Bahar ayı ile birlikte, K. Kıbrısta yoğunlaşan panayırlardan bıkmışken; siyasilerin Panayırlarda “çatista” yerine “moderin boşaltımla” demeç algıları söylemelerinden! Akıncının “Yapabileceklerini” yapamamasına Kamu Hizmeti komisyonu başkanını da yerinde brakarak veya Tufanın durmadan kendini “Türkiyeye tanıtamama” saçmalamasını dinlemekten bıktım! Bunları tekrar tekrar sırf ahaliyi kandırmaca olduğu için yazmaktan da usanmışken, yolum bu defa Afrikaya doğru rüzgarla birlikte yol almaya başladı. Fakat; işler yine yolunda değildi! Türkiyeden geçerken, yüzüme oradaki gerçekler keskin bıçak gibi de vuruyordu: Sadece yapılan son adı Yerel ama öylesine yükle sistemsel boyutlu otoriter seçime dönüştü ki hiçbir demokratik kuralın yaşanmadığı süreçten geçti. Devlet otoriter yandaşlama ile başlanan seçimin sonuçları da tam ona benzedi. Hani hep övülülen ve eskiden en çirkin uygulamalarını “hoşgörü ve çağdaşlık” olarak yuturma tekerlemesi var ya: şimdi de Yerel seçimdeki şu ezberin hem de epey çelişkisel yaşanmışlığı yaşandı. Denirdi ya “öyle bir seçim yapılıyor ki dünyada eşi yok* Şefaf ve en demokratik kuuralalrla yapılıp, en eksiksiz seçim olacaktır” vurgusu yapıldı. Gerçekten öyle oldu! Öyle oldu ki seçilenlerin dahi gerektiğinde mazbataları verilmedi. Aday olma normalken, kazanmanın anormal olduğu veya İstanbul karmaşa uzatma oyunundaki roller yaşanmışlıkları bunun kanıtlarıdır. Daha da acısı; hala K. Kıbıs sesleri “garantörsüz olmaz* Türkiyedeki demokratik yapı hedefli veya oradaki ekonomik başarıların burada da gerçekleşmesi” ezberleri tekrarlanma şekleriyle birlikte bu coğrafyadan uzaklaşmaktayım.******
Dünya örnekleri ve çağdaşlar korosundan uzaklaşıp Sudana gelelim: Hafta içi yazımda da belirtim: Dünya medya ekseni, özellikle Afrika kıtasında veya dünyada ezilen kesimin önemli yaşamsal gelişmeleri pek haber yapılmaz. Bu gibi yerlerin öne çıkmasında özellikle değişim veya artık gizlenemez boyutlarda gelmekle mümkün olunmaktadır. Afrika kıtası bu yörelerden birisidir. Bundandır ki Sudan eğer ilk haberlere girecek derecede haber oluyorsa, orada taşların oynayacağı olasılığının artık anlık olduğunun da kanıtıdır. Nitekim, aylardır süren ve sokaklarda ayaklanmalarla onlarca kişinin katledilmesine karşın durulmayan bu sosyal siyasal patlama, sonuçta devlet merkezini de sarsmalarla değiştirmeğe yönelindi. Elbet, son kertede duyarak konuşulan Sudan ile gerçek Sudan arasında da mutlaka farkların da sırıtması kesindi. Öyle de oldu.
Konuya fazla dalmadan Sudanla alakalı, direk bizlik anımsatma yapacam. Görüyorsunuz ki geçmişten gelen çok yönlü birikim ile yorumlama bakışı elbet yeri geldiğinde meyvesini verir. Hele de balık hafızalı da olmuyorsanız, “şeytan” sizi kışkırtır!
Sudanın K. Kıbrısla önemli tarihi karşılaşması vardır! Burada “KKTC” ilanından sonra, bazı tanıtma çabaları oldu. Bakmayın şimdilerde böyle bir girişimler olmadı denen sahtekarlık atışalrına* ilandan sonra hele de parmak kaldıran bazı karşı çıkanlar, tartışmayı öteleme adına “artık ilan edildi! Ozaman bunu yaşatmak gerekir* Tanıtarak bağımsız kalmasını sağlamamız şart” deniliyordu. Hat ta, muhteram mevkine ulaşan şimdiki saray lideri de yeri geldikçe “KKTC güçlendirme veya tanıtma” seçkilerini hep yüksek sesle söyledi. Seksenlerde özellikle “KKTC” ilanından sonra önce Bangladeşle ve ardından Pakistan deneğimi de yaşandı. Hat ta, bazı Akıncı taraftarı sıkılmadan “Nasıl ki Çini tanıdılar, yarın gün ola bizi de tanırlar” diyorlardı!
