Anti- Taksimci Türk Milliyetçileri -2- Ulus Irkad

875

TAKSİME KARŞI BİR BAŞKA TÜRK MİLLİYETÇİSİ TALAT TAŞER

Talat Taşer de siyasal görüşü Atatürkçülükle Pantürkizm arasında bir tayf çizen anti taksimci bir çerçeve çizmekteydi. Maalesef 1953 yılında bazı Kıbrıslıtürk liderlerin onu İngilizle işbirliği yaparak Türkiye’ye sürgün etmeleri trajedisini yaşar. Talat bu kumpası Türkiye’de hayatı boyunca unutmayacaktır. Talat’ın çok aşırı bir Türk milliyetçisi olduğu ve adanın Türk olmasını savunduğu ama taksime karşı olduğu, bu bakımdan Dr İhsan Ali ile uyuştuğu makalelerinden görülmekteydi. İşte Talat’ın bu görüşleri, taksimci olan Kıbrıslıtürk liderliğinin kendisine karşı gizlice kumpas kurmasına sebep olur.

Bazı Kıbrıslıtürk liderlerin kendisine kazık atarak onu İngilizle birlikte Kıbrıs’tan sürgün etmelerini Talat hayatı boyunca hiç affetmedi. Bu tepkisinden de olacak hiçbir zaman artık Kıbrıs’a gelmedi (Eski Baflı, Mağusa’da ikamet eden Ergün Sever Bey’in bana geçenlerde verdiği bilgiye göre 1977 yılında Kıbrıs’a gizlice gelmiş,u.ı.).

1953 yılı öncesinde arada sırada Türkiye’ye gidip gelen Talat Taşer, 1948 yılındaki Türkiye ziyaretinde TC uyruğuna geçmiş fakat bunu gizli tutmuştu. Kendisinden hoşlanmayan liderliğin, anti-taksimci görüş ve yazılarından dolayı, kendisini İngiliz’e ispiyonlamasıyla Müstemleke İdaresi tarafından  adayı terketmesi istenir…Türkiye’de İzmir’de bir gezisi sırasında karşılaştığı bir istihbaratcı polisin verdiği bilgilerden sonra gerçeği öğrenen Talat, hüsrana uğrayıp kıbrlsıtürk liderlerine karşı büyük bir tepki duyar.Kendisi gammazlanarak sürgün olma gerçeğini öğrendikten sonra olayın şokundan Özker Yaşın’a şunları anlatıyordu:

“O gece sabaha kadar uyumadım. Öteki gün trenle İzmir’den Ankara’ya dönerken, yol boyunca hep beş yıl önce iki Kıbrıslı liderin bana attıkları kazığı, hayatımı değiştiren  acı olayları düşünüp durdum. Hele Ankara’da yaşadığım beş yıl boyunca , kendisini lider belleyip her türlü özveride bulunduğum …….’ün yaptığını hiç affedemiyorum. Kendi kendime, zavallı budala Talat, diyordum. Herif seni bozuk para gibi harcayarak evinden, yurdundan etti. Oysa sen Ankara’ya geldikten sonra onu kollamak, liderliğini kabul ettirmek için ne zor işlere giriştin. Hiçbir maddi karşılık beklemeden, o adamı mutlu ettirmek için ne zor işlere giriştin. Hiçbir maddi manevi karşılık beklemeden, o adamı mutlu etmek için çok çalıştın. Ey Baflı Talat Efendi, sen dünyanın en enayi adamlarından biri imişsin!

Kompartımandaki diğer yolculardan utanmasam hıçkıra hıçkıra ağlayacaktım. Öğrendiğim acı gerçek beni fena halde yaralamıştı. Yüreğimde müthiş bir kin birikmişti. Düne kadar en yakın dostlarımdan biri saydığım ……..’ü  şimdi en büyük düşmanım görüyordum.

İzmir’den bindiğim motorlu tren Ankara Garına girerken:

Ankara Ankara güzel Ankara

Seni görmek ister her bahtı kara

Senden yardım umar her düşen dara

Marşını mırıldanmaya başlamıştım. Artık kararımı vermiştim………’ün Ankara’daki en büyük muhalifi ben olacaktım. ……… “başı dara düştüğünde” benden bundan böyle hiçbir yardım görmeyecekti.”(Nevzat ve Ben, Cilt -2-,sf.576).

Dalkavukluğu sevmeyip açıkça liderliğin taksim politikalarını eleştiren ve adanın tümünde Kıbrıslı Türklerin haklarının olduğunu savunan, ulusalcı görüşü benimsediği halde “Taksim” tezine karşı olan Talat Taşer, 1953 yılının sonlarına doğru, doğup büyüdüğü kent Baf’tan ve vatanı Kıbrıs’tan sürgün edilmişti. Sürgün kararının verilmesinden sonra, Kıbrıs Türk liderliğinin ciddi bir harekette bulunmadığı da bilinmektedir… 

Talat Taşer’e, 23 Eylül 1953 tarihinde İngiliz hükümetinin aldığı sürgün kararı, Baf polisi tarafından kendisine bildirildiği söylenir…Talat Taşer, 23 Ekim, 1953 tarihli “Halkın Sesi” gazetesinde kendisiyle yapılan bir mülakatta şunları söylüyordu: (…) “Tek emelleri müstemleke hükümetinden menfaat koparmak olan birtakım kimselerin benim hakkımda ilgili makamlara mütemadiyen jurnallar yağdırdıklarını biliyorum.”

