Gün Pazar; bir güneşli, bir de bulutlu hava geçişlerle gün tamamlandı. Akşamın geceye dönüştüğü anda, Karpaz sahilerinde artık soğuk vuruşu ılıklara dek hisedilmeğe koyuldu. Yürürken, güneş vururken ısınan, bulut örtünce de ılıklaşan hava artık gecenin gelişiyle soğumaya yöneldi. Tatil denilip, dinlenme adına boş vakitleri de Bilgisayarda da geçirince, sabahleyin şöylesine geniş gazete dolaşımı da yaptım. Gerçi yerel yayınları ratyodan da izledim.Şu klasikleşen K. Kıbrıs resmi yeniden haberlerle çizildi: Cinayet denecek doğalıkla, “işçi, kadın ve trafik” olayları gazetenin ilk sayfalarından yerini aldı. Bunlar K. Kıbrısta artık olmazsa olmazlar olarak yaşama derinlere dek kazıldı. Kimse “bu duruma neden gelindi” sorusunu da sormuyor. Sosyolojik veya siyasal yapılanma katgısını kafalardan sorgulatmak mümkün olmuyor. Ardından bol bol imajlı atışlar başlar: başına “Sosyal kalkınma” konulur. Türkiyeden artık herkesin bildiği şekilde gelen paketlerle bunlar gerçekleşecekmiş! Son dönemde “Kamu reforumu, yeni uygulanacak paket” adıyla iki siyasal olgu gündeme düştü. Seksenlerden beri duyduğum ve uygulandığı ayni içeriklerle bu prokramlar tekrardan K. Kıbrıs gündemine gelecek kurtulup “sosyal kalkınma” olacak prokram diye açıklanıyor. Tabi bir eksiklikle; bunların Türkiyeden geldiğini, ayni şekilde yaklaşık 30 yıl uygulanıp günümüzdeki sorunların da nedeni olduğu elbet söyletilmeden piyasaya sunuluyor.Yeni bir anbalajla “Sosyal kalkınma planı” deniliyor. Hani bunu biraz bilgisi olana sunsanız “Piyasa veya Neoliebral piyasa serbesliği” olarak size söyleyecek. Sosyal yönüyle alakası olmadığını da ekleyecek ya: böylesi sorgu da olmadığı için, hukukcuların tatlı yalan kandırmacılığı ile ahaliye ve siyasetcilere “Sosyal kalkınma” anbalajıyla sunma yanılgısı kolayca yapılmaktadır….
- Kıbrıs böylesi algılarla günü geçirirken, bu koroya Güney de eklendi. Öyle eklendi ki onlar da banbaşka bir Türkiye algısına doğru yelken açıyor. Deniz diplerine dek askeri gemiler gönderilip, açık tehtitler yağdırılırken, AKEL gibi parti, tutup Türkiyenin iyi niyetinden ve “Kıbrıs sorununu ancak AKP çözer” algısına oynamaya başladı. Anlayacağınız: KIbrısta olmak yanında, bundaki algıların da esiri olursanız, banbaşka dünyalarda dolaşma başlarsınız. Cinete dönen K. Kıbrısı Cenet adamız diye pazarlamaya çalışırsınız! Dünyada bizat bu pkaketleri uygulatan kuruluşlar dahi iflasını çoktan ilan ederken, burada yeni imajlı saygıdeğer siyasi hukukcular “sosyal kalkınma” olarak yuturmaya çalışıyorlar. Ama, dünya sanki Kıbrıs etrafında dönüyormuşcasına da kurgularla yaşamaya da devam ediliyor.******
Bu koşullarda Karpazın ikindisinin geceye ulaşıp buluştuğu zamanda, bolca izlediğim haberlerle makalemi Türkiye Sudan eksenine doğru evriltmeye başlıyorum. Aslında, şu serzenişim hep karşımda alay edrek sırıtıyor! Birçok dünya medyası Türkiyeyi tartışırken, oradaki ekonomik geleceği, yapılmakta olan Yerel seçimlerdeki gelinen siyasi basıncı, Türkiye ile bazı ülkelerin sorunlarını yorumlarlarken; K. Kıbrısta tısı çıkmaması veya tam aksi oradakilerin burada olma dayatmalarına teslim olmanın da sıkıntısını yaşamaktayım.