Nitekim, başta Özal batı dışı gelen bazı heyetleri buraya gönderip yoklama yaptı. Bu heyetlerden birisi de Sudan parlementerlerdi. Sudan Parlementerleri buraya gelip gezip yiyip içtiler. Herkes düşünmeden Sudanın “KKTC” tanımıyla sonlanacağını bekliyordu! Oysa, ziyaret bitince Sudan parlementerleri “Biz nasıl yaşıyorsak, siz de Kıbrısta birlikte yaşayın” önerisini söylediler. Zaten, bu örneklerle sonuç alınamıyacağını anlayan Özal, sonradan Şemilerin de itiraf etiği Amerikaya Kıbrısla alakalı öneriyi yapıp, Amerikan tarihi yanıtını “Nato gerçeği” ile yanıtlandı!*****
Hemen ekleyelim: sözkonusu Sudan Kıbrıs ziyareti dönemi daha Elbeşir darbesi gerçekleşmemişti. Ancak, Türkiye ile iyi ilişkileri vardı. Ama şuda vardı; Sudanda iç savaş yoğunlaşmıştı! Seçki ve zaman çok yanlış yapıldı. Tabi kendime de pay çıkarayım. Ozaman Ortam gazetesi arada bir benimle konuşup, ismimi yazmadan dünyada bir ülke tanıtıyordu. Tam da bu ziyaret yapılırken, benimle Sudan konuşulup yayınlandı…..
Sudanı güncel konuşurken, beynim beni böylesi bir dolaşıma taşıyordu. Yine, Sudandaki iç savaşla alakalı gelişmeleri, yapılan anlaşmaları, referandumlarla ayrışmalar dönemi de başta Ortam ve Yeni Çağ gazetelerinde uzun uzun yazdım. Dafur katliyamı, Uluslar arası mahkeme kararları, Amerikanın bonbaladığı Sudan fabrikaları ve benzer gelişmeler de Ortamdan Yeni Çağa birkaç olanak veren gazetede tarihi yeriyle benim makalelerimde konuldu. Anlayacağınız, öyle güncel gelişle, tarafsal sınırlı haberlerle Sudan veya başka yazı yazmıyorum.
Elbeşir, Sudanda 1989 yılında darbeyle yönetime geldi. Bu darbenin özünde Sudanın gerçeği vardı. Sudan o tarihlerde çok boyutlu çelişkiler içinde boğuldu. Sovyet Amerikan, Kuzey Güney Afrika hegemonya kültürlenmeleri, İslam ile öteki dinsel savaşlar, kabile çelişkileri,Arap içi laik ve şeryatcı kavgası, Sudan içi özellikle Güney Kuzey iç savaşı ve daha nice olgu Sudanı ordan oraya savuruyordu. Klasik İngiltere Afrika sömürgesel yapılanışın devamlılığı yaşanıyordu. Bundandır ki Sudan en süper devlet arası konumda sıkılırken, Lipya Mısır veya Arap Afrikalı ikilemli gerilimlerle de çalkalanıyordu. Elbeşir, ABD ve Sudi eksenli politik yapının ayağı gibi gerçekleşti.
Yine özetleyecek olursak; Sudan Amerikancı gelmiş gibi oluyorsaydı da konulan Kültürler çatışmasıyla rolu kaymaya başladı. Nitekim, koruyup ABD destekli ülkeye aldığı Binladin gibi isimlerden, birden değişen kaypak ABD politikasıyla Terörist listesine konuldu. Hat ta, Elbeşir Binladiyi amerikaya vermeği teklif etse de Klintın “kanıt yok” diyerek kabul etmedi! Sonra, “terörist koruyor” diyerek Sudanın ilaç fabrikalarını bonbaladı….
Elbeşir, şeryatcılık ilkesi ile ülkeyi yönetmeğe girişti. Tabi ki başta Güneyi hristiyan ve öteki dinlerden olunca da iç savaş kızıştı. Özellikle Güney Sudan liderlrinden Garan solcu olup hem şeryata karşı hem de ülkenin parçalanmasına da direnen bir liderdi. Fakat, Elbeşirin itifakcısı Müslüman Kardeşlerin “şimdiki siyasal veya ılımlı İslam denilen kesim” lideri Hasan Turabi de kitlesel destekci ayağı olarak meclis başkanı oldu…
Konuyu fazla uzatmayalım: Elbeşir, hem arap ülkeleri hem de komşularıyla ilişkileri iyi olamadı. Herkesin eli Sudana girdi. Oda otoriter olma adına en yakın mütefiki Hasanı da hapse atarak adeta orduyla birlikte tek başına kaldı. Önce Güney Sudanla anlaşma yapıp geçiş dönemi sonrası referandum yapılmasına karar verildi. Pek de sorgulanmayan bir önemli olay gerçekleşti: 2005 yılında Güney Sudan sol lideri Garan uçak kazasında öldü. Birçok çevre bunun tam da anlaşma sonrası olması, Garanın ülkenin birliğini savunması gibi gerçekler ışığında bu kazanın normal olmama olasılığının yüksek olduğu konuşuldu. Fakat, resmi çevreler bu olayın üstüne gitmediler*
Bazı çevreler şunu da bilgisizlikten karıştırırlar: G. Sudan ile Dafuru ayni zanederler! Dafurda yapılan ve yüzbinlerle ifade edilen soykırımın G. Sudanla aynılaştırırlar. Oysa, Dafur başka olay olup Kabileler ilişkisinden çifcilerle hayvanclık ikileminde oluşan ve devletin direk müdahil olup israilin dahi bir tarafa silah verdiği olaydır. Uluslar arası mahkeme kararı da bu Dafur olayına yönelik olmaktadır. Bu farkı da belirtmek gerekir.