Baf halkının sorunlarıyla ilgilenip, bu sorunları “Halkın Sesi” gazetesinde yansıtan Talat Taşer, 1950’li yıllarda merkezin kulağı olmuş ve gazetelere haber kaynaklı makale yazıları yazmıştı…

Kıbrıs’tan sürgün edilirken 43 yaşında olan Talat Taşer için muhalif bir gazete ise şunları yazmıştı o yıllarda: “”Talat Taşer’in ikamet tezkeresinin yenilenmemesi memnuniyet uyandırmıştır” (24 Ekim 1953, İstiklal Gazetesi).

Türkiye’ye sürgüne gönderildiği ilk zamanlarda çok sefil bir hayat geçiren Talat Taşer’in, bir müddet işsiz ve parasız dolaştığı söylenmektedir. Talat Taşer, Kıbrıs’taki liderliğin kendisine yardım elini uzatıp, Türkiye’deki tanıdıkları vasıtasıyla iş bulacağını zannediyordu, ama yanılmıştı. Yardımına liderliğin yerine,Mersin’deki akrabaları yetişti ve dayısı Dr. Eyyüp’ün (1920’lerde Baf Kavanin Meclisi üyesi) karısının akrabalarından Kıbrıslı İzzet Bey’in Ankara’da  çalıştırdığı “Tarhan Kitabevi”ni (Ankara Kızılay’da bulunuyordu, u.ı) devralarak, 1954 yılından 1968 yılına kadar bu kitabevini çalıştırır. Dönemin devlet büyükleri veya geleceğin umut vaat eden genç politikacılarıyla sık sık temas kuruyordu.Bülent Ecevit de bunlardan biriydi. “Tarhan Kitabevi”, o dönemlerde üniversite eğitimine giden genç Kıbrıslı Türklerin  de bir uğrak yeriydi…

Ölümüne dek, sürgün edilmenin ve kendisiyle ilgilenilmemesinin hiddetini taşıdı içinde. Bu yüzden de Kıbrıs Türk liderlerine karşı büyük bir öfke besledi. “Taksim” politikalarını benimsemediğinden ötürü, son zamanlarında daha fazla Dr. İhsan Ali’nin savunduğu Kemalist Sol,anti-taksimci politikaları savunmaya başlamıştı. Anlatıldığına göre; 1964 yılında Kıbrıs’taki Toplumlararası Olaylar nedeniyle, Ankara’da ikamet mecburiyetinde kalan bir Kıbrıslı Türk liderle (Sürgün edilmesinin başlıca sorumlularından biri olarak da onu sayıyordu) bir işyerinde karşılaşmış ve o içindeki hiddet ve öfkeyle onu tokatlamıştı.

1973 yılında, Numan Ali Levent’in “Halkın Sesi” gazetesinde yazdığı bir makalede, Talat Taşer’in, Kıbrıs Türk Liderliği’nin ajanları tarafından sürekli olarak takip edildiği şüphesini taşıdığı belirtilmişti…

Baf’taki ve Stavrogonno’daki ev ve bağlarını sattıktan sonra, Küçük Esat’ta bir ev almış, sonraları  Çerkez asıllı bir hanımla evlenmişti. 1968 yılında, “Sapanca Gölü”nün yanında bir ev satın alarak oraya yerleştiği söylenir…

1980’li yılların sonuna kadar, bu evde yaşayan Talat Taşer, sürgün edildikten sonra hiçbir zaman Kıbrıs’a gelmemiştir ( Yakınlarından olan Ergün Sever Bey onun 1977 yılında Kıbnrıs’a sessizce gelip ziyarette bulunduğunu ve geri döndüğünü nakletmiştir,u.ı.). Öldüğü zaman “Kıbrıs Postası” gazetesinde bir anı dizisi yazan Özker Yaşın, Talat Taşer’i “Kıbrıs’ın Yüzbaşı Salahaddin”i diye nitelendirmişti. Doktor İhsan Ali’yi, Süleyman Şevket’i ve Talat Taşer’i bir efsane gibi anlatan Baf entellektüeli (aslen Karpaz’ın Kaleburnu Köyü’nden) dedem Hamza Erdoğan bu yazdığım bilgileri bana daha elli yıl önce sankide beynimde ezberlemem için devamlı anlatıyordu. Bu insanların o dönemlerin birer aydını olmaları dolayısıyla anılmaya ve unutulmamaya hakları vardır diye düşünmekteyim. Yurdunu katıksız bir sevgiyle seven ama 1954 yılında sürgününden sonra yurdunu ziyaret edemeyen, dedem Hamza Erdoğan’ın çok yakın arkadaşı Talat Taşer, Kıbrıs’ın unutulmayacak, Baf’ıyla ve Kıbrısıyla özdeşleşmiş bir aydınıydı. Dedemle birlikte hem onun, hem de diğer aydın arkadaşlarının önünde saygıyla eğiliyorum…

  • DEVAM EDECEK –