Çok değil, Yetmişler ortasından ikibin Dörtlere dek sürekli BBC Almanyanın Sesi, Pekin ve nice dış yayını sürekli izleyip,n kasetlerime de önemli haber ve araştırmaları da kaydedtim. Yaklaşık bu tip tarihsel 3 bin kaset arşivim vardır. Giderek gelişen bilgisayar teknolojisi ile ayni olanaklara ulaşma yanında, bu eski rratyo kaynaklarının bazısı kapanıp, bazısı da internet yayınına girmeleri beni de etkiledi. Fakat, enazından internet yayını yapan ayni ajans haber kaynaklarına ilgimin azalmasının da birisi, artık bilgi haberciliği ve yorumlama bakımından eksenlerinden kopmalarıdır. Sadece, doksanlarda ve ikibinlerdeki ırak işkal hareketlerine bakıştaki haber verme şekli ve yorumlama biçimlerini kıyaslayınca, bu farkın öyle böyle değil de korkunçlaşan tektipleşme noktasına geldiğini hemen anlarsınız. Bu aşamaya gelişi, sadece böylesi eski haber kaynaklarında yakalamak kadar, tüm medya yeni onca kolay ulaşım teknolojisine rağmen, tam aksi anaakım adıyla etiketlenen gerileşmelere dönüştüler. Eskiden normal verilen ülkesel grevleri haber yapan resmi medya dahi, şimdilerde magazin ve kişisel dedikodunun yanına dahi konulmuyor. Buda, Yetmişler ile ikibinlerin habercilik merkezindeki önemli değişimin işaretidir. Genellikle, resmi eksen bilgilendirme durumlarında “gelişen teknolojik kolaycılık” noktasından haber yapılırken, çok daha geri teknolojide örneğin birçok ülkedeki grevler veya sosyal tepkileri daha kolay haber akışında duyduğumuz gerçeğini de işaret etmek zorunda kalıyorum. Bunu galiba en iyi kıyaslayacak kocaman binlerce kasetin de arşivinde durduğunu anımsatalım. 12 Cunta döneminde dahi birçok Devrimcinin işkence tutuklu halindeki sesleriyle yaptıkları açıklama durumu ile şimdilerde Türkiye cezaevinden brakın tutukluların seselrini, isimlerini dahi duymuyoruz. Birkaçı hariç!
Konuyu yine kıyaslama ile uzatmayalım: ayni durum, dünyada yaşanan emek eksenli hareketlerde de tanıklaşmaktkayız. Fransız Sarı Yelekli hareketi artık gündemden düşürtülürken, özellikle Avrupa dışında Hindistanda yaşanan yüzlerle milyon ifade edilen grevler veya son İtalya protesto sokak eylemleri de gereken yere konulmadı. Ayni zamanda, İtalyan ekonomisinin resesyonda oluşu da fazla önemsetilmedi. Çünkü, konu biraz deşilse herkesin aklına iki önemli siyasal kavram getirilecektir: “Kapitalist finans ekonomik krizi ve giderek devlet yönetimindeki faşistlerin faşizme gidişleri” hatırlanacaktır….***
Kapitalist sermaye kesimi, Asya Kaplanları kriziyle tıkanan Neoliberal yapılanışta, açılımlar arıyorlardı. Bu ülkelerden önemlilerinden birisi de Hindistandı! Hindistanda oluşturulacak yüz milyon üstü orta sınıfla yeni tüketim pazarı gelişleyecek, ucuz işçi maaşı ile de bazı saniyilerin sömürüsü orada gerçekleştirilecekti. Hindistan tıpkı Çin gibi, kendi iç dinamikleri ve kamusal yapılanışları olduğu hep gözden kaçırıldı. Sürekli Hindistan ekonomide duyuluyordu. Oradaki derinleşen eşitsizlik veya Hindistan güçlü solun sendikal hareketle protestoları pek haber alanına konulmuyordu. Aslında, son kazanan faşist başkanla da önemli bir sıçrama yapıldı. Ülkede özelleştirme hızlanması ve dış sermayeye yatırım kolaylıkları getirmesi ile Hindistan epey sorunla çalkalandı. 2016 Yılında 150 milyon insanın katıldığı grevler dalgası uyarısı yapıldı. Bu dahi pek dünya medyasında ses bulmadı. Ülkemizde ise benim dışımda konuyu önemiyle yazıp sorgulayana raslamadım*…..
