İstesek de istemesek de, bilsek de bilmesek de fark etmeyen bir genel Avrupa ve daha kısıntılı AB gerçeklerimiz de vardır. Yine, bilip bilmemekle ölçülemeyen resmen farklı ve çıkara göre şekilendirilen tutumlarla da AB konuşulmaktadır. Özellikle, faydalanan çıkarlar ile tutulan karşıt duruşların karışıklığı, AB konusunda da her gelişmede inanılmaz atmasyonlarla, faydacılığın gölgesinde tartışmalar da yaşanmaktadır. Tıpkı, Kıbrısın AB üyesi olmasına karşın, K. Kıbrısta müktesebatın geçerli olmama paradoksu gerçeği gibi…. Böylesi farklılıklar ve resmi idolojikleşme uyumsuzlukların içinde debelenip dururuz. Öylesi paradoksal sonuçlar yaşanır ki Avrupa fonlarından, gezingezmelerinden ve olanaklarından faydalanan nice kesim, iş siyasi açıklamalara gelince de en karşıt AB ekseninde inanılmaz yalanlarla söylemler geliştirmektedirler. Aslında, K. Kıbrısdaki yapılanış ile buradaki yasadışılık ilkelerinin temel ölçek olmasının üretiği yeniden yapılınışın aynasından başka bir şey değildir. En basitiyle, önemli bursları ve bireysel fırsatları kulanan elitler, dönüp ardından ötekileri AB işbirlikcisi olarak suçlama paranoyası, toplumsal karşılık bulma sonucuna gelmektedir… Bunalr bizim acı gerçekelrimiz….
Aslında, Özellikle Seksenler sonu ile birlikte, Kıbrıs salt Avrupa eksenli değil, daha somut AB yapısına yönelik gelişmeler le tartışmaları yaşamaktadır. Daha sonra, adanın resmen AB üyesi oluşu da gerçekleşti. Sadece: K. Kıbrıs müktesebat dışında brakıldı. Aslında, pratikte K. Kıbrısın isteğe ve çıkara göre kulanım yasadışı alan olarak tastiklenmesiden başka bir şey değildi. Nitekim, ikibinlerle birlikte K. Kıbrıs herkese göre başka bir AB çıkarlı işbirlikci veya şeytanlaştırma esrumanı oldu. Burada hep önemli eksiklik sırıtmaktadır: Özellikle, K. KIbrısta kavramların içeriği veya yapılan anlaşmaların özü değil de kendine göre ve hat ta bilgisizce kurgulanan fetişizimle kavramlaşma yapılmaktadır. Yerine göre “dost, düşman” çizgisi de kulanıma yönelik çıkarla örtüşülmektedir. En hafifiyle, hem gidilecek yol, hem de baş düşman tehtidi olarak AB yapısı şekilendirilmektedir. Bir anlamda, K. Kıbrıs yapısı, oluşan koşullara uygunlukla, işine gelinen şekliyle kültürleşen tutumlar manzumesine dönüştü.
Bukadar laf boşuna değil. Direk yaşanan fonlarla bursları kapma, gezi çıkarlarıyla dolaşma ekseninde bulunurken, konulan kurallara uymama veya kendinin de sorgulanma noktasına gelmeme adına da direk karşıtlıklı AB ikilemini hep yaşadık.Dahası, Türkiye alternatifi ile AB kıyaslaması veya buradaki tüm kötülüklerin merkezi veya gidilecek yolun ışığı olarak da AB hep konuşuluyor. İş böyle olunca da her uygulama veya gelen pratikle AB değişik gözle tartışılır. Faydalanma ile faydalanmama veya karşıta esruman gösterme ihdiyacından dolayı bu konu tekrar tekrar yaşanır.
Son günlerde bilip bilmemeğe bakmadan, AB parlementer seçimleri, AB Venezuela tavrı, AİHM kararları gibi gelişmelerde, ayni paradoks tekrardan sahneye konuldu. AB parlementer seçiminde, eğer işlerine gelip havadan kapma olsa hemen katılınacakken, sırf seçim olması ve Kıbrıs Cumhuriyeti gerçeği ile oluşması nedeniyle, ayrışma bir anda kendini bildik taploda tekrarladı. Hat ta, kimisi daha ileri gidip, kendi kafasındaki yanlışı, bazı parakraf tahribat alıntılarla haklı çıkma arayışları da bulunmaktadır. Sonuçta, AB üyeli ülkelerde, AB yurtaşının yasal hak gerçeği, burada işine gelme yönüyle fırsat yakalama paranoya cenderesine düşürtüldü. K. Kıbrısta müktesebat gerçeği, Kıbrıs yurtaşı olma konumu, etnik ayrımlı eksenin geçerli olmama durumlar, hepsi göz ardı edilip, adeta tanınan K. Kıbrıs AB üyelik koşulu gibi seçenekler rasgele vurgulanmaktadır. K. Kıbrıs yörüngeli açılım da olunca, en basit paydaş buluşması ile üst Uluslar arası çizgiye dahi gelinemez haldedir. Yalanın dahi fırsat yakalama doğrulamasına dönüştüğü yeni argümanlarla tartışmalar devam etmektedir. Örneğin, hala K. Kıbrısta olup Kıbrıs cumhuriyeti kimliği olmayanların oy kulanamıyacağı durumu dahi unutuluyor. Müktesebat dışılık yok sayılıp da “KKTC” içinde seçim yapılıp, sadece Türklerden iki sandalye seçilmesi yuturması karşılık bulmaktadır.