Gerçekten, Türkiyenin özellikle K. Kıbrıs üzerindeki etkisi malum. Çoğu burayı bir il olarak dahi görmeyecek drecede içeleşen boyutuyla konuşuyor. Ama,iş gerçekleriyle de gelince, teslimiyetin “Şükranı” karşımıza gelir. Bundandır ki Kıbrıs medyası Türkiyede olanları veya Dünyada tartışılın şekleriyle pek raslamanız mümkün değildir. Pazar günkü BBC tutun DOÇEVELE veya Sputnik yayınlarında Türkiye gelişmeleri ve gelecek yorumlara raslarken, bunlara K. Kıbrısta haber olarak dahi raslamanız çok zor. Hele de 8 Mart kadınlar gününde istanbulda olanlara……
Halbuki, tüm dünya bilip izliyor ki Türkiyede Yerel seçimler sürecine girildi! Girildi de probaganda süreci ve uygulanan direk devlet politikası bu Seçimleri Yerelin çok üstüne taşıdı. “Beka” olma derecesine dek ayrıştırma konumjuna soktular. Baskılar ve tehtitler aldı başını gidiyor. Öyle ki daha şimdiden “Seçim sonuçlarının güvenirliği, seçileceklerin görevden alınıp kayum ilan edilmesi” sonuçları kuşkularla ve açıklamalarla devam etmektedir. Ama, direk Türkiyeden etkilenip şekilenen K. Kıbrısta bu tip durumlar yer bulmaz…
Türkiye ekonomisindeki sıkıntılarla oluşan kuyruklar ve tanzim satışlar gerçeği de burada anlaşılmama inadında direniyor. Öyle direniyor ki Türkiyede “Domates, biber, patlıcan ve soğan” tanzim satışlı, sınırlı alıma dek gelinirken; bizim tarım makamcılarımız tarım için bilgi ve katgı almak için Ankarra yoluna düştüler!Ha; dövizi herkes soruyor da gazete sayfasına veya ekran içine Türkiyenin kararlarıyla veya krizleriyle gelceğini pek soran da yok. Böylesi bir Türkiye algımızla adeta keskinleşen Yerel seçimlerle Türkiyeden uzak durma duruşuna devam ediliyor….
Gerçekten, Türkiyede adı Yerel seçim konulsa da bizat Cumhurbaşkanının meydanlara inip, çay dağıtmaktan, rakiplerine inanılmaz saldırılar yapmasıyla konu resmen derin devlet içi siyasal krizlerle sürmektedir. Bundandır ki hem seçim sonucunun nasıl açıklanacağı, hem de sonrası oldukça belirsiz ve bazen korkularla da sürmektedir. Konuya “Beka, zilet” gibi direk saldırı idolojik olgular da damıtılıyor. Karşıta saldırırken de çoğu nedeni dahi bilinmeden tutuklama veya yasaklama kararları da gelmektedir. Bir söz ile harekete geçen yargı kuluğuna tanık oluyoruz. Bunlar toplamda Türkiye üzerine gelecek tartışmaların da yoğunlaşmasına neden oluyor. Ayrıca, Türk Amerikan veya AB Türkiye ilişkilerindeki çelişkiler, AİHM kararları gibi hukuki durumalr da karışıklığı daha bir yoğunlaştırdı. Hele de Türkiye yetkilileri kadar, CHP gibi muhalif partielrin arada savurdukları Kıbrıs sözleri de buraya kuşkuların artmasına yetmesi gerekiyor! Fakat, hiç de öyle olmuyor.