Hindistan bu yıl Nisan Mayıs aylarında seçime gidiyor. Seçimler önemli! Faşist sağ partinin daha güçlenerek devletin faşistlenmesine devam edip Faaşist devlet olma olasılığı devam etme olasılığı vardır. Milliyetcilikle iktidar olan ve aslında ülke kaynaklarını hızla “Tıpkı Türkiye gibi” dış sermayeye aşan bu dönem, oldukça sorunlarla ülkelerini çalkandırdılar. Nitekim, Son döneme ve şimdiki haftada yaşanıp yaklaşık 250 Milyon emekci ve çifcinin katıldığı protesto eylemleri ve grevler yaşandı ve yaşanmaktadır. Sanayideki sendikalarla, tarımdaki çifci köylü sendikaların eylemleri, medyada haber yapılmasa da Asya ekseninde gelecekteki ikilemlerin sinyalerini de veriyor. Ayrıca, Hindistanda Komonist partiler oldukça güçlüdürler.
Uygulanan Neoliberal politikalarla köylü çifci hareketleri tarımın bitirilişine karşı direnç koyarken, kentlerde başta sanayideki çalışanların sendikaları da yeni gelen esnek emek veya performans uygulamasına direnmeğe devam ediyor. Dış sermayeye verilen kolaylıklarla Hindistanda bir direnç oluşmaktadır. Yeri gelmişken, burada da ikideebir kamu reforumnu gibi çalışma alanlarında hep “Performans” ilkesinin uygulanacağı söyleniyor! Tüm dünya pratiklerinde ve en yakınımızdaki Türkiyede yaşananlara rağmen, hala kimse olayın özünü anlamak istemiyor. Üstelik, genellikle Neoliberal partiler bunu uygulamak, sosyalm demokratlar dahi karşı çıkmak zorunda kalınan dünyamızda, bizde bu uygulamayı kendine sol ve emekten yana diyen partilerin işdahla söylemeleri de acı siyasal paradoks penceresi haline gelmektedir.
Hindistan büyük yüzlerle ifaden milyonluk eylemlerle protesto yapıp Nisan ayında seçime doğru gidiyor. Bu elbet dünyamız kapitalizminde önemli ses yaratacaktır. Hele de piyasa ekonomisine ters bir siyasal sonuç çıkması, başta hepimizin diline konulan döviz sorunu başka bir yola girecektir. Bundandır ki Hindistanı yaza girerken, duyacağımız veya duymamaya sokulacağımız seçim sonuçlarıyla, şu anda yaşanan yüzmilyonlar protestolarının yarınkı sonucu istemesek de etkileri şu veya bu şekilde olacaktır.****
Diyaalim ki “Asyayı biz hor görüyoruz”! Ama, dilimizde hele alacak fon veya burs olunca AB daha fazla konulur. İşte: bu AB dördüncü ve ingiltre çıkınca üçüncü ekonomi olacak olan ittalyadan iki haber yörüngelerde dolaşmaktadır. İtalyan ekonomisi resesyona girdi* Bu yetmezmiş gibi hafta sonu protesto eylemleri yapıldı. Neden olarak “Ekonomideki yıkım ve bedelinin emekçilere kesilmesi, uygulanan göçmen karşıtı politika” olarak yoğunlaştı. İtalyanlar direk olarak şu kapitalist gerçeğin sonucu olarak sokağa çıktı: Ekonomik krizde de sermaye yine kazanır, onları kurtarmak için de tüm kamu olanakları kulanılır. Krizin de zenginliği zengine gider. Bunu zaten kriz döneminde de zenginliği daha da artan sermayenin önemli kısmı bilgisiyle hep yaşıyoruz…
