İngiltere’nin Brexit’e hayırı ne anlama geliyor? – Halil Paşa

3670

BREXİT’E NASIL GELİNDİ?

İngiltere 23 Haziran 2016’da yapılan referandumda yüzde 48’e karşı yüzde 52 ile AB’den ayrılma kararı almıştı. Arkasından AB’den hangi koşullarda ayrılacağını (Brexit) belirlemek için İngiltere koalisyon hükümeti başbakanı Theresa May ile AB arasında iki yıl süren bir müzakereden sonra Brexit Anlaşması imzalandı. Bun antlaşmaya göre 29 Mart 2019 tarihinde İngiltere’nin AB’den resmen ayrılması gerekiyor.

Ancak İngiltere parlamentosu Brexit konusunda son kararı hükümete değil parlamento oylamasına bırakmıştı. Daha önce koalisyon hükümetinin iki, bakanı parti liderleri Başbakan Theresa May’i AB ile Brexit müzakerelerinin İngiltere aleyhine olan maddelerini kabul etmek ve kamuoyuna yalan bilgi vermekle suçlayarak görevlerinden istifa etmişlerdi. Basında büyük yankı yaratan bu olay, Brexit’in parlamentoda reddedileceğine dair ilk işaretti.

Uzatmayalım 15 Ocak Salı gecesi Brexit İngiliz parlamentosu tarafından ezici bir çoğunlukla reddedildi. Bunun üzerine İngiltere Başbakanı Theresa May, “Hükümetin politikası 29 Mart’ta Avrupa Birliği’nden ayrılmak yönündedir. Ancak sadece bir anlaşmaya ilerlemek için net bir planın olması durumunda “AB bu süreyi uzatır”ifadelerini kullanarak, referandum değil ama B planı önerdi.

İşçi Partisi Lideri Jeremy Corbyn “erken genel seçim için güven oylaması istedi”

İşçi Partisi ve Muhafazakarlar arasında bazı parlamenterler referandumdan bahsetse de bir tek liberaller yeniden referandum istiyor ama onlar da parlamentoda azınlıkta.

İNGİLTERE’YE AB’YE DÖNEBİLİR Mİ?

Birleşik Krallığın AB dönüşü için ikinci bir referadum gerekiyor. Ama bu da şimdilik kolay gözükmüyor. İngiltere hukuk ve politik kültürü, referandumda verilen kamuoyu kararını kısa sürede değiştirecek ve görmezden gelmeyecek kadar muhafazakardır. Bu nedenle içeride çok büyük bir kamuoyu baskısının yanı sıra dışarıda AB üyesi ülkelerin de İngiltere’yi bu konuda cesaretlendirecek siyasi karar ve destekleri şart!

Şu an için İngiltere’de yeniden referandum yapılmasını isteyenlerin en geçerli argümanı; referandumun bir dizi “yalanlar” üzerine kurulan kampanyalar sayesinde kamuoyunun aldatılarak “Brexit” lehinde oy kullanmaya yönlendirilmiş olduklarıdır. Buna göre aradan geçen sürede yalanların açığa çıkmış ve ikinci referandumda oyların AB lehine çıkması büyük olasılıktır.

Nitekim İngiltere’deki AB referandumunda yürütülen göçmen karşıtı propagandalarda, Türkiye’nin AB üyesi olmasıyla “78 milyon Türk’ün İngiltere’ye göç edeceği” yalanı, bildiri ve afişlerde kullanılmıştı. Ayrıca sağlık sektöründe İngiltere’den AB’ye milyonlarca sterlin kaynak aktarıldığı yalanı da AB’den çıkmayı savunan İngiliz parlamenterler tarafından dillendirilmiş ve Brexit ile ülkedeki sağlık sisteminin düzeleceği mesajları verilerek kamuoyu aldatılmıştı.

Öte yandan 28 AB üyesi ülke başkanının “Brexit” konusunda aynı sesi ve antlaşmayı değiştirmek için onay vermesi kısa vadede imkansız gibi duruyor.

Bu durumda İngiltere kendi karar verdiği ve başına bela ettiği “AB’den ayrılmakla (Brexit) ilgili sorununu yine kendisi çözmek zorunda gözüküyor.

İşçi Partisi Lideri Corbyn referandumdan yana ağırlığını koyacak olsa belki ümitler biraz artar. Ancak İşçi Partisi lideri yeni referandumdan yana ağırlığını koysa bile İngiltere’nin AB’de kalıp kalmaması konusunda şimdiye kadar net bir siyasi tavrı yok!

Muhafazakarlar da AB’de kalalım ve ayrılalım diye bölünmüş durumdalar. Ne İşçi Partisi ne de Muhafazakarlar, yeni bir referanduma sıcak bakmıyorlar. Bir tek liberaller talep ediyor ama onlar da parlamentonun üçüncü partisi.

Öte yandan 2016’daki referandumunda ismi öne çıkan aşırı sağcı lider İngiliz siyasetçi Nigel Farage, ikinci referanduma gidilmesi ve İngiliz halkının bu sefer daha yüksek oranla ayrılma kararını tekrarlaması gerektiğini, ekonomik ve siyasi belirsizliğe doğru sürüklenmenin ancak bu şekilde önlenebileceğini söyledi.

