arşivUlus IrkadKıbrıslı Türklerin geçmişi mücadele birikimi ile mi doludur? - Ulus Irkad
yazarın tüm yazıları:

Kıbrıslı Türklerin geçmişi mücadele birikimi ile mi doludur? – Ulus Irkad

279 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

Kıbrıslıtürklerin mücadele birikimi var mı? Yani mesela İspanya gibi, Fransa gibi ülkelerde faşizme karşı bir direniş gösterildi mi Kıbrıs’ta da? Bırakın Kıbrıslıtürkleri, bu birikim Kıbrıslırum toplumunda da gereken şekilde var mı? Belki başkaldırı anlamında ama milliyetçi bir şahlanış olarak Kıbırslırumlarda, örneğin öncelikle EOKA, 1955 yılında ortaya çıktı ama daha sonra TMT de buna karşı engel olarak ortaya çıktı. Bir nevi kopya etme veya onların taleplerini durdurma şeklinde vardı bu ama ne EOKA ne de TMT gerçekten Kıbrıs’ın bağımsızlığını kaale aldılar. Ne enosis ne de taksim bu ortamı yaratacaktı. Her iki ideoloji de adada anavatanları etkin kılma, Kıbrıs’ı onlara benzetip bağlama amacı taşıyordu. Gerçi taksim yarısına da razıydı. Sadece anavatanların ideolojileri önde tutuldu. Bu günlerde gene her iki toplumun da geneli aslında sağcıdır ve sol denilenler de kendilerinden menkuldür. Siyasal irade istemek, bunu ısrarla vurgulamak gibi bir dertleri olmadı her iki toplumdaki dinamik unsurların. Bağımsız bir karakter kazanılmadı. Devrimci bir sınıfsal birikim de olmadı. Milliyetçilik heryere olduğu gibi maalesef sol denilen ideolojilerin de içine girdi. Bu yüzden sınıfsallık yerine maalesef hep kötü kopyalar da oldu. Mesela Kıbrıslı solcular 1926 yılı sonrasında, SSCB devriminden sonra meydana gelen olayları da pek bilemediler. Örneğin Stalin onlara kitaplarından neyi aktarmışsa onları bildiler. Detayları sorgulamadılar. Meserla Anarşistler de devrime katıldılar ama anarşistler ne istiyorlardı devrim için? Onu araştıran veya soran da olmadı. Troçkistlerin “Purge”-“tasfiye” yargılamaları neden oldu, 1926- 1950 yılları arasında yaşananlar nelerdi? Niye SSCB bürokrasisi çok kolay bir şekilde Komünist Partisi’ni devraldı? Arada yaşanan olaylar nelerdi? Niye devrim bu kadar kolay yıkıldı? Arada yaşanan çelişki ve fikir ayrımları nelerdi? Devrimin ilkelerine bağlı mı kalınmdı? Niye SSCB yıkıldıktan sonra oradan ulusal devletler ortaya çıktı? Sosyalizm bu muydu? Sosyalizmle ulusculuk aynı paralelde durmalı mıydı? Sosyalizmle ulusculuk veya ulus-devlet birarada durabilir miydi? 1917 sonrası kurulan çok az sol parti bu detayları tartıştı, bunların farkında olmayanlar da sönümlenip, yokolup gitti dünyanın heryerinde.Bizlere sunulanları Kabul ettik ve bizlere sunulan şartlar veya bilgilerle örgütlenmeler ve örgütler kurarak kazanımlar elde ettik. Tuhafı şu ki 1980 sonrasında haklar-kazanımlar, çalışanlardan, Türkiye paralelinde burada da alınmaya çalışılırken, emekçiler bu alınanları kafa eğerek Kabul ettiler. Gene işin tuhafı bunları almaya çalışanların arasında daha sonra eğilip bükülüp mutasyona uğrayan ve statüko içinde koalisyonlarda yer alan, sol denilen parti veya partiler de oldu. Bu yaklaşımların ardı arkası da kesilmedi ve maalesef haklar kırpıla kırpıla bugünkü acınacak duruma geldi. Tüm haklar ve emek alanında gerileyiş maalesef artık sağdan bir fiske ile hakları geri alma noktasına geldi.

Şimdi geçmiş, bir mücadele birikimi ile dolu olsa, bir direnç örneği olurdu, bir mukavemet olurdu. Zaman içinde bunlar aşınmış ve kitlelerin hakları alınsa, bunun için bir mücedele verecek ne örgüt ne de kitleler kalmış. Dikkat edilirse bir parti, örneğin gerçi artık pek kalmadı ama hadi çatma sol diyelim, koalisyonda olsun ve haklar geri alınıyorsa, bunun için de mücadele edecek direniş gösterecek bir güç yok, üstelik o sendika veya örgütler bekleyiş içinde, o parti hükümette iken haklar geri alınırsa kimse ses çıkaramıyor, aksi olduğunda bu defa da sağ parti koalisyonda veya hükümette olduğunda, bu defa da sağ bilinenler ses çıkarmıyorlar ve statükonun bu gizeminden ötürü de, herşey tıkırında ama emekçilerin aleyhine çalıştırılıyor. Herkesin ağzında da özel sektörün haklarını alamaması ama sağ veya sol olsun tüm örgütlere “Bakın özel sektör bu durumda siz de fazla hak istemeyin” suçlaması ve baskısı oluyor. Özel sektör için parmağını oynatan ve sendikalaşma savunan yok tabi ki…

İşin başına gelelim; özellikle Kıbrıslıtürk toplumunda devrimci bir mücadele, bir sınıfsal birikim yok. Olmadığı da haklar geri aldığında direniş ve başkaldırı olmamasından belli. Halkta da bir devrimci sınıfsal mücadele talebi ve direnişi yok. Seçimlere gidip de kendini ezenlere veya sağ partilere oy verenler de çok. Hala daha işin özünü anlayan da yok. Anlatılmamış veya anlatılanlar da pek ilgilenmemiş. Belki de kitlelerin de mevcut statükodan bir şekilde nemalanmaları durumu hakim. Belki de köyünde veya bir yerlerde iktidardan yana davul çaldığı için bir arsacıkla, bir nemalanma ile yolunu bulmuştur. Hala daha bu bozuk ekonomik düzenden bir beklentisi var.

İşin özü anlaşılmadan, sömürenlerin sömürülenlerle aynı safta olmadıkları, 44 yıldır olanların sadece egemenlerin menfaatine geldiği anlaşılmadan işimiz zor bu ülkede. Bu da demokratik bir şekilde bunların anlatılması, örgütlülük ve de galiba düzenin acımasızlığının kitlelere yansımasıyla anlaşılacak.

Devrimci ve sınıfsal birikim oldukça önemli. Bu da şartları zorlamak ve devamlı konuşmakla, doğruları haykırmakla olacak. Tabi kitlelerin de, düzenin çarklarının kendilerinin menfaatine değil aleyhine çalıştığını anlamalarıyla…

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin