Dünyanın bazı ülkeleri vardır ki sadece iyi örneklem veya bazı genel gelişmelerle haber olma şansına sahaiptir. Giderek, birçok insanın da yaşanacak ülke adıyla da anılması sözkonusu. Yeni Zelanda genellikle deyerlendirmeler listelerinde veya bazı önemli beklenmeyen gelişmelerle konu olma potansiyeline sahiptir. Yakın tarihte Yeni Zelanda ençok konu olduğu alan dikate deyerdir! Seçimi kazanan İşçi partisinin Nükler silah karşıtı oluşu ile ülke içinde uyguladığı Sosyal refah uygulamalar nedeniyle ülke örneklem veya nükler karşıtı olmak duruşlarıyla haberlere eklendi. Nitekim; Fransa ile bölgede yapılan Nükler denemelerde krizler dahi yaşandı. Yeni Zelandanın yakın tarih gündemleşme olaylarından önemlisi bu….
Şimdilerde beklenmeyen şekliyle Yeni Zelanda yeniden dünya gündemine düştü. Faşist katliyamlarla adeta kendine has özelliklerinin de eklenmesi sonucu, ülke haberlerin ilk sırasına kondu. Dünyada Doksanlarda kurgulanıp uygulamaya geçen Kültürler çatışması, Yeni Zelandayı da içine aldı. Hiç katgısı olmasa da yaratılan Emperyalist gerçeklik Yeni Zelandayı da vurdu. Hem de şu andaki bilgielrle 49 kişinin katledilmesi ile yaşandı….
Camilere yapılan saldırı, hem de göstere göstere sosyal medya kolaylığı ile yayılan bu eylem, Yeni Zelanda mesajıyla dünyadaki Faşizmin nerelere gelindiğinin de acı örneği oldu. Demek ki siz uygulamasanız da bu dünya gerçeği sizi de gelip vurur. Neyazık ki ayni anda birçok ülkede ırkçı faşist tipi probagandalarla evrenselik boyutu da adeta normalmış şekliyle işliyordu. Belkide şu örnek: “Viyanada kalan yarım hesabımız da sorulacaktır” denmesinin de düşünsel boyutunun nereye gelinme başka örneklemi oluyordu! Aslında, birçok faşist eylem sonrası yapılan açıklamaların baştaki ismi ve içteki yer değişimi yapılarak aynen okunsa, buna birçok ülkede kitlesel normalik hale gelindiğinin de acı yüzleşmesini de yakalayacağız. Anlayacağımız; Faşizim sadece devlet biçimi değil, sosyal yaşamın yaşam biçimi olarak bize son kertede Kültürler çatışma stratejileri ile çoktan yerleştirildi….
Girişte de belirtim; Ülke aslında yaşam şekliyle birçoğumuzun daha rahat yaşamak için dilendirdiği yerlerden birisidir. Yeni Zelandada Kültürler çatışmasının direk yaşanmış normaleşmesi de yoktur. Özellikle Seksenler işçi partisi dönemiyle de ülkede önemli sosyal dengeler de kurulmaya çalışılındı. Ancak, bunların tümü son saldırıdan kurtulma şansını da yaratamadı. Kültürsel faşistliğin makro dinsel boyutunun idolojik sonucu, hem de ses getirecek şekliyle Yeni Zelandada yaşatıldı. İstenen mesaj da kendi konumlarıyla da verildi! “Biz Yeni Zelanda gibi ülkede de travma yaratacak ve dünyayı sarsacak eylem yaparız”.
Tabi ki hemen sonra eylemi herkes kınadı. Ama, kimse de aynaya bakmadı. Ayni şekildeki öteki din faşist gerçeklikle de öz eleştiri dahi verilmedi. Örneğin, Yeni Zelanda eylemini kınarken, Ortadoğudaa başka dinsel faşistleştirme ile oluşan saldırganlıklar brakın durudurulması, tam aksi alevlendirilmektedir. Burada hep ötekinin faşizmi ile kendi faşizmini haklı çıkarma kültürü oldukça mesafe kaydetmiştir. Evrensel boyuta taşınan dinin siyasalaşarak gericileşen özüyle faşizmin eylemsel ve kitlesel boyutlarıyla, adeta sorunalrla da artan yangına benzin dökmektedir. Neyazık ki şu acı gerçekten kaçamayız: Faşist tipi yapılar ikili yönleriyle kitlesel destekler dahi buluyor. Boşuna değil faşist idolojik partiler günümüzde birçok devletin yönetimine gelmesi tesadüf değildir. Üstelik, iktidara gelmeyen faşist yapıları devletlerin provakasyonlarda veya paramiliter şekliyle siyasal amaçta hep kulanmaktadırlar.
Yeni Zalanda gibi ülkeler bu gerçeklikten hep uzak durup kendi kendine yasamaya uğraştılar. Fakat, son olay biza acısıyla da şunu anımsatırıyor; yeri geldiğinde faşizim karışıp karışmamaya bakmaz. Yumuşak zemin ile kitlesel nefreti kulanıp böylesi provakatif eylemler hep yaparlar. Yeni Zelanda seçkisi ise ülkenin bizat kendisinden kaynaklanmaktadır. Hele de Avrupada böylesi bir eylem beklenirken, bazı AB ülkesi “Belçika gibi” gerici kesimleri içlerine alıp da seçime girme döneminde bu eylem gelip vurdu. Elbet, Yeni Zelandada sorular olacaktır. Tepkiler ile partisel yaklaşımda bazı kırılmalar da olma olasılığı vardır. Burada bir İslam faşizminin de koşulalrını yükseltecektir. Eğer; faşizme karşı dünyada kitlesel güçler birleşip mücade etmez ise hem faşist devletlerle hem de provakatif faşist yapılarla birlikte yaşamak zorunda brakılacağız.