Kısaca, Türkiyede adı Yerel ama aslında sistemsel sorguya dek gelinip, seçim sonrası devlet içi hegemonya ve idolojik aygıt etkileri olacak bu dönem, neyazık direk etkilenecek burada pek anlaşılmadığına tanık oluyoruz. Hat ta, daha rezaleti; dünyada iflas eden ve yenileri hala oluşturulamadığı için krizler yaratan paketlerin buraya aynen gelip uygulanma yarışına girilmesinin de adını kim kor ben bilemem.*****
Sıkıldık mı: ozaman Avrupaya değil de Afrikaya açılalım. Sudan eğer denilen ifadelerle ortaklaşma olunsa, ikibinlerden beri epey tartışılacaktı! Çünkü, “değişmez veya parçalanamaz” denilenlerin ısbatı ters olarak Sudanda yaşandı. 2011 yılında Sudan resmen Güvenlik Konsey kararıyla ikiye ayrıldı. Güney ve Kuzey Sudan olarak iki devlet haline getirldi. Yalnız bir kandırmacaya dikat çekelim: Sudan ikiye ayrılırken, bolca duyduğumuz ve Sudan başkanı Elbeşirin yargılandığı uluslar arası boyut değildir! Sudanın katliyam yapmakla suçlandığı yer Dofar bölgesi olmaktadır. Bu yer hala Sudan toprağı. Ayrıştırılan Güney Sudan olup bu senelerdir taki Sudan bağımzsız olduğu andan beri planlandı…
Sudan, bu felaketi başına getiren koşullar doğal madenlere ve özellikle Petrol ile gaza sahip olmasından dolayı başına geldi. Egemen sermaye kesimleri Sudan pastasından pay almak için ne gerekiyorsa onu yaptılar. Ülkeyi parçaladılar ve hep diktatörleri kulandıkları müdetce desteklediler. Daha sonra, daha kolay pastaya el koymak için de Sudanı parçaladılar. Yani, hani şimdilerde tahta kılıçla efelenen Kutret hazretleri veya Tufanlı hukuk dilcileri durmadan güneye saldırırken, hep Türkiyeyi de katmaya çalışma dışında bir anlamları da yoktur. Enerji kaynaklarının hem de Yeni sömürge ülkelere refah getirdiğine rraslanmadı. Burada da cihalete baş vurulur: Norveç ile kıyas veya benzetme yapılmak istenir. Koşullar karıştırılıp aldatmalara çare olunur…
Bakın şu Sudanın son dönemine: Sudanda son ekmek zamı ile birlikte insanlar sokağa çıktı. Sudanda diktatörlük olduğunu yeniden yazmaya gerek varmı bilmem! Sokakta protestolar artıkça, baskılar da yoğunlaştı. Sonuçta, Sudan lideri Elbeşir, hükümeti fes edrek olağanüstü hal ilan yaptı. Ama protestolar devam ediyor. Bu kitlesel tepkiler gidrek dünya kamuoyunda da yer bulmaya başladı. Batılılar “acaba kulanma şansımız varmı” yorumlarıyla konuya yaklaşıyor. Bazı düşünürler ise ABD dolarlarına ulaşma adına “Ortadoğu Baharı” benzetmesi yapmaya uğraşıyorlar. Çünkü, onca baskıya karşın Sudanda hala hafta sonları kitleler sokakta kalmaya devam etmektedir.
Elbeşirin ULusararası mahkemelerde yargılanmakta olduğu, azalan dostlarından birisinin de Erdoğan olduğunu akılımızda tutalım. Birkaç ülkeye gidebilmektedir. Üstelik, Ayrıldığı Güney Sudanla da petrol üzerinde değişik sorunları da mevcut.Ama, Elbeşir ayakta kalmak için gereken oyunları da hep yaptı. Ülkenin parçalanmasını hem de olayda son dönemde olmayan kesimin ayrılmasına dek imza atmaktan çekinmedi! Böylesi siyasal sıkışma hamleleri de vardır. Elbeşir, Dafur katliyamlarıyla suçlanırken, orada yaptıklarından sıyrılma umuduyla G. Sudanın ayrılmasını imzaladı.
Sudan kaynıyor. Sokaklar Afrika çölleriyle ısınıyor. Sermaye işdahını artırıp kanla sulanan topraktan kar sağlamakla meşkul. Elbeşir, tanrısal güç ile otoriter devlet bileşkesinde dinsel inançları kulanıp diktatörlüğünü sürdürme peşinde. Sokağın siyasal sonuçalrı ise hala karşık. Muhalefetin eylimi çeşitlenme şeklinde. Bundandır ki eğer protestolar devam ederse, tıpkı Tunusta veya Mısırda olduğu gibi, dış güçler içten bazı işbirlikcilerle birleşip bunu lehlerine çevirme yoluna girerler. Buda Sudanı yeniden gündemleştirme merkezine kondurtur.