Eğer AB ile bağların çok daha keskin bir şekilde koparmak için, hala Brexit’i savunanlar da  kabul ederlerse belki o zaman referandum gündeme gelebilir. Yoksa şimdilik “ikinci referandum” yalnızca söylentiden ibaret.

KUZEY İRLANDA SORUNU

Brexit görüşmelerinde İngiltere (Birleşik Krallık) ile AB arasındaki görüşmelerde varılan bir anlaşma maddesine göre; “eğer iki taraf arasında tam olarak kapsamlı bir anlaşma sağlanamazsa, Kuzey İrlanda için İrlanda ile arasına sınır girmesini önleyecek ilave AB kuralları geçerli olacaktır.” Buna “Tedbir Maddesi” deniyor ve böyle denmesinin nedeni de İngiltere ile AB arasındaki şimdiki gibi bir anlaşmazlıkta Kuzey İrlanda-İrlanda sınırında AB kurallarının işlemesinin garanti altına alınmasıdır. Şimdi Brexit’in İngiltere parlamentosunda reddiyle bu “tedbir maddesi” gündeme gelmiştir. Bunun anlamı ufukta İngiltere ile Kuzey İrlanda arasına bir çeşit sınırın girmesi ve İngiltere’nin anayasal bütünlüğünün zarar görmesi ihtimalinin belirmiş olduğudur.

Gerçi Başbakan May’in önünde AB ile müzakere ederek anlaşmanın en çok tepki çeken yönünü oluşturan bu “Tedbir Maddesini” değiştirme seçeneği bulunuyor. Ama tek taraflı değil! Ancak AB ile anlaşarak bunu yapabilir. Buna karşın AB tarafı da şimdilik buna sıcak bakmadığını ilan etmiş bulunuyor.

Öte yandan Brexit onaylansa da onaylanmasa da, İngiltere’nin parçası olan Kuzey İrlanda ile AB üyesi İrlanda Cumhuriyeti arasındaki sınır sorunu çözümsüzlüğünü koruyacak gibi görünüyor. Bu da May’in parlamentoyu tatmin edecek yeni bir anlaşmaya varma şansını azaltıyor.

BREXİT’E KİMLER RET VERDİ

Bu iş tam bir “Arap Saçı”. Her siyasal parti içerisinde, farklı nedenlerle Brexit Anlaşması lehinde ve aleyhinde oy kullanan milletvekilleri var. Üstelik Brexit’e hayır diyenler arasında hala AB’de çıkılmasını savunanlar da bulunuyor.

Somut örnek vererek anlatmaya çalışayım.

Tories’lerden (Muhafazakar Parti) bir kısım milletvekili May’e cephe aldı ve AB’den çıkmak için değil, imzalanan antlaşma İngiltere’nin aleyhine olduğu için oy verdi. Bir kısmı ise AB’ne dönüşü ve nihayet diğerleri de Başbakan May’in imzaladığı Brexit’in lehinde oy kullandı. İşçi Partisi lideri Jeremy Corbyn AB konusunda çok net siyasi bir tavır ortaya koyamadı. Bu nedenle İşçi partisinde “AB’ne dönelim” değil ama “hükümeti düşürüp erken seçime gidelim” diye karşı çıkarak ret verenler çoğunlukta. İşçi Partililer olası bir erken seçimden sonra Brexit antlaşmasının ne olacağı konusunda ise net bir görüşe sahip değiller.

Theresa May Hükümetini dışardan destekleyen Kuzey İrlanda’nın Demokratik Birlik Partisi (DUP) ise Brexit oylamasında, Kuzey İrlanda ile ilgili “Tedbir Maddesi” nedeniyle ret oyu verdi. Nitekim DUP lideri Arlene Foster, AB’den ayrılmaya karşı olduklarını söylemedi ama AB’den anlaşmasız ayrılmaya karşı olduklarını söyledi.

KAOS

Theresa May Hükümetini dışardan destekleyen Kuzey İrlanda’nın Demokratik Birlik Partisi (DUP) ise, İşçi Partisi tarafından verilecek güven oylamasında hükümeti desteklemeye devam edeceklerini açıkladı.

May hükümeti güvenoyu alsa da almasa da Brexit konusu 29 Mart 2019 tarihine kadar çözülmezse İngiltere AB’den anlaşma olmadan ayrılmış olacak ki bu İngiltere’nin AB’ne büyük bir ceza ödemesi ve AB ile siyasal ve ekonomik yaşamın her alanında büyük belirsizliklere yol açacak!

Avrupa Konseyi Başkanı Donald Tusk (Eski Polonya Başbakanıdır) Brexit oylamasından hemen sonra attığı tweet’de : “Anlaşma yapmak imkansızsa ve hiç kimse anlaşma yapmak istemiyorsa, o zaman olumlu çözümün ne olduğunu söyleme cesaretine kim sahip olacak?” diye olayın vehametini açıklamış! Ve sanırım İngiltere’ye AB ile ilişkiyi koparmamanın daha akıllıca olacağını dolaylı yoldan anlatmaya çalışmış.

Demem o ki; Birleşik Krallık durduk yerde başına dert açtı.

Bu arada zaten çözümü rafa kaldırılmış Kıbrıs Sorunu konusunda İngiliz garantörümüzün; “sorununuz orada dursun, benim işim başımdan aşkın” diyeceği bir 2019 yılı bizi bekliyor diye de benim gibi çözümden umudunu kesmemişlere de kötü bir haber vermiş olayım.