Şu bilgiyi vermeden edemiyecem: tek tip faşist açılım veya sadece faşist ırkçı parti ezberiyle kalınmamak gerekiyor. Neyazık ki yaşadığımız Emperyalist sistem faşizmin de güçlenmesinin temel gerçeğidir. Bu yapıları iki şekilde heran gündeme taşır: krizleri çözemediği zaman faşist partileri seçenek olarak iktidara taşırlar! Başka şekliyle de provakasyon veya gündem yaratma adına da bu örgütler saansasyonal eylemlerle insanları etkileme konumunda kulanıma hazır tutarlar. Politik tercihlerde veya kitlesel korkutma veya konuları saptırma yönünde bunlar hep bir yerde tutulurlar. Ulusal boyut içinde ağırlıklı ırkçı eksenli kulanım idolojisi olurken, evrensel alanda da din inancı kulanılmaktadır. Yeni Zelanda olayında Hristiyan Müslüman veya ırksal beyaz üstünlük ile geri kalmış İslamcı göçmenlik ikilemi düşünce olarak enjekte probangandasına konuldu. Yukarda belirtiğim gibi, aslında Yeni Zelandada gösterilen Beyaz batı üstünlük bahanesi, eylemi o anda olmasa da başta Türkiyedeni öteki İslam ülkelerinde karşı probagandayla batıya ayni kulanım yapılmaktadır. Bizde dahi dinsel gericileşme yaşanırken hala buradakine ses çıkarılmazken hala Rumların geçmiş Kilise bağımlığına suçlama idolojisi hala etkin şekilde yapılmıyormu?
Bir faşist terör eylemi daha yaşatıldı. Eğer, Yeni Zelanda olmasa, budenli yankı bulmuyacaktı. Nitekim, ayni söylemler Türkiye resmi ekseninde olurken, Yezidi bir kadın yaşadıkalrını anlatırken, kimsenin dikatine dahi getirilmedi. Faşist probaganda aygıtları gayet normal hale geldi. Hele yöeremiz buna oldukça doydu! Fakat, yer Yeni Zelanda olunca, ülke gerçeği konunun daha dikate taşınmasına tetikleme yaptı. Hele de Başbakanın silah edinme olayını sorgulaması da konuya başka katgı da yaptı. Hatırlarsanız, ABD de böylesi benzer saldırıalr oldu. Kimisi, silah edinmeği de suçladı. Fakat, silah satışı tam aksi yoğunlaştı. Buda Yeni Zelanda tipi yaklaşımın bazı farklılıkalrını da bize gösterdi. Ancak, tüm bunların sonucu, Yeni Zelanda da dünya ülkesi. Dünyada Kültürler çatışması temel halka olarak sistemce konulursa, faşist yapılar hem de kitlesel desteklerle güçleniyorsa, bu halkanın bir parçası olan Yeni Zelanda da gün ola akla gelip oda nasiplendirilir! Çözümün ilk adımı ise öncelikle sistemi sorgulayarak, faşizme karşı her yönüyle mücadele ederek ve sorunların bizi sunuş şekliyle değil gerçekleriyle yüzleşip seçenek oluşturmakla bu felaketlerin azalmasıyla başlanacaktır. Aksi taktirde yarın hiç beklemediğimiz başka olaylarla karşılaşacağız.
Kültürler çatışması stratejisinin ilk kıvılcımları Afrikada atıldı. Kimse fazla mühümsemedi. Ardından başka ülkelerde de gerçekleşti. Buna da pek önemseme olmadı. Provakatif ateşleme 11 Eylül ile strateji gündeme taşınırken, herkes sadece Amerikan eksenli bu konuyu yakalayıp Ortadoğuyu yeniden savaş işkal alanına çekti. Senelerdir sürdü. Gereken gerçeklikle konuşulmadı. En vahşi katliyamlar “özgürlük adına” dünyaya yuturuldu. Arada öteki eksenle de alevlendirildi. Derken, gelen Ekonomik krizle sistem daha bir aşmazlara takıldı. Faşistler sermayenin hem devlet birokratı hem de dünyayı yakacak provakatörler olarak rollere soyundular. Son yeni Zelanda bunun tekrardan bir üretilmiş şeklidir. Katliyamla belki bazı öteki islamofobiciler probanganda aracı da bulmuş olacaklardır. Sistem bunarlı kulanacak mutlaka bir gerekçeyle bazı tavırlar da sergileyecektir. Hele de Trumpun Atlantik uzak doğu stratejileri de etrafta dolaşırken!
Kısaca, sistemin faşist provakasyon son örneklem yeri Yeni Zelanda. Bakalım sermaye ekseni bundan nasıl nemalanma yöneüne gidecektir. Gerçek olan, göçmenler sorunundan tutun, ırksal dinsel ve mezhepsel ayrımlar siyasal alanda dolaştıkça, bu tip faşist hareketlerle de eylem yapma fırsatı verecektir. Yeni Zelanda düşündürücü. Olyların nekadar dışında kalırsa kalsın, boş gezen yapılar veya birielrinin oynama alanı istediği anda burası da kana bulanır. Gelişmelerle sonrasını gayet iyi okumak bundandır ki görevdir. Kaçınıp, bu yapıyı yaratanlara bu brakılırsa, yine kandırılıp onların sahnesinde oyuncu figür olarak kalmanın ötesine gidilemez.