Krizde de dibe vurmak var. Resesyondaki eşitsizlik emek eksenine ödetilir. Düşürülen maaşlar, yok edilen sosyal haklar ve yapılan yatırımlarla yansır. Kaybedip daha da fakirleşen de emekçiler olur. Dahası, Resesyon veya kriz dönemlerinde şöylesine bir gerçek de vardır: Kriz veya Resesyon dönemindeki borçların da bedelini halk öderken, kurtarılan ve oluşan zenginliği de zenginler paylaşır! İnanmayan, öyle uzaklarda değil AB içindeki çokca sakız yaptıkları Yunanistanı hatırlasınlar. Yunanistanın 3.1 borcu zenginlerin bankalarını kurtarmak için yapılan borçtu! Bu borcu kime ödetiler; halka* Ne uyduruk probaganda yaptılar, “Halk çok lüks şekilde yaşıyor”! Halbuki halkın yaşanstısından değil, Bankaların batmasıyla onları kurtaracak kaynaktan dolayı borçlar çevrilemez duruma geldiydi. Bu net gerçekelr anlatılmayarak başka kandırmacalarla, sonuçta zenginlik zenginlere,borçlar ve yoksuluklar da halka kalmaktadır….
İtalyada faşist eylimli partilerin kualisyonu yaşanmaktadır. Çoğu sorunun da temeline göçmenler konulup, ona yönelik bir çizgiyle seçim kazandılar. İtalyan yönetimini eleştirirken, ırkçılığı kulandılar. Kapitalizmin faşist idolojik seçeneği ile halka yaklaştılar. Özellikle, kendine sol deyip de aslında onlarda “tıpkı öteki Avrupa sosyaldemokratlar” gibi neoliebral uygulamalar yapınca, ahalinin kriz tepkisi öteki seçeneğe yönelip, şimdiki faşistlerden oluşan, ama hala İtalyayı faşist devlete çeviremediği hükümeti oluşturdular. Ayni ağaçtan, birisi eriğen, ötekisi hastalık kapıp çürüyen iki meyve misali bir siyaset hikayesi İtalya yazdı.
Unutmayalım: İtalya AB içinde İngiltere ayrıldığı anda üçüncü ekonomik güç. Şimdilerde kocaman kriz dalgaları italyada da dolaşıyor. Öyle uzaklarda değil. Tek farkla; italyada güçlü sendikalar ve önemli sayıda demokratik örgüt olması nedeniyle, krizle alakalı tepkileri koyacak seçenekler sayesinde değişik bilgielr de alma şansımız vardır. Bunu, italyadaki Resesyon gerçeği ile halk tepkisini, sendikaların hafta sonu protestosuyla da öğrenmemize yardımcı olundu.****
İki ülkeyle, Pazar gününü arada ikindine girerken, size uzlaştırma adına, bilgisayarda yazdım. Öyle tek tipli K. Kıbrıs cenderesinde kalmak yok. Dünya dönüyor ve Kapitalizim genelden özele pek de iyi günler işaretleri vermiyor. Hala girilen krizin 12 yılında çıkılamıyor. Faşist partiler ise seçenek olarak yükseliyor. Kıpırdayan Latin Amerikada ise Venezuela sahnesi ile sol yönetimler bitirilmek isteniyor. Bunları bilmesek de fark etmez. Bol solcumuzun Neolibneral danslarla iktidarlık figürü yapılan koşulda, galiba yazarak da olsa şimdilik daha ileriye gidemiyoruz. Bakalım, yarınların tarihi okunurken, Kıbrısta bu duruşların faşizme ve Kapitalizme hizmet etme tutumu nasıl bir sayfa haline gelecek?