Konu eğer genişleyip yyılırsa, bu konuda elbet diyeceklerimi de sıralayacam. Şimdilik, şu noktada kalalım: Hala, AB gerçeğini, parlementer seçimin özünü ve K. Kıbrısın konumunu konuşmaktan epey uzakta dolaştığımız kesin. Bol faydacılık veya fonlardan pay alma dahi bazı gerçeklikleriyle birlikte anlaşılamıyor. Nedeolsa, tüm çiğnenen koşullara veya atılan yalanlara rağmen, buraya AB işbrlikci kaynaklar akıyor. Varsın birileri hala Kıbrıs cumhuriyeti koşulunu yok saysın…..
Gelelim başka bir AB sürecine…. Kafalara ve özellikle AB işbirlikci kuruluşların çıkarsama kesimleri kafalarına öylesi bir AB yerleştirdi ki sanki dünyanın en iyi merkezlerinden birisi algısını mutlaklaştırdı! Böylelikle, en iyi AB anlayışı oluştu. Kapitaalist gerçeklik, Avrupadaki hetrojen yapılanış ve çeşitlilikler yok sayıldı. Bunun son örneği Venezuela olayında yaşandı. AB parlemento oylamasında Amerikan yanlısı duruş sergilendi. Tabi ki buna karşı çıkan kesimler de oldu. Birileri hemen Maduro kötülemesine başlarken, kimisi de AB hayali ile Venezuela gerçeği arasında sıkıştı. Ek olarak, hedef AB ile çözüm ile en iyisi olunca, karşılarına Venezuela kararı gelince, bocaladılar.
Veenezuela konusunu önceki yazılarımda yazdım. Emperyalist politik gerçeği değişik olgularla anlatmaya çalıştım. Burada tekrardan yazmayaccam! AB tutumuna gelince:Parlemento kararından bakınca… AB parlementosunda önemli sayıda direk kapitalizmi savunan parlementerler vardır. Şimdiki yapılanışta da AB Emperyalist yapısal özde bulunuyor. Kapitalist devletlerin üst yapısal örgütüdür.A merika ile olan ilişkileri de malumdur. Venezuelaya karşı oluş ise sola yönelmeden olmaktadır. Bunlar önemli faktörler. Sonuçta, parlementer oylamada sol üyeler karşı çıkarken, kapitalist emperyalist politika çizgisindekiler de evet dediler. Bu gayet basit sonuçtur.
Ancak, siz net olarak, AB gerçeğini değil de kafanızdaki yarını veya en iyisi olma düşüncesiyle sığ şekilde anlarsanız. Parlementer sonucu kavrayamazsınız. Başka şekliyle, AB yapısını mutlak diye algılarsanız ve bizden daha iyi olduğu içinle kavramazsanız, her duyulan konuda hayal kırıklığı yaşamanız kesindir. Nasıl ki Venezuela olayında Madduro ile Noyrega veya molaları aynılaştırmayın uyarısını yaptıysak; AB üyelik sıçraması ile en iyi olma paydaşlaşmasının da ayni olmadığını anlamamız gerekir.Üstelik, AB içi çeşitli görüşlerin olma gerçekliği kadar, AB ile ABD nin emperyalist merkezler halinde bulunduğunu da akıldan çıkarmayalım.
Kısaca. Belli ki her konuda olduğu gibi, bilgi olmadan, bilimselik yorumuna ulaşmadan öngörü yapmak fikir ileri sürmek, bizim resmi duruşumuzdur. Şimdi de gerek seçimler, gerek se gelecek hesaplamalar sonucu, AB de ayni yörüngde yerini aldı. Bilgisizlik ile algı esirliğine bir de fırsatcılık eklenince de banbaşka Avrupayı da güncel görünüme göre tartışacağız. Her konuda olduğu gibi, AB gerçekliğini de K. Kıbrıs merkezine indirgeyip, ogün ne gereken çıkar varsa, ona göre tartışacağız. Parçalanıp hiçeleşen siyasal koşul nedeniyle de bireysel gözlük fahydacılıkla da yazılmalar okunacaktır. Gerçek se galiba başka bahara kaldı. Oysa, nerede ise herkesin birleştiği, K. Kıbrısın Avrupa serüveninin, özünde Türkiyenin AB ile olan özellikle yakın uzak ilişkileriyle de beliryeci olduğudur. İlerdeki tartışmalara göre konuya yeniden parmak basacam. Gönül isterdi ki bolca AB fonlarından nemalananlar veya öğrenmek için seyaayatnameler yapanların bu gerçeklerle konuya çoktan doğru yaklaşımı anlatmalarıydı. Neyazik ki buda gerçekleşmedi….