Konumuz iki Ortadoğu gelişmesi. Birisi olduğundan fazla gündem yapılıp, yarının Emperaylist politika adımları için kulanıma konuldu. Ötekisi ise konuşturulmayarak yok saydırtma noktasına taşındı. İkisi de gelecek Ortadoğu kadar, genel Emperyalist koşullar için oldukça önemli sonuçlar yaratmaya adaydır. Salı ikindini birisi Erdoğanla da ateşe benzin dökülerek daha da gündemde ısıtılırken, ötekisi, sanki yokmuşcasına kalmaya devam eden olaylarla yazı döktürmeğe başlıyorum….
Filistin sorunu, aslında 1 asır öncesi planlanan kanlı Emperyalist sömürü politikasının en net uygulatılan yerleşim ülkesidir. Bir halkın elinden direk Uluslar arası güçlerce vatanlarının nasıl çalınıp süsletip övülmesinin çok acı gerçeğidir. 1 Asır önce bu topraklar sadece Filistin adıyla sömürgesel Britanya toprağı haline geldi. Öyle Yahudi nifus falan da yoğunlukta değildi. Bağımsızlık için ayaklanan halkın adı da Filistin halkı oluyordu. Yetmişler Dünyası Devrimci hareketler için, Filistin sorunu buluşulup birlikte direnilen nadir yerlerden birisiydi! Şimdi, bu toprakların işkali, üzerine başka halk taşınarak kurulan develt veya vatansız braktırılan milyonlarca Filistin konusu brakın normaleşmeği, acı çeken Filistin gerçeği dahi yok saydırtma noktasına gelindi. Zamanında direnen Filistinlilere “Terörist” damgasını vurup bunu dünya egemen güçlerin eline simge olarak koyan İsrail, şimdilerde yaptığı tarihi kirlileştirme hareketinin hegemonya tadını çırkarmaktadır.
İşte bu Filistinin bir parçası olan, İsrail ve Mısır tarafından açık hapisane haline sokulan Gazle bölgesinde, hala direnmekte devam eden Filistinlilerin önemli çıkışları yaşanmaktadır. Onca medya gerçeğine ve gelişen iletişim ağına karşın bu konu brakın gündem olmayı, haberi dahi yapılmıyor! Filistin parçası Gazlede, aplukaya alınan, açık hapisane haline sokulan, sınırları keyfiyetle kapanan, denizlerinde dahi kuşatılan yerde arayışlarla normal hale gelmeğe çalışıyorlar. Aylardır, Gazze İsrail sınırında belirli günler toplanan Filistinliler, eylemelr yapıyor ve ülkelerine dönüş hareketi olarak işkal altındaki kendi mülkiyetlerindeki topraklarına dönüş hareketi yapmaktadırlar.
Başka bir açılım hareketi ise kuşatılınan deniz aplukasını kırma adına, döküntü teknelerle kuşatmayı yarmak için girişimler de yapılıyor. Gazledeki Filistinliler kuşatma altında karadan giriş çıkmanın dahi oldukça kontrolu olmanın da baskısıyla direnişe devam ediliyor. Kendi mülkerine, vatanlarına dönmek istiyorlar. Denizde ise sahilinde oldukları denizde açılmak veya balık avlamaları dahi yasaklanmanın aşılmasına çaba gösteriyorlar. Bunalr, aylardır sürüyor. İsrail bu hareketlere karşı, moderin silahlarıyla ölüm saçarak karşılık veriyor. Yakılan ateş direnişine gerektiğinde füze yağdırıp yeni mezarlarla ağıtların çığlıklarını yükseltiyor. Denizde dolaşma olayına ise engelelerle kimilerini de denize dökerek mezarsız ölüler olarak yok etmektedir…
Derler ya; dünya kamuoyu, insan hakları örgütleri, sermayeni demokratik piyasa ilkeleri var ya! Bunlar Filistin topraklarında yok. Genel ilke olan “adalet mülkiyetin temelidir” kuralı da Filistin topraklarında geçersiz. Hele Uluslararsı denizelr herkesindir yasası Gazle açıkları için imkansız denen tabuya takılmaktadır…
Tüm bu gerçeklerle, medya da “mezarına giren ölüye” benzerken, Filistinde özellikle Gazlede insanlar insan gibi yaşamak için, kendi topraklarında bulunma adına ve herkes için geçerli deniz açıklarına ulaşmak için, ölülerle örülen bir acı kanlı direniş vermektedir. Ama, Eloğlu değil kardeşi de duymayan bir gerçeklikle de karşılaşmaktadırlar. Hele de din ortakları Müslüman Sunni kesimi irana karşı savaşa ABD yanında ve İsrail ekseninde girmek için, çoktan yerlerini aldılar.*****
Gerçekten, yazdığım son cümle, resmen salt Filistin körlüok sağırlığını değil, Ortadoğu rüzgarlarını da aşarak, Emperyalist sistemin yeni bölgesel macerasının kilit cümleleri olmaktadır. Bu konuda tetikleme olayı Kaşıkçının Türkiyedeki Sudi elçiliğine girmesi ile resmen fırsat hesabına takılarak yol almaktadır.Başlangıçtan yaratılan gündem, gidrek, olayın kendisinden çok, gelecek hesapların fırsatına kondurtuldu. Her ülke kendi hesabıyla konuyu yönlendirmeğe uğraşıyor. Bu tutumla, daha kanlı ve tartışılması gereken gelişmeler pek de önemsenmezken, Kaşıkçının İstanbul kabusu Amerikanın yeni Ortadoğu hamlesine, Sudi saray iç denge kırılma ihtimaline ve ülkesinde olma nedeniyle fırsatı deyerlendiren Erdoğanın yeniden Batının yörüngesinde imaj yeniletme şansına yaradı.
Bugün Ratyo internet televizyonunda da uzun uzun anlatarak yorumladım! Önce konu neden sonuç ilişkisi ile mesajlı yönü ağırken, şimdi olayı kulanıp lehine fırsata dönüştürme politikaları havada uçuşmaktadır. Zaten, girişte belirtiğim gibi, Ne Bulgaristan, Malta ve Slovakya gibi Avrupa ülkelerindeki gazeteci katliyamı; nede Sudilerin yerlebir yapmaya çalıştıkları Yemen saldırıları Emperyalist çevrelerde pek de yer bulmadı. Hem de avrupada katledilen gazetecilerin AB fonlarındaki yolsuzlukları da araştırma gerçekleri de sırıtırken… Sudilerin ise yaptıklarına brakın eleştiri, bölgesel yeni dizayinde merkez katılımcı ülke olarak rol alıyordu….
Kaşıkçı olayı aslında Sudiler arasındaki saray mücadelesi, bölgesel Sünni eksenli hegemonyada Selefi veya Müslüman Kardeşler iklemlerinin tetiklemelri hep sırıtıyordu. Hele, ABD Sudi ilişkileri ve yeni iran hedefli politik arayış siyasetleri sonucu, Kaşıkçı oldukça önemli mavzeme haline geldi. Önemli bir de bölgesel habercilik aynası tekrarlandı. Türkiyedeki kesimler olayın kendi ülkelerinde olmasına rağmen, çoğu haberin kaynağı hep dış kaynaklı olmaktaydı.
Kaşıkçı simgesi aslında sistemin bölgesel kirli işlerinin birlikteliğinin resmidir. Öldürülmesi de bölgedeki kurumsalaşan katletmelerin aynasıdır. İstihbarat örgütlerin resmen her ülkedeki karşıtları katletme tarihi günümüzde oldukça yüklüdür. Fakat, ince nokta: Kaşıkçının gösere göstere konsolosluğa yönlendirilmesi ve buna da uyulmasıdır. Aslında gelinen aşamada, Cemal Kaşıkçının katledilişi değil, bu olayla her ülkenin kendine has fırsat kulanıp hamle yapma aşamasına gelinmesidir. Elbet, oyuncuların rolu kadar, dış etkenlerin yönelişi de bu fırsatlarda gereken yeri alacaktır. Sudi sarayındaki gelişmelerle veliyaht değişimi veya Erdoğanın yeni imajlı iran hesaplarındaki tutumu önümüzdeki günlerin önemle beklenecek gelişmeleridir. Gerçek olan, Sudi veliyahtı Selmanın imaj olarak zedelendiği dir. Bu saray içi entrikalara nedenli işler veya ABD bunu gözden çıkarırmı: yaşayarak göreceğiz. Ancak, Erdoğan resmen Sünni İslam içi liderlikte bu fırsatı kulanmaya şimdiden başladı. Kuveyit kırılması ve bazı huzursuzluklarla, durmadan telefon temaslı Amerikan merkezine yönlenmeler, hepsi yarının pis kokular yükselen Ortadoğu için iyi haberler değildir…
Bu arada önemli bir noktayı da belirtmeden yazımı bitirmek istemiyorum! Pazartesi gecesi Evren gazeteci ile Hüsnü Mahaliyi dinledim. Mahalinin aslında kafamda olan kuşkularla bilmediğim bilgileri edindiğin çelişki bir yayın oldu. Önceden söylediğim Hüsnü ile alakalı durumları yeniden yaşadım! “Tıpkı Kıbrıs Suriye olayında olduğu gibi”… Mahali konuya bakarken ve gelecek öngörülerinde kendince “Erdoğan eğer bu fırsatlarla Sudilere darbe vurursa, kendinin sevineceğini ve AKP taktir edeceğini” söyledi* Müslüman Kardeşler Selefi çizgisindeki seçkisi de ortaya yeniden serildi. Zaten, Mahali AKP olayını 11 Öncesi ve sonrası olarak hep ayırıyor. Zamanında aldığı rol da imkar edilemezdir….
Prokrramın ikinci önemli olayı da gayet iyi sorularla Mahaliği konuşturanEvren gazeteci, özellikle Türkiyedeki Suriyelilerin çifte vatandaşlıkla iki tarafta da oy kulanma olayına biraz şaşırmasıdır! Hat ta, Evren, böylebirşeyin yanlış olduğunu da blirti. Oysa, birçok Türkiyeli ilericinin düştüğü kısgaçı Evren de yaşadı. Çünkü, brakın azınlıktaki çifte vatandaşların oy kulanıp etki yapmasını; K. Kıbrısta seçimlerde oy kulanan çifte yurtaşların tek vatandaş yurtaşlardan çok daha fazladır. Fakat, hep uyardığım sonuç yeniden sırıtıyor: Türkiyede ve Kıbrısta, tabusal idoloji nedeniyle, sorgulatılamayıp yüzleşilmeyen Kıbrıs gerçeği nedeniyle, birçok gelişmede hep ayni yanılsama veya şaşırma konumlarına düşmektedir. İlgili gazteci de bunun eksikliğini yaşadı….
Kısaca; Filistin Hikayesi devam ediyor. Kaşıkçı Tragetyası ise kendi içeriğini aşarak, yeni bölgesel hesaplı yarınsal tarih sayfaları yazmaya uğraşıyor. İş, bölge ahalisinin bu gelişmelerdeki uyanıklığı ile ortak direnç aşamasına gelmesiyle bu hesaplar ancak bozulacaktır.