Geçen haftalarda adeta anarşist ve hiçbir partiye bağlı olmadan Fransa’da pahalılığa, zamlara ve vergilere karşı sanayi işçilerinden değil ama taşradan ve daha fazla şehirlerde işçi sınıfıyla, orta sınıf arasında bulunan kitlelerden başlayan isyan, bugünlerde başka ülkelerde de yayılarak devam etmekte. Hareket gerçekten daha fazla 1200 Avro asgari ücret alan ve Paris’e işlerine gitmek için mecburen araba kullanan marjinal kesimleri, köylüleri de kapsayan, henüz daha sınıfsal olarak bir merkeze oturtulmayan kesimlerden başladı ama bilhassa hükümetten istediklerine baktığınızda acımasız kapitalist liberal ekonominin, elitlerin ve burjuvazinin ezdiği kesimlerle ilintili olduğunu anlamalısınız. Örgütlenme modeli olarak anarşist bir örgütlenme modeli benimsedikleri, bilinen Stalinist tipli merkezi partileri olmadığı için hareketin bastırılamadığı da görülmekte. Çünkü aynen Stalinist anlamda örgütlenmiş olsalar ve politbüroları olmuş olsaydı, çok kolay bir şekilde merkez belli olduğu için, hemen deşifre olacaklar ve merkez düştüğü veya teslim olduğu için hemen hareket de dindirilecekti. Hala daha bugün hareketin bastırılamadığı, devamlı olarak bulundukları bölgelerde istedikleri saat veya vakitte örgütlenerek, ne kadar polis saldırısına uğrasalar bile, toplanıp dirimli bir şekilde saldırabildikleri de görülmekte. Polis onları bilinçli olarak Paris içinde böldü ama onlar tek merkezden hareket ediyormuş gibi toparlanarak, bilinçli bir şekilde eylemlerine devam ettiler. Bildik sol bir örgütlenme değil bu…Anarşist örgütlenme modelinde, bürokrasi olmadığı için bu tip gruplar hemen kendi aralarında bir örgütlenme disiplini sağladıkları için polis tarafından bölünseler bile, hemen örgütlenip harekete geçebildiler ve devleti de bayağı geriletip taleplerini de Kabul ettirebildiler.
Bu tip bir anarşist örgütlenmenin, anarşistlerin kendi propagandaları ve kitleler arasında taraftar bulmalarına da yarayacağı, bundan sonraki bu teknolojik çağda, aynı anarşist örgütlenmelerin ezilenler tarafından da deneneceğini söyleyebiliriz. Elbette bildiğimiz Stalinist anlamda aşırı merkezci ve aşırı politbürocu veya elitçi bir örgütlenme olmadığı açıkça gözlenmektedir. Bu hareketin Fransız hükümeti ve devletini istediği kitle desteği ile daha da gerileteceği sözkonusu ve aynı hareketin şu anda birçok ülkeye de yayılmakta olduğu görülmektedir.
Bu arada sırf Gezi Olaylarından intikamını almak için, Türkiye’deki AKP iktidarının da pay çıkarmaya çalıştığı, ama Gezicilerin kımıldama durumları ortaya çıkınca da, Türkiye Cumhurbaşkanının ortaya çıkıp despotça, eğer Gezi’ye benzer bir isyan hareketi başlarsa, bunları yapanların derhal sertçe cezalandılacaklarını söylemesi de başka enteresan bir olay olmuştur. Hatta Kıbrıs’ta ise statükodan yararlanan inşaatçı sermaye kesimlerinin, aynen Fransa’da olan bu proleter kaynaklı ayaklanmayı destekler gibi, kendi emirnameye karşı taleplerini kuvvetlendirmek için, Sarı Gömleklileri örnek göstermeleri de manidar olmuştur. Düşünün Fransa’da sokağa çıkan Sarı Gömlekliler, Fransız Kapitalist düzenine ve emekçi karşıtı yapılanmasına karşı ayaklanırken, sermaye sahiplerinin, Sarı Gömleklileri örnek göstererek isyana kalkışmaları da oldukça enteresandır. Bu arada işçilerine 2600 TL’nin üstünde asgari ücreti layık görmeyip, onları insanlık dışı şartlarda sömürenlerin, şimdi de işçilerine sarı gömlek giydirerek tehdit unsuru yapmaları da gene ilgi çekmiştir.
Geçen hafta gene Türkiye’nin tüm salahiyetleri üstünde toplayan tek adamının bu defa da Kuzey Suriye’ye saldırı ilanları ve kuzey Suriye’de Rojava Bölgelerini bombalamaya başlaması da, Türkiye’nin şu anda ne kadar barıştan uzak bir ülke olduğunu göstermiştir. Söz konusu toprak parçası üstünde olup bir özyönetim kurmaya çalışan Kürt nüfus, o bölgede bir taktik uygulayarak, Rusya ve ABD arasında bir denge oluşturmaya çalışmaktadır. Isid’e o bölgede örgütlü bir toplum oldukları için en fazla kayıp verdirip, Isid’i bölgeden uzaklaştıran YPG ve YPJ orduları, dünyanın da takdirini sağladılar. ABD ile bir çeşit işbirliği yapan YPG güçlerine şu anda Türkiye’nin ve tek adamın ne kadar zararlı olacağını ve Afrin’den buraya saldırıp saldırmayacağını göreceğiz. Fakat Türkiye’de bu saldırılardan sonra aynen Afrin’deki savaştan sonra olduğu gibi, Türkiye ekonomisinin gene sarsılmaya başlayacağı, TL’nin gene dünya para piyasalarında değer yitirmeye başlayacağı da gerçektir. Bunun dışında, şimdiden enflasyonun nasıl doruklara vuracağını tahmin etmek bile istemiyorum.
Türkiye’nin demokrasi, insan haklarını gözdetmeden, adil olmayan ve eşitsiz güç kullanarak, tüm Orta Doğu’da, Kıbrıs’ta çok fazla saldırgan bir duruma girmesi, hem Türkiye’de hem de Kıbrıs’ta artık demokratik çözüm ve uzlaşmaların ne kadar zaruri olduğunu bizlere göstermektedir. Bunu bırakın, Türkiye’nin bir an önce demokratikleşmesi gerektiği de buradan anlaşılmalıdır.
Bir tweeter’den veya bir papaz olayından dolayı para politikalarıyla ekonomileri çökenlerin bu tip saldırgan politikalarını bir an önce gözden geçirmeleri zamanı çoktan gelmiştir…