Sudanın özellikle direk parçalanmasında rol alan kaynaklardan birisi de petroldu. Sudanda Petrolun bulunması, Çinin ağırlıklı olarak buradaki Petrolu işlemesi, Petrol kaynağının Güneyde ağırlıklı olarak olması ve işlenmesinin Kuzeyde yapılma koşulları, başta Amerika ve ingilterenin Sudanın parçalanmasını tetiklediği de kesindir. Böylelikle, Garanın garip şekilde öldürülmesi ve Elbeşirin dıştalanma süreçlerle Sudan 2011 yılında resmen ikiye ayrıldı…
Petrolu kaybeden, iyice izole edilen, Müslüman kardeşler eksenindeki gerileme, Arap aleminin etkisinin sıfıra doğru gitmesi, alınan uluslar arası mahkeme kararları, Elbeşiri iyice yalnızlaştırdı. Birkaç ülkeye gidiyordu. Özellikle Türkiye ve Katar onun iki yakın dostuydu. Bunu kulanan Erdoğan, hem Sudandan bir adayı satın alıp Osmanlı hayalini gerçekleştirme, ülkeden toprak satın alarak Sudanı tarımda kulanma uygulama anlaşmaları da yapıldı. Ama, içteki sıkıntılar tüm baskıya karşın yükseldi. Sudanda tüm olumsuzluklara rağmen, yasakların altında partielr ve örgütler etkilerini sürdürüyorlardı.
Geçen yılın sonunda yapılan ve temel gıda olan Benzin ile ekmeğe zam gelince, sokaklar doldu. Öyle birkaç saat değil, aylarca protestolar yapıldı. Elbeşir hükümeti görevden aldı, uzlaşma denedi ve en önemlisi onlarca insan sokakta katledilmesine karşın, eylemciler geri adım atmadı. Ordu baktı ki işler artık çığrından çıkıyor; darbe yapıp ve geçiş denip bu dalganın tüm devleti altüst etmesini engelemek istedi! Olmadı. Derken, Cunta içi kopuşlarla ordu arasında alt düzeyde ayrışmalar da başladı. Artık Sudan eski Sudan değildi. Şimdilik, muhalefet ekseni sivil yönetime geçiş, yeni anayasa ile sonra seçim prokramını açıkladı. Tam da gerileyen devlet ve yükselen muhalefet ikilemine gelindi. Herkesin beklentisi kadar, korkusu da var. Elbeşir, Uluslar arası mahkemeye verilme korkusu, ordu üst görevlileri yaptıkalrı katliyamlar nedeniyle gelecekelrini de koruma peşindedirler. Muhalefet dalgasında ise çok renkler vardır. Hat da Sudan Komonist partisi dahi önemli oranda etkili olduğu bilgileri vardır.
Bu denklemler ise dış güçlerin de kolayca müdahale etme alanları açıyor. Dünyadaki ablukalı ülke, yasaklı lider gibi işleyişleri olan, yapılan ve başta Türkiyeye bazı olanaklar sağlanan anlaşmaların da geleceği belirsiz. Hele Amerikan Çin veya Araplar arası sermaye kavgaları da oldukça fırsat kolamaya adaydır.
Sudan üzerine yazacak çok fazla bilgi var. Öngörüler ise oldukça çelişkili. Örgütsel güçler ve fırsatda diplomasi kuralı geleceğin şekilenmesinde önemli rol oynayacaktır. Sudan, aslında tarihi sömürgeciliğin yeniden nasıl günümüze taşınıp, günümüz emperyalist aşmazların krizler üreterek çıkış aranmasının önemli bir lapratuvarı olarak incelenmelidir. Tabi ki kaçınılmadan Kıbrıs Türkiye gerçeğini de yok saymadan yapılmalıdır. Çünkü, yukardaki Sudan deneğimleri kadar, Erdoğanın da kalan siyasal eksenli nadir mütefiklerinden Elbeşir çok mesaj vermektedir.