Yaklaşık 6 yıl önce Mavi Marmara olayı yaşandı. Tortuları halen artarak da sürmektedir. O günelrde, Filistinin Gazle bölgesinde süren israilin deniz ablukasını kırmak için, birçok insani örgüt eylemler yapmaya başladı. Türkiyede ise sık sık Gazle ablukası söylense de İsrail ile ilişkiler gayet mükemel sürüyordu.Derken, Türkiyeden de Mavi Marmara gemisi bu kervana katıldı. Başlangıçta Türkiye Başbakanı “ozamanki Erdoğan dı” bu eyleme destek verdi. Fakat, klasik İsrail politikası da tekrarlandı. İsrail Uluslar arası sularda gemiye saldırıp 10 kişinin ölümüne neden oldu. O dönemde Erdoğanın meşur Anti İsrail sözleri de uçuşuyordu. İsrail kınandı. Konu Uluslar arası Ceza mahkemesine dek taşınma eylimindeydi. Derken, yine o dönemin ABD başkanı Obama devreye girdi. İsrail Türkiye ilişkilerindeki gerilimi düşürdü. İsraile veriştiren Erdoğaan, birden ters düzleme dönüp “Mavi Marmara olayını kınadı”! İleri gidip; “Sizin orada işiniz ne” sorusunu sordu. Böylelikle, sisiyasi anlamda yumuşama ve sonra anlaşma yapıldı….
Geçen hafta başlayan yaygın haber ise bazı gizlenen noktalar olduğu anlaşıldı. Türkiye İsrail anlaşmasında söyletilmeyen 5 made daha varolduğu belirtildi. Üstelik, Türkiyenin israile benzer eylemler yapılmaması adına güvence verilmesi gibi tartışmaya açık kurallar olduğu anlatılıyordu! Konu cidiydi: enazından bazı karşı açıklamalar adına biraz bekledim. Hergün yazı yazacak yayınım da olmadığı için, süre biraz uzadı. Fakat, yine de ne İsrail nede Türkiyeden yalanlama gelmedi. Tam aksi, bazı ek bilgilerle, Mavi Marmara görüşmeleri öncesi Hamas lideri “yine ozamanki Meşal” istanbula gelip Türkiye yetkilileriyle görüştüğü de hatırlatıldı….
Ben başta Türkiye kamuoyundan önemli tepkiler bekledim.Böylesi bir gelişme ve daha da zeminsel yerel seçim politik sert ayrışma konumuna karşın,gereken duyarlılığa raslamadım. Ayni şekilde, benzer konuları hem de anlaşma metinlerinde sık sık yaşayan Kıbrısta da görmedim! Üstelik, yapılan tüm anlaşmalarda resmen açık açık imkar edilen ilkelerin de havada uçuştuğu koşulda etki yapılamadı.
Peki ben bunu neden biraz gecikmiş olsa da anımsatma ihdiyacı dyuydum? Çünkü, son bölümde belirtiğim gibi: Kıbrısta da ayni gerçeklik sık sık yaşanmaktadır. Çoğu ezber şekilde söylediğimiz anlaşmalar veya parametrelerin bazı ilkelerini bilmeme tuşu hep yaşandı. Enazından, Mavi Marmara olayı ile son Guteres belgesi sıcaklıkları ilişkilendirilerek, bize söyletilmeyenlerle birlikte ele almamız gerektiği mesajını almamız gerekir…
Başka bir açıdan, genellikle yapılan anlaşmalardan tutun yaşanan olaylara dek, haberleştirmede hep kendine has önemsetmeler verilip, önemli bazı olgular da söylenmiyor. Yanlış ve eksik bilgilendirme ise kandırılma veya kulanılan kişilikler haline gelmemizi de yaratmaktadır…
Son ve belki de en önemlisi: algılarla davranarak gerçeklerden hep koparılırız. Türkiye İsrail gerçekliğini böylesi kandırılma ekseninde kafamıza konulur. Üstelik, hem İsrail hem de Türkiye batı Emperyalizmin Ortadoğudaki mütefikleri oluşu da akıldan sildirtiliyor. Bunu bazen yapılan ters probaganda ile yaşanılanı koparılarak sağlanmaktadır. En keskin Türkiye İsrail atışmasında yapılan Mavi Marmara anlaşmasındaki yayınlatılmayan 5 made bunun aynasıdır. Buna insanlar ulaşmadığı için de söylenilen yüzle hala eksik aldatılmışlıkla bu sorun kafalarda kalmaktadır.******
Akdeniz Doğusunda sıcak sular böylesi sisle örtülürken, Batı ve özellikle Güney Batı şeridindeki Cezayir de ahali sokakta! Konu, yeni yapılacak seçimde felç olup isviçrede hastanede bulunan Butefikarın aday olması…. 82 Yaşında, beşinci kez, hem de isviçrede hastanede bulunup sağlığı uygun olmamasına rağmen, aday oluşu, Cezayir gençlerini sokağa çıkardı. Unutmayın; Doksanlardaki Cezayirdeki iç savaş yaşanırken, Türkiyede Kemalistler haykırarak “Türkiye Cezayir olmayacak” dedikleri ülkeden söz ediyorum.
Cezayir, aslında Türkiyeye benzyen ve zaman zaman etkilenen ülkelerden birisidir. Özellikle her ikisinin de Kurtuluş savaşı verme ortaklığı önemlidir. Düşmanlar yenilerek başarı kazanıldı. Cezayir, Fransız sömürgecelikten kurtularak bağımsız oldu. Üstelik, sol ve bloksuz çizgi tuturup Anti Emperyalist cepelerde yer aldı. Ulusal Kurtuluş hareketi iktidarı oluşturuldu. Oysa, Türkiye de bağımsızlığını Osmanlığı yıkarak ve işkali kaldırarak sağlamasına karşın, Batı Nato ağına girip Emperyalist eksende yerini aldıydı.***
Cezayirde dönem dönem tepkiler olmasına karşın ve Berberiler sorununa rağmen, Cepe ülkeyi hem de belirli Arap İslam demokratik eksende tutmaya çalışıyordu. Cezayir, Bloksuz hareketinin kırılması, Sovyetlerin dağılması gibi uluslar arası iki olumsuz etken yanında, kendi içindeki bir gelişimin de tutsağı oldu. ABD seksenlerde Afkanistanda savaşmak için toplanan cihatcı merkezlerden birisi de Cezayirdi. Bu cihatcılar ülkeye geldiğinde ve ekonomik sorunlar da tırmanması sonucu,ülkede ayaklanmalar başlandı. Kurulan iki İslam partisi de vardı. UKC demokratik seçimlere gitme kararı aldı. Yerel seçimlerin ilk turunda İslamcı partiler önemli oy aldı. Bunun üzerine ordu ikinci tura yakınken askeri darbe yaptı. Böylelikle Cezayir iç savaşa doğru hızla yelken açtı…
Yaklaşık 8 yıl sürdü. 192 başlayan ve 199 sonlanan bu savaş sonrası yapılan seçimi de ordunun veya cuntanın adayı Butefrika kazandı. Fakat, artık bildik Cezayir değildi. Devlet içinde ordunun gücü kesindi. Giderek devlet içi mafyalaşma da yaygınlaştı. Artık bildik Cezayir olmaktan çıktı.****
Son olaylar, yukarda girişte belirtiğim gibi, hem de İsviçre hastanesinde yarı felç olarak yatığı halde Butefrikanın beşinci kez aday oluşuyla ortaya çıktı. Çoktandır sağlığı nedeniyle halkın karşısına da çıkmadığı biliniyor. Cezayirde ve Fransadaki gazetelerin yazdığına göre, aslında devleti Butefrikanın kardeşi ve Genelkurmay başkanı birlikte idare etmektedir. Buna bazı iş adamı ile üst düzey generaller de eklenmektedir. Oligarşik bir yapıyla Cezayir karşı karşıya. Protestolar, şimdilik Butefrikanın adayılığı üzerinden devam ediyor. Daha, ekonomik ve siyasal sorunlar protesto eklemine konulmadı. Belli ki Cezayir yeniden dünya gündemine aday ülke haline gelecektir. Tabi, Suriye yenilgisi ve Cezayirde olanlar, Fransa başta olmak üzere,Emperyalist ülkeler hegemonyalarına katma adına bu fırsata da işdahla girmeleri de sürpriz değildir.
Mavi Marmara olayı diplomasi alanında, Cezayir ise otoriterlik ile protesto ikilemleri yansıtıcısı olarak önemli konulardır. Ayni benzerlikleri bir farkla “direnç göstermeden” burada da yaşanmaktadır. Her ikisinden de alınacak bilgi ve ilerisi için uarılacak derslerle doludur. Emperyalizim, sorunları çözmez. Çözermiş gibi yapıyor. Amerika ise her ne kadar hegemonya alanı kırılsa da bazı olayarın başlangıcında direk katgısı olmasa da sonuçta mutlaka bu gücün etkisi de olacaktır. Onun ağırlığı direk hisedilecektir. Günümüz gerçekleri neyazık ki tekrar tekrar böylesine yaşanarak kanıtlanmaktadır.