır (En az yedi vatandaşımız da hastahanelik olmuştur) ama bu kafayla gidilicek olunursa daha da tehlikeli hastalıklarla karşılaşabiliriz . 1974 sonrası Beşparmak Dağları’nı nasıl ortadan kaldırmışız; hepimizin de şahit olduğu bir durum. Girne’de, 45 yılda geldiğimiz durum ise şehrin bugün anormal bir şekilde nüfusunun artması, arındırma tesisinin 15 bin insan kapasitesine hizmet vermek için yapılması ama maalesef nüfusun da yüzbinin üzerine çıkmasından ötürü, tesisin çalışamayacak duruma gelmesi ve tüm atıkların denize ulaşması, bunun yanında da denizin kirlenmesi olmuştur. Eğer arındırma tesisi genişletilip şu anda yüzbin veya fazlası olan nüfusa göre büyütülmezse yakında hiç de duymadığımız daha yaygın hastalıklarla da karşı karşıya kalabiliriz. Bunun yanında yol inşaatlarıyla ev inşaatlarının akarsu yataklarına inşa edilmesinden dolayı bu kış yaşanan afetler, Girne ve çevre köylerinin de sular altında kalması, başka bir büyük sorun olmuştur. Tüm bunlar düşüncesizce olan inşaatların altyapılarının olmaması ve de sonuçta alt yapı olmadığından dolayı da insan sağlığından tutun, insan hayatını da etkileyen olayların meydana gelmesini getirmiştir.
Şu anda İnşaatlarda söz sahibi olan şirketler gözlerini Mağusa Bölgesi’ne çevirdiler. Yeni İskele, Yeni Boğaziçi ve Mağusa şehrinin de bu gelişmeden payını alacağı görülüyor. İnşaat şirketleri veya işadamları Mağusa Bölgesi’nde 50 kata kadar dikey büyümeyi göze almışlar. Orman alanları, tarım alanları, yeşil alanlar da izlediğimiz kadarıyla, bu altyapı öngörmeyen gelişmeden payını alacağa benziyor. Birkaç çevreci ve sorumlu arkadaşımız bu konuda mücadele etmeye çalışıyorlar. Maalesef mevcut partiler de bu durumdan pek ciddi sorumluluk duymuyorlar. Altyapıyı, tarım alanlarını, yeşil alanları, park alanlarını düşünmeyen bir zihniyet, aslında tüm çevre ve doğa zararlarını da üretmiş olacak. Eğer Girne örneği önümüzdeyse ,oradaki düşüncesizlik ve dağınıklık mevzubahisse, Girne’de gözlenen su baskınlarının, afetlerin de Mağusa’da yer alacağı artık kestirilebilir. Şu anda Yeni İskele için yaklaşık üçyüz bin nüfus hedeflenirken, Yeni Boğaziçi için yüzbin ,yine Mağusa için de Yüzbin kişilik bir nüfusun bölgelere yeni inşa edilecek gökdelenler ve evlere yerleştirileceği , gelecek 20 sene içinde böyle bir nüfus patlamasının hedeflendiğini duymakta ,bizlere sunulmakta olan projelerinde izlemekteyiz. Bu bölgelere yerleşecek olan insanların hastahanelerini, okullarını, dini yerlerini, bu insanların yiyecek ve giyecek ihtiyaçlarının bile düşünülmesi gerekirken, atıkların nereye gideceği, lağım sularının nerelere biriktirileceği-gideceği, arındırma tesisleri veya sorunlarının nasıl halledileceği, eğlence merkezlerinden tutun tüm ihtiyaçları, bu inşaatlar olurken düşünmek gerekiyor. Sadece inşaatla bir toplumun kalkındığı görülmemiştir ve inşaatla kalkınma olmaz. İnşaatların tarım alanlarını mahvetmesi ise önlemler alınmazsa başka bir sorundur. Bu arada sağlıklı bir toplum için yeşil parklar ve yeşil alanlar da önemlidir. Bugün İstanbul’da, orada yaşayan nüfus için yeşil alanlar ve yeşil parklar pek yoktur , İstanbul en sağlıksız dünya şehirlerinden biridir. Oysa Batı Avrupa ve Kuzey Avrupa’daki şehirlerin parkları ve yeşil alanları dünyaya örnek gösterilmektedir. İnsan başına metre kare olarak düşen yeşil alanlar emsal teşkil etmektedir.Tarım alanlarının üzerine inşaat yapmak ise toplumu üretimden koparmaktır. Siz aslında bu kadar nüfusu bu bölgeye veya Kuzey Kıbrıs’a yığarken, aslında bir bakıma, doğa, çevre, sosyal ve kültürel birçok sorunu da, altyapısız olan bölgeye yığmış olursunuz.
Şu anda aynı çabanın Karpaz Bölgesi’nde de olduğunu, aynı çevrelerin, hükümet üzerinde, hatta emirname ve imar planı üzerinde baskılar uygulayarak, bu tip büyük bir sorunu Karpaz’ın da başına getirmeye çalıştıklarını görmekteyiz. Bunun yanında emirname ve İmar Planı’nın ilk başındaki gibi olmadığı ve delindiği söylentileri vardır.Amaç Kapraz Bölgesi’nde de ,Yeni İskele, Yeni Boğaziçi ve Mağusa’daki altyapısız kalkınma denilen sorunun benzerini getirip sorumsuzca bir sahil yağmasına dönüştürmekse, bu istek içinde olanları sağduyuya çağırmak vazifemizdir. Bir de bu çevreler bize son zamanlar Bafra ve Karpaz Yarımadası içinde yapılan bazı Otellerde ne kadar yerli istihdam yapıldığını da göstersinler. Maalesef amaç, halkın ekonomik zayıflığını kullanıp,Mağusa Bölgesi, Karpaz Bölgeleri , İskele ve Yeni boğaziçin’de, aynen Girne’de görülen sorunların aynısını yaratmaksa ve eğer bu alyapıdan mahrum sorumsuzca bir büyümeyse, ileride bu bölgelerde yaşayan insanlar için büyük afetler ve çevredeki kirlenmeden ötürü hastalıklar ve sorunlar başgösterecektir.
İlgilileri tedbir almaya davet etmek vatandaşlar olarak sorumluluğumuzdur.