Garantiler ve ekonomik kriz – Aykut Bektaşoğlu

719

Şişedeki rakı bitince, şişeyi bardağın içine ters çeviriyorsunuz, bir duble daha rakı elde ediyorsunuz.

Görüşmeler sonucu oluşacak Federasyon’da, herkesin, ihtiyacı olan her şeye ulaşma imkânlarının garanti altına alınması, ön şart olarak öne sürüldü mü?

Ekonomik krizden toplum olarak kurtulalım diye taşın altına sokulanların çoğu, zaten taşın altında.

 

Yıllardır, mevcut yönetimlerin yerine Federal bir Kıbrıs yapılanmasının savunulması, sol tavır almanın kolay yolu olmuştur. Ne kadar görüşmeler yanlısıysanız, o kadar sol şahsiyet olmuş oluyorsunuz. Yabancı dilden tercüme gibi cümleler kurarak, görüşmecilerin cesaretlendirilmesi, yüksek sesle onlara destek olunması gibi tavırlarla, herhangi bir sınıfsal çağrışım yapmadan sol oluveriyorsunuz. Kolay yoldan, sol şahsiyet haline geliyorsunuz.

Görüşmeler sonucu oluşacak Federasyon’da, her kişinin, ihtiyacı olan her şeye ulaşma imkânlarının garanti altına alınması, her hangi bir taraftan, ön şart olarak öne sürüldü mü?

Petrolün, sermaye tarafları arasında nasıl paylaşılacağı konularının detayları ile görüşüldüğünü biliyoruz…

‘Zaten Avrupa Birliği kuralları var ve her koşulda emekleri sömürülenlerin asgari ihtiyaçları giderilir’ zannediyorsanız yanılıyorsunuz. Finans krizlerindeki ilk tedbirler, Avrupa olsun, Amerika olsun, yetersiz beslenenin sofrasındaki tasarruflardır. Kaldı ki asgari ihtiyaçlardan değil, ihtiyaç olan her şeyin edinilmesinden bahsediyoruz.

Amerika’da yaşanan finans krizi sonrası, basılan paralarla kurtarılan bankalar, Amerikalı evsizlerin çoğalmasına yol açtı. Türkiye’deki, Arjantin’deki işçinin, daha az ekmek alabilmesine sebep oldu.

Artık emperyalizm, treni yürütemiyor. Yarın, Avrupa’da görülecek düzeni sürdürememe krizi, hem Fransız sömürülenin, hem Lefkoşalı emeklinin, hem de Sinoplu sömürülen insanların daha çaresiz kalmalarına sebep olacaktır.

Bir yanda görüşmeler, diğer yanda kriz:

Şu anki durumla ilgili, kriz koşullarında herkesin elini taşın altına koymasından bahsediliyor. Her kesim bunu söylüyor. Kıbrıs’ta siyaset, ‘toplumlararası anlaşmazlık veya uzlaşıcılık’ üzerine olagelmiştir. Fakat finans krizi gelip ‘durumdan memnun sermaye odakçıklarını’ tedirgin etmeye başlayınca taşın altına konacak ellerden bahsediliyor. ‘Siyasete’ yeni açılım yapma şansı doğmuştur.

Taşın altına sömürüleni koyamazsınız:

Taşın altına hep birlikte girmek, zayıfı ezmek demektir.

Ekonomik kriz durumunun toplumsal seferberlik gerektiren bir durum olarak değerlendirmesi,

sermaye yanlısı olmak anlamındadır.

Yeniden soralım. Bu ülkede, günde sekiz saat sömürülenler, ihtiyacı olan tüm sağlık teknolojilerinden faydalanabiliyor mu? Hayır.

Çocuğunun ve kendinin tüm ihtiyaçlarını, bu düzene yeniden borçlu sayılmadan karşılayabiliyor mu?

Kimin taşının altına elini koysun? Niye koysun? Uluslar arası sermaye, emperyalizm, finans krizi yaşıyor, kapitalist kar döngüsü istenildiği ölçüde büyütülemiyor diye mi?

Yani sermaye özgürlüğünün korunması için mi?

Kaldı ki bizdeki durum başkalarından daha ayıp. Saf kapital akışı üzerine kurulmuş bir düzen. Üzeri de süslenmiş. Biraz Rum düşmanlığı, biraz Türk milliyetçiliği, biraz toplumlar arası görüşmecilik panayırcılığı; ortada insan yok, üretim yok, hayal yok.

Bu ayıplı ortamda, kalkıp da hayatı çalınan insanlardan, düzenin yürütücüleri adına fedakârlık istenmesi daha bir ayıptır.

Buna karşılık:

Asgari ücretin, her zaman her ihtiyacı karşılayacak seviyede tutulmasını istemek daha doğru olacaktır.

Sistem mi çöker?

Evindeki yaşamın süremediği adam için sistem çoktan çökmüştür.

Yunanistan’ın kurtulma hikâyesi, toplumsal bir seferberlikle bankaların düzlüğe çıkarılma hikâyesidir. Yoksa bu düzlükte de emeğinden dolayı sömürülen bir Yunanlı, yarın yine ihtiyacı olan her şeyi elde edebilme şansını elde edemeyecek. Fakat kurtarılmış sermaye iktidarı, onu yeniden borçlu saymaya devam edecektir.

Mevcut krizden Türkiye ve Biz kurtulur muyuz?

Neyin kurtulacağına bağlı olarak; evet. Az önce Yunanistan örneğini verdim. Kurtuldu mu? Kurtuldu.

Yani burada, sorunun cevabı olarak duyulmak istenilen, bu sistem bu ülkede yönetebilmeye devam edebilecek mi? sorusunun cevabı olacaktır…

Sömürülene biraz daha borç yazacaklar. Beslenme, sağlık, eğitim, barınma ve diğer bütün ihtiyaçlarını biraz daha yok saydırtacaklar. Yürürse yürüyecek. Yürümezse, yine o halktan bunun hesabını soracaklar.

Şişedeki rakı bitince, şişeyi bardağın içine ters çeviriyorsunuz, bir duble daha rakı elde ediyorsunuz.

Eskiden buna inanır ve uygulardık. Duble elde edemesek de, bir artı elde ederdik. Deyim yerindeyse ‘Şişenin suyunu çıkarırdık.’

Ekonomik krizden toplum olarak kurtulalım diye taşın altına sokulanların çoğu, zaten taşın altındaydı.