Tarih geçmişle alakalı bilim dalarlından en önemlisidir. Geçmiş yeniden yaşanamaz. Sadecce, geçmiş yaşandığı gibi değil de günün çıkarlarına göre yorumlanarak saptırılır. Tarihin bilimsel niteliği ise hep gözden kaçtırılma çabasında! Günün çıkarlarına göre oluşturularak geçmiş yaratılarak, buna da tarih imgesi konulup haklılıklar da yapılmaya çalışılınıyor. Bundandır ki Tarih bilimi önemlidir. Geçmişle alakalı bilimsel kuram yaratırken, geçmişten derwslerle yarının şekilenme çabalarının buluştuğu güncel gerçekliği vardır. Ancak, resmi idolojiler ahalinin bilgisizliği ile devlete karşı sarsılmaz inançları sonucu, bu bilimsel kuramı resmi eksenli probaganda aygıtına da dönüştürür. Hiç uzağa gitmeyelim: K. Kıbrıs veya çevremiz bu örneklerle doludur. Daha kötüsü, gerçekler ortada dolaşsa da kanıtlansa da devlet gücünün gölgesinde bunlar tarihsel doğru olarak kurama hala sokulamıyor. Tarihin bilimsel gerçekliği yerine günü kurtarma güç tabusuna konulup resmi tarih yazılmaya devam edilmektedir….
Mart ayı yakın tarih olayların yıldönümleriyle doludur. Öyle dolu ki ayni derecede yanlışlarla da saptırma gerçekleri de haykıran başka yönlerde uçuşmaktadır. Fakat, resmi tabulaştırma kültürü nedeniyle onca çelişki, yazılım resmi yakın tarihini düzeltememektedir. Hat ta, girişenleri piskolojik korku devlet idolojik baskılanma altında brakılmaktadır. Yakın tarihin doğrularla bilinmesi demek, güncel birçok keskin resmi idolojik olgulun da değişmesi şartını dayatacaktır. Geçmiş doğru bilindiği anda, güncel tabusal dokunulmaz ezber bozulacaktır. Geçmişle yüzleşme ise yarınlarda ayni hatalara düşmeme ve geleceğin daha gerçekler üzerinden şekilenmesi yönelişini de getirecektir. Bundandır ki Yakın tarih enazından bilinmesi ve daha acısı, düşünerek bulunacak yanlışların bilinmesi ile tılsımın bozulacağı kesin. Güç ve korkutma ile ezber yükselti voltajı hep bunun olmaması için kurgulanıp uygulanmaktadır….
Önce KIbrısla başlayalım: 4 Mart Kıbrısla alakalı Güvenlik Konsey kararı alaındı. Devvvamında İnönü Doktor Küçüğe gönderdiği mektupla Kıbrıs cumhuriyeti görevlerine dönmelerini istedi. Şimdilerde bunlar hala hiç resmi eksende konuşulmaz… Devamında 7 Mart yine 1964 Martının baharında Bafta teşkilat kararıyla Rum çarşısına saldırılır ve yüzlerce kişi yakalanır. Anlatılan birçok olay gerçekleşir. Akabinde 9 Mart gününde Rumlar karşı operasayona geçip Mutaloya girer. Onlarda epey “işler” yaparlar. Bazı kesimler özellikle de yöneticiler “Kafir, Rumcu” diye niteledikleri Doktor Ali ihsandan yardım talep eder. Tuhaftır; Doktor Küçük Türkiye başbakanı inönüye gönderdiği cevapla da Kıbrıs Cumhuriyeti makamlarına dönmeyeceklerini de açıklar! Peki şu anda K. KIbrısta hangi olay resmi tarihe yazıldı? Sadece 9 Mart rum saldırısı ve “kahraman Baf direnişi” olarak geçirildi….
Devamı var: bu olaylardan sonra 16 Mart günü Türkiyede gizli sürgün kararıyla Türkiyeden önemli sayıda rum yurtaş Yunanistana sürüldü. Bu toplam birkaç günlük tarihi gelişmeler birlikte ele alınsa, hem Kıbrıs sorunu banbaşka gözle yorumlanacak, hem de Türkiyede pek yapılmayan devlet içi çelişkilerle Özel Harp dayresinin yani “ABD” etkisinin nerelere dek geldiğinin de sorgusu yapılmak zorunda kalınacaktı. Tabi, Kıbrıs olayları ile hep ayni anda bedel ödetilen Türkiyedeki Rum yurtaşların resmine de ulaşacaklardı. Ozaman da başka ülkedeki Türk ezınlıklar denilirken, Lozanla da Türkiye yurtaşı kabulenen Rumlara yapılanlar da akla gelip daha somut tarih sorgusu yapılacaktı.*****
İsterseniz daha mayınlı bir yakın tarih syfasına göz atalım: 18 Mart Çanakale savaşları! Ekranlara bakarsanız çok önemli mesajlar alırsınız. Dünyaya meydan okumalarla övünürsünüz. Daha da cahilseniz biraz da belleğiniz varsa da kafanız karaşır! Biraz eski TC döneminde sanki Kurtuluş savaşının simgesi gibi algılatılan çanakale olaylar, şimdielrde “Muhteşem Osmanlı zaferi” olarak dönüştürüldü. Bolca övgü altında idolojik bir başarının tabulaştırma imgesiyle övünçe güç hoşnutluğu yaşatılmaktadır. Yalnız, nedense Ermeni sorunundaki 1 Asırlık yıldönümünde Çanakale savaşları 18 Martda değil de 4 Nisanda kutlandıydı!
Bu probaganda aygıtından sıyrılıp bilgilerle şöylesine o döneme gidecek olursak; Birinci Dünya paylaşım savaşı yapılmaktaydı. Çanakalede iki tarafın karşılaştığı alanlardan birisiydi. Bir tarafta ingiltereden Fransadan öteki mütefikler varken, öte tarafta da Almanlardan Osmanlılara uzanan iöteki cepe vardı. Üstelik, Çanakaledeki bir tarafın önemli komutanları da Almandı! Bilmem hiç Çanakale anlatılarında kahramanlık dizilerinde alman komutanların adını pek duyma şansınız varmı?
Gelelim madalyon içinde dolaşmaya devam edelim: Karşı tarafta ölen Anzaklardan tutun öteki ingilter Fransaya bağlı sömürge askerlerinin adını hep duyduk. Onlar adına anıtlar dahi yapıldı. Ayni şekilde, şimdi Osmanlı döneminde elinde olup da ülke haline gelen yerler de vardı. Suriyeli, arap veya Kürt ölenlerin de etnik veya sömürgesel ülke adıyla isimlerinin de tekrarlandığını duydunuz mu? Görüyorsunuz; daha net olan resimlerdeki gerçekler dahi onca kutlamaya ve anmaya karşın söylenmiyor. Söylenmiyor da yine de bunların olduğu da kesin. Hele de Kıbrıslıların bir kısmının nerde savaştığı hiç söylenmez. Oysa, Kıbrıs da Britanya kralığının sömürgesiydi. İkinci Paylaşımda Almanlara karşı savaşanlar hep övülerek anlatılmaktadır.
Daha ilk adımdan kolayca öğrenileceklerle dahi şu anda ekranlarda hem de yYıkılmakta olan Osmanlı mucizesi adıyla sunumlar yapılırken, kimse bu savaşların özüyle konuşmuyor. Hat ta, Osmanlıların bu savaşlarda genelikle kaybedip yıkıldığı da söyletilmez. Birinci Dünya savaşında taraf olmak ve olduğu gibi eleştirmek de yapılmıyor. Böylelikle dilenen dilendiği gibi kulanım kolaylığına erişiyor….
Çanakale ile ilgili hem de net olan bu az bilgi söylense dahi nedenli tepkiler geleceği de kesin. Çünkü, mitlerle tabuların karıştırılıp tarihi bir yazılımla karşı karşıya kalıyoruz.Çanakale savaşının dünya savaşı gibi yapılması kadar, katılan çok devletli niteliği dahi sadece karşı yenilen tarafa kondurtuluyor. Oysa, Türkiye Almanya sayesinde ve onlara güvenen Osmanlı idarecilerinin idaresi ile girdi. O dönem hala ne Türkiye Cumhuriyeti vardı nede Kurtuluş savaşı başlamıştı. Bunlar dahi söylenemez hale geldi. Dün TC kurtuluş savaşı ekseninde, bugün Osmanlı “muhteşemliğinde” konuşturulmakta. Aynen Mustafa Kemal de katgısını alıp dün Kemalisleştirilen Çanakale ve bügün adı hiç söylenmeyecek dereceye getirilen kişiye geldi…
Peki, Çanakale savaşları da kendine has yaşanmışlıkları, koşulları ile neden sonuçlarıyla konuşulsa, dünya mı yanar? Dünya yanmaz da bozulan ezberle geçmişe banbaşka gözle bakma başlar.