Günü yaşamaya devam ediyoruz. Salt havalarda değil, siyaset ve ekonomide de anormalerin anormal olduğu dönemden geçiyoruz. Kamuoyunun da buna uygun yanıtlarıyla da algısal yerleşimler de kültürleşme haline geldi. Cumartesi sabahı kaldığım yerden dışarıya uzanınca, bulutlu ve hafif esintili günden söz etmek gerekir. Başta gazetelere de yoğunlaşınca, K. Kıbrısta giden koltuk yönetimini veya Türkiyede hala hafta başı YSK kararı sonrası sızan yeni bilgilerle kuşatılırım. Bunları bilmeden bana konuş deseler, veya doğrularla anlat denilse, onca yanlışın yarısını dahi istesem söyleyemem! Böyle bir karışık gün daha yaşamıma eklenmekle meşkulum.
Havanın bulutlu veya hafif güneşli ılık olması kadar normal gün olması kadar doğal bir şey olamazdı. Oysa, kimi yolda gördüysem, hepsi şikayetci. Daha da kötüsü, böylesi bir hava sağlığa da iyi gelmesi gerekirken, tam aksi sağlık bakımından da bol bol şikayetler yaşatmaktadır. Hele de toz zerecikleri de eklenince, adeta normal iklim bahar gününün nasıl bolzdurtulan iklim doğalığı sonrasında insana zarar verilen hale gelmesinin net yaşamsal gerçeğini yaşamakta olduğumuzu da hala bilmeme inadında cahilce direnilmektedir. Hele de inancın bilimseliğin önüne geçirilen koşulda, kadercilik de damıtılması kadar apsürtlükler dahi yetersiz kalınmaktadır. Ama, Şükranlaşan kadercilik çekişi de birbaşka olmaktadır.
Bu basit gerçeklik keşke bir noktada kalsaydı: oysa ayni yanılsamalar ve giderek algıyla bilimseliği örtme inancı sonucu siyasetden tutun ekonomik alana dek aynen tekrarlanmaktadır. Bunların siyasal tercih sonu oluştuğu ise pek de konuşturulmak istenmez. Buda madalyonun iki taraflı şeklini tamamlamaktadır.*****
Günlük hava görüntüsüyle başladığım yazıda elbet sonuç ile neden gene gelip siyasal seçkilere dayandı. Ozaman, buna ayni zaman akışında politik ve ekonomik duruma da gelince,ayni eksenle kesişiyoruz. Klasik anımsatma ile “ne ekildi ise o biçildi”! Oysa, akılda olan ile yaşanan çelişkisi, sorgulamaları çoktan oluşturması gerekirdi. Apsürtü dahi az brakan kulanım ifadeler ile yaşananlara bir de Şükran çekip övülüyorsa, bunun adını koymak dahi yaratılan sistem hukuku nedeniyle tehlikeli. Türkiyedeki sadece son YSK kararı veya K. Kıbrısta “hükümet bozulma gelişmeleri” veya 16 Mayısta beklenen karikatür yargı kararı ile yaşatılanlar, kulandığımız kavramların dahi az kaldığı yaşam gerçekleriyle savrulduğumuzun kanıtları olarak uçuşmaktadır.
Sonda söyleyeceğim çıkarsamayı şimdiden peşinen yapayım: anlatmaya çalıştığımız gelişmeleri eyer temel yaşam koşuluyla birlikte ele almazsak, çözümler yaratılamaz ve yaşananlar da tüm özellikleriyle anlaşılamaz. K. Kıbrıstaki sömürgesel yapılanış yeni ilhaklaşma arayış fırsatı ve resmen işkalle kalınmayarak altüst edilen demokrafik yapı bağdaşlarla kalıcılaştırmak istenilen siyasal yapı birlikte ele alınmadıkça, bunun arçıl görüntüleriyle istenen yerde brakılıyorsa, gelecek de kaybedilip, yeniden oluşturma şansı da kalmaz. Nitekim, son koltuk krizinde temel etken olarak Türkiye gerçeği pek konuşulmadı.
Madem K. Kıbrısla başladık, konulara haftalık aynadan bakalım. Nedense, Çavuşoğlunun geçen hafta ada ziyareti hemen hemen hiç konuşulmadı! Arada bazı görüşmelerin ikili olması da sorgulanmadı. Bazı otel buluşmaları da gözden kaçtı! Akabinde malum olan Kutret Serdar diyaloklarıyla hükümet bozuldu. Garip olan, büyük ortak CTP sorumlulukla krizi yönetme konusunda hemen hemen hiç ele alınmadı. Daha da vahimi; Serdar istifa edip Kutret kılıcını çekerken, Tufan mecliste incilerle “protokolun birkaç gün içinde imzalanacağını” söylüyordu. Hangi yere bakarsan APsürtler sırıtıyordu! Ama, konu Serdar cepesinde brakılıp, Kutret faturalı reçete oluşturuldu. Türkiye gerçeğine ve özellikle bozulan ve kurdurtulan hükümet gerçeğindeki karar gücü nedense bu defa çok daha az yer buldu. Böylelikle, işbirlikciler birbirine saldırarak beyendirme yarışına girdiler. Ama tekrar belirtecem; hükümet büyük ortağı ne kriz anında nede hükümet bozulma sonrasında ne konuştu nede sorgulandı!
Aslında yaşananlar K. Kıbrıs klasiklerinden birisiydi. Ama, kaybedilen bazı beyinsel düşünce şekli nedeniyle bu defa bozulma daha iç ve daraltı ikili kısgaca konulduğu anlaşılıyor. Geçen hafta sonu yazımda uyarılar yaparken çavuşoğlunun neden adaya geldiği ve yaptıkları konusunda bu denli sesizliğin oluşmasını da eleştirip tehlikesini vurguladım. Hem YSk kararı sonrası Kıbrıs kriz hamlesi ile buradaki bazı görüşmelerin işaretleri zamanında burada pek de karşılık bulan haber yorum eksenine giremedi.
Ayni şekilde hafta başı başka bir haberle de şöylesine esinti oldu: 3 polis klasik suçlamayla görevden uzaklaştırıldılar! Öylesi bir Polis komisyonu karar verdi ki ilgili kişiler kendilerinin savunma dahi yapmadığını söylemesi bile kamuoyunda ve özellikle kendilerine “insan hakları” diyen kesimden ses gelmedi! Klasik Türkiye devletin başkanlık suçlama olgusu buraya da taşınmaya devam ediliyor. Gerçekten “Fetocu, PYD” imgeleriyle suçlanan insanlar manzumesi buraya da çoktan geldi. İşin içinde Türkiye ve hele de Erdoğan olunca, beklenti hesaplarla polis kurumunun askere bağlı gerçekleri, buranın konuşulmasını mayın tarlası tehlikesi haline getirdi.
Komisyon üyeleri veya bazen davalar da açma aşamasındaki yetkililere “PYD Feto” ortaklığına kanıt gösterin desem, hat ta PYD ile K. Kıbrıs bağlarını anlatmalarını söylesek, inanın söyleyecek doğru örnekleri yoktur. Zaten, herkes bilir ki suçlanan Feytıulah gerçeği Türkiyede devlet içi savaş noktasına gelen çelişkiler olmadan önce, K. Kıbrısta da Türkiye gerçeği gibi yaşandı. Örnek, Bankasyaya para yatıranlar hele de yüksek fayiz olunca da bolca kişi yaptı. Ama şu PYD daha bir apsürtü aratıran noktada: PYD SUriyedeki bir oluşum. Bunu dünyada herkes bilir. Yine araştıranın ulaşacağı sonuçla, PYD ile Feytulah yanlılarının birlikte olmayı brakın hep karşıt yerlerde yer aldılar. Ama, PYD Suriye örgütü olması nedeniyle buradaki yeri nedir kimse açıklayamaz. Sadece, Yasaya sırf Türkiyeleşme gerçeği ile konuldu!
Şimdi, böylesi hukuki çarpıklıklar ve buraya da ters gelen kararlar peşpeşe sesizsedasız yerleşirken, 16 Mayıs karikatür yargı açıklaması yeni bir sıçrmaya da adaydır. Hele de davayı biraz takip edenlerin, savcılığın tanıklarının hem de bilim adına söyledikleri, tarihi ibret belgesi olarak yayınlanması şart. Garip olan, 22 Ocak linç hareketi, Karikatür davası gibi yeni gelişmelere rağmen, Sınır tanımayan gazeteci örgütünün K. Kıbrısın basın listesinin 3 adım iyleştiği sonucuna varışıdır! Ya buradaki temsilcilerinin ynnlış bilgileri veya dünyada basına karşı öylesine baskılar oldu ki K. Kıbrısdaki onca kötülenmelere karşın 3 adım yükselme olmuştur.*****
Birkaç söz de Türkiye YSk kararı sonrasından; Hafta başı K. Kıbrısta ansızın koltuk yönetimi çatlarken, YSK kararıyla da İstanbul seçimi tekrarlanma kararı alındı. Gerçek Türkiye görünümünün normal yeni adımıydı! Konuyla alakalı hafta içi bazı can alıcı noktaları yazdım. Fakat apsürtler devam ediyor: Örnek, kararda sandık görevlilerinin kamu görevlisi olmama saçmalığına dayanırken, havuz medya hala “Yolsuzluk ve çalma” nedneiyle iptalin olduğu anlatılıp taraftarla alay ediliyordu! Yine, bir zarfa konulan dört pusuladan sadece birisi için seçim tekrarlanınıyordu. Nerden bakarsanız Tutarsızlıklar sayfaları kabarıp gidiyor.
Ancak, APsürtleri az dedirtecek veya bu ifade yetersizdir denilecek olaylar durmuyordu! Her bilgi aslında ister K. Kıbrıs, ister Türkiyede oluşan gerçeklerin aynasıdır. Ama, siz başka alanda dolaşıp onların yaşanan olduğunu dedikçe, bunu yalanlayan yaşam dersleri aklamaya da devam edecektir. Nitekim, Artı Gerçekte İnci Hekimoğlunun YSk ve CHP için yazdığı bilgiler de konunun salt bilinenlerle yeterli olmadığını da hatırlatıyordu. Normalde YSK 7 kişiyle toplantı yapıp karar vermesi gerekirken, yedek üyelerin de hepsinin katılarak 11 kişiyle karar vermesini bilgi olarak ekliyordu. Dahası, CHP tutumunu da sorgulayıp, muhalefet için yeterli olup olmadığını da sorguluyordu.
Tüm bunlar yanında yaşanan ile tartışmaların şeklini birlikte ele alırken, işlerin pekde kolay olmadığının kanıtına bizi ulaştırıyor. Kendiliyinden direnen muhalefet, devlet içi parti çelişkileri, gerileyen Erdoğan direnci ile seçenek konumları, tüm bunlara genel Emperyalist yapıdaki duruşlar hepsi önümüzdeki günlerin pek de iyi olmadığının işaretidir.Bilsek bilmesek de Kıbıs potansiyle kriz aracı olarak Türkiyenin içpolitikasında muhalefeti devlet eksenine çekme esrumanlarından biri olduğu da kesin. Çavuşoğlu boşuna Kıbrısa gelmedi! Hele de Kutretle olan ilişki sonuçları da ortada dolaşmıyor.Dikat edin, TC kamuoyu hala gemilerinin BAF açığında ne işi olduğunu sormuyor! Ezber resmiyesindeki Münhasır alan, kıta sahası ve Uluslar arası deniz anlaşmasındaki Türkiyenin yerini hiç bilgi olsun dahi konuşamıyor. Böylelikle Kürtler ve Kıbrıs hala Türkiyenin resmi ekseninin kıyım noktasında durmaya devam